Tuba Kevser ŞAHİN
Fransa Strazburg Din Hizmetleri
Ateşeliği Din Görevlisi

II. Dünya Savaşı’nda Nazi soykırımı sebebiyle Polonya’daki Auchwitz toplama kampına gönderilen Avustralyalı nörolog-psikolog Victor E. Frankl insanların gaz odalarında, krematoryumlarda öldürüldükleri; açlık, susuzluk ve şiddete maruz kalarak yaşam mücadelesi verdikleri bir kampta hayatta kalmayı başarabilmiş ender kişilerden birisidir. Yaşadıkları acıların içerisinden çıkardıkları anlamlarla hayatta kalmayı başarabilmiş bu insanların hikâyelerinden bahsettiği “İnsanın Anlam Arayışı” (Victor E. Frankl, İnsanın Anlam Arayışı, çev: Selçuk Budak, Ankara, 2007.) adlı kitabında, negatif durumlarla başa çıkabilme yöntemlerinden de söz etmektedir. 

Victor Frankl, kampta kaldığı süre içerisinde hem kendi yaşadıklarından hem de gözlemleri neticesinde bazı tespitlerde bulunmuş hatta bu gözlemlerinden yola çıkarak psikolojiye “logoterapi” yöntemini kazandırmıştır. Ona göre bir amacı olmayan insanlar ölümü daha çabuk kabullenirken varoluşsal bir amacı olan insanlar hayatta kalmak için büyük gayretler sarf etmektedirler. İşte bu çıkış noktasından hareketle logoterapi, yaşamın her koşulda hatta en zorlu koşullar altında bile potansiyel olarak var olduğu gerçeğine dayanarak insanın hayatına anlam kazandırmayı hedeflemektedir. Söz konusu hedefe ulaşabilmek için psikolojik tedavi uygulamalarında “anlam kazandırma yoluyla terapi” yöntemini tercih etmektedir. 
İnsanların yaşadıkları sorunları çözme aşamasında müracaat ettikleri mercilerden biri olan din, onlar için daima manevi bir şifa kaynağı olmuştur. Bu bağlamda logoterapi, manevi danışmanlık hizmetleri ile ortak bir paydada buluşmaktadır. Hastalık, ihtiyarlık, engellilik, doğal afetler ve yoksunluk dönemleri başta olmak üzere hayatın özellikle zorlu süreçlerinde anlam arayışına giren bireylerin kaybettikleri anlamı ve kontrolü kazanma süreçlerinin manevi referanslarla desteklenmesine manevi danışmanlık denilmektedir. Aynı zamanda manevi danışmanlık; psikolojik danışma ve rehberlik, psikoloji, psikiyatri ve sosyal hizmetler disiplinleriyle ortak çalışarak insanın fiziksel, psikolojik, sosyal ve manevi yönlerden iyi ve sağlıklı oluşuna vurgu yapan disiplinler arası bir çalışma alanıdır. Zira Dünya Sağlık Örgütüne göre sağlıklı insan “ruhen, fiziken ve sosyal yönden sağlıklı olan kişi” olarak tarif edilmektedir.

Uzun bir geçmişe sahip olan manevi danışmanlık hizmetlerinin kökenleri XIX. yüzyıl Batı Hristiyan dünyasına dayanmaktadır. Amerikan Psikoloji Derneği APCC'nin (American Association of Pastoral Counseling) din ve maneviyat konuları hakkında tartışmalar başlatması neticesinde manevi danışmanlık bir hizmet sektörü olarak sahada yerini almıştır. Batı’da uzun yıllardır uygulanan ve özellikle papazlar tarafından yapıldığı için yaygın olarak “pastoral” ismiyle anılan manevi terapi “spiritual” ve “religious” terimleriyle de ifade edilmektedir. Yaygın kullanım biçimlerinden biri olan “religious counseling” ise Türkçede dinî danışmanlık olarak karşılığını bulmaktadır. Yapılan manevi hizmetler; dinî danışmanlık, manevi danışmanlık, manevi terapi, manevi bakım, manevi destek terimleri gibi pek çok farklı isimle anılsa da günümüzde yaygın kullanım “manevi danışmanlık” olarak ifade edilmektedir. Bu hizmeti veren kişiler Türkiye’de “manevi danışman” olarak zikredilirken Amerika’da “chaplaincy”, İngiltere’de “chaplancy”, Fransa’da “aumonerie”, Almanya ve Avusturya’da ise “seelsorger” olarak isimlendirilmektedir.
Avrupa’da kiliseler bu görevin daha iyi yapılabilmesi için son yarım yüzyıldır din adamlarının klinik ve danışma psikolojisi alanlarında eğitim almalarını önemsemektedir. Bu bağlamda manevi danışman olarak görev yapmak isteyen kişi, belirlenmiş yeterlilikler dışında en azından 375 saat pratik pastoral danışmanlık deneyimi edinmiş olmalıdır. Bu sürenin en az 125 saati AAPC tarafından onaylanan bir eğitim programı dâhilinde süpervizör gözetmenliğinde yapılmaktadır. (https://www.pastoralcounseling.org/how-to-become; erişim: 31 Aralık 2018.) Manevi danışmanlardan dinî ve psikolojik bir alt yapıya sahip olmakla beraber sakin, iyimser, yardımsever,  umut dolu ve sabırlı olmak gibi insani özelliklere sahip olması da beklenmektedir. 

Bazı ülkelerde özellikle hastanelerde uygulanan manevi danışmanlık hizmetleri yaklaşık 40 yıldır resmî bir hizmet politikası olarak uygulanmaktadır. (Mustafa KOÇ, ”Diyanet İşleri Başkanlığının Hastanelerdeki Manevi Danışmanlık ve Rehberlik Hizmetleri (1995-2015): Sınırlılıklar ve Bir Eğitim Programı Önerisi”,  Diyanet İlmi Dergi, 53/4: 201-241, Ankara: 2017, 207.) Verilen bu hizmet hastaların kendi inançlarına göre Katolik, Ortodoks, Protestan, Müslüman veya Yahudi manevi danışmanlar eliyle yapılmaktadır. Hastanelerde kendilerine ait ofis ya da ibadethaneye sahip olan danışmanlar görevlerini bu mekânlardan ziyade hastane odalarında gerçekleştirmektedir. Bu görüşmeler öncelikli olarak kanserli hastalara, yoğun bakım hasta yakınlarına, o gün ameliyata girecek hastalara, çocuk hastalara, manevi danışman isteğinde bulunan veya yalnız olan hastalara uygulanmaktadır. Tedaviyi kabul etmek istemeyen hastalar olduğunda ya da ölümcül bir hastalığa sahip olan kişilere durumu hakkında bilgi verileceği zamanlarda da manevi danışmanların desteklerinden istifade edilmektedir. Danışmanların hastalarla yaptıkları görüşmeler genellikle 5-10 dakikalık kısa ziyaretler şeklinde olmakla beraber ihtiyaç hâlinde saatlerce sürebilmektedir. (http://tuba-aydin.com/manevi-danismanlik/; erişim: 30 Aralık 2018.) Bazen tebliğ bazen terapi bazen de teselli odaklı bir manevi danışmanlık yöntemi tercih edilmekle beraber yol haritası tamamen hastanın ihtiyacına göre belirlenmektedir. Ülkemizdeki manevi danışmanlık hizmetlerinde yukarıda zikredilen yöntemlerle beraber hastalara kitap okuyarak uygulanan bibliyoterapi yöntemi ve Turgay Şirin’in manevi danışmanlar için bir yol haritası sunan İ.H.S.A.N. modeli son yıllarda uygulanan terapi yöntemleri arasında dikkat çekmektedir. (Turgay ŞİRİN, “Manevi Danışma ve Rehberlik’te Yeni Bir Model Önerisi: İ.H.S.A.N. Modeli ve Vaka Sunumu”, Manevi Danışmanlık ve Rehberlik, Ensar Neşriyat,  İstanbul, 2016.)

Türkiye’de 1950’lerden itibaren tartışılmaya başlanılan manevi danışmanlık, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 1980’li yıllar itibarıyla cezaevlerinde, 2003 yılı itibarıyla da Aile İrşat ve Rehberlik bürolarında hayata geçirilmiştir. 2015 yılında hastanelerde açılan manevi destek birimleri ile de bu çalışmalar hız kazanmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığının 2017 yılında güncellenen görev ve çalışma yönergesiyle Din Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bağlı olarak açılan Göç ve Manevi Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı ile bu hizmetlerin daha nitelikli olarak devam ettirilmesi hedeflenmektedir.
Görülmektedir ki, manevi danışmanlık ve rehberlik hizmetleri hayatın her alanında olmakla beraber özellikle sağlık hizmetlerinde sıkça kullanılmakta olan psiko-sosyal bir uygulamadır. Günümüzde bu uygulama özellikle toplumsal ve bireysel problemlerin açığa çıktığı hastane, hapishane, huzurevleri, öğrenci yurtları gibi kurumlarda yaygınlaşmaktadır. Manevi danışmanlık uygulaması ile toplumsal ve manevi bunalımların buluştuğu noktada bireylerin sorunlarla başa çıkma ve anlam krizini çözmelerine yardımcı olunması hedeflenmektedir. Hastalara ve hasta yakınlarına moral desteği vermeye çalışan manevi danışmanlar hastalığın sıkıntılı sürecinde ortaya çıkan olumsuz hastalık algısını olumluya dönüştürmeye çalışmakta, hastaların bu süreçte yaşadıklarını anlamlandırmasına destek olmaktadır. Tolstoy’un “İnsan ne ile yaşar?” sorusuna Frankl eserinde “İnsan hayatı anlamlandırarak yaşar.” cevabını vermekte ve bireyin hangi zorlu süreçten geçerse geçsin ümidini ve hayata verdiği anlamı kaybetmemesine dikkat çekmektedir. Bu zorlu zamanlarda alınan manevi danışmanlık hizmetleri de gerek hastalar gerek hasta yakınları için büyük önem arz etmektedir.

Editör: Mehmet Çalışkan