Zeynep Demir

Siren sesi inletirken dört bir yanı saatin tik takları kulaklarımda çınlar.  Saniyelerle yarışıp bir hastayı en kısa sürede hastaneye yetiştirmek zorundasınızdır. Hani filmlerden aşinasınızdır ya, “Tam zamanında yetiştirmişsiniz, biraz daha gecikmiş olsaydınız her şey çok geç olabilirdi.” İşte ben bu sözü her duyduğumda alnımda biriken boncuk boncuk terleri siler, derin bir oh çekerim.

Geçen gün polis ekiplerinden bir çağrı aldık. Aslına bakarsanız bu sefer yetişmemiz gereken bir hasta yoktu. Vefat eden bir kadını hastanenin morguna getirecektik. İşim gereği çok ölüm gördüm, kaç canın yitip gittiğine şahit oldum. Ama bu olay derinden etkiledi beni.

Üç katlı şirin bir apartman dairesinin giriş katıydı gideceğimiz yer. Küçük bir kalabalık birikmişti binanın önünde. Kapı aralığında ağlaşan bir iki kişi vardı. İçeriden kesif bir koku yayılıyordu. Bizim gibi herkesin midesi ağzındaydı. Evin bütün camlarını açmışlardı. Polis zabıt tutuyordu. Mevtanın üstü örtülmüştü. Bizim ekipteki doktor cesedin en az üç günlük olduğunu söyledi. Ağlaşan kadınlardan biri de doğruladı doktoru. Vefat eden kadın iş arkadaşlarıymış, içine kapanık biriymiş, üç gündür işe gelemeyince meraklanmışlar. Pek kimseyle görüşmezmiş, kendi hâlinde biriymiş.  Aramaları sonuçsuz kalınca iş yerinden adresini öğrenip evine gelmişler. Çilingirle açmışlar kapıyı, sonrası malum.

Üzüldüm karşılaştığım manzara karşısında ama bir de yadırgadım bina sakinlerini. Şöyle dışardan baksanız bildik bir mahalle, kendi hâlinde bir sokak, aile dizilerindeki emsallerini aratmayan bir apartman. İnsan kapı komşusundan bu kadar da bihaber olmaz, olmamalı dedim içimden. Yazık, çok yazık...

Komşu Hakkı

Her salı Çarşı Camii’ne kadınlara vaaz etmeye giderim. Öyle iyidir ki mahalleli. Teveccüh gösterir, kadınlar mahfilini bir güzel doldururlar. Konu komşu toplanıp gelirler.
Büyük şehirde komşuluğun kalmadığına bir cevap gibidir Çarşı Camii’nin kadın cemaati. Vaazdan önce birbirleri ile selamlaşır, hâl hatır sorarlar. Bu kısa girizgâhlarda öğrenirim kim hasta, kimin çocuğu dünyaya geldi, kim evladını askere gönderdi, kimin oğlu işe girdi…

Hele bir Müzeyyen Hanım var. Her vaaza elinde not defteriyle gelir. İlgiyle dinler. Hem hoşsohbet hem de cana yakındır. Fakat geçen salı bir hâl vardı Müzeyyen Hanım’da. Komşuluk üzerine sohbete başlamıştık. O ise donuk bakışlarla dinliyor, sanki iç âleminde bambaşka şeyler düşünüyordu. Pek keyifsizdi. Bir şeylere içten içe üzüldüğü anlaşılıyordu. Vaazın sonuna gelmiştik. Birazdan âdetimiz üzere Kur’an okuyacak ve dua ile de bugünkü buluşmamızı nihayete erdirecektik. Kur’an-ı Kerim tilavetine geçmeden önce sözü kendisine getirip hâlini hatırını sordum.

Gözleri yaşardı. “Hocam,” dedi, “siz komşu hakkından bahsediyorsunuz ama ben hakkıyla komşuluk vazifemi ifa edemedim.” Gözleri iyice buğulanmıştı. İsterse benimle konuşabileceğini söyledim. Anlatmaya başladı. “Daha geçen hafta alt komşum rahmetli oldu. Komşum dediysem… Zavallı kadının adından başka bildiğim ne var. Hâlbuki bir yıl önce taşınmıştı binamıza. Bir başına yaşıyordu. Birkaç kez selam verdim. Konuşmaya çalıştım. İçine kapanık biriydi. Davetlerime icabet etmedi. Çalışıyor, vakit bulamıyor ondandır dedim, üstünde durmadım. Sonra bir gün işte… Kapıya iş arkadaşları geldi, ardından polis, ambulans. Zavallıcık vefat etmiş. Hem de üç gün önce. Düşünebiliyor musunuz, tam üç gün. Vah bana ki yanı başımdaki insandan bihaber kaldım. İçim yandı. Şimdi siz de komşu hakkından bahsedince… Ne olur bugün komşum için dua edelim. Kur’an okuyalım. Belki böyle ödeyebilirim komşuluk hakkını.”

Müzeyyen Hanım çok üzgündü. Aslında pek de bir kabahati yoktu bu durumdan. Anladığım kadarıyla komşusu apartmandan kimseyle görüşmezmiş. Hâl böyle olunca da ne varlığından ne de yokluğundan haberdar olmuş apartman sakinleri. Yine de kızıyordu kendine, olsun diyordu, o gelmese de ben kapısına varmalıydım.

Elimden geldiğince teselli ettim onu. Hem onun temiz kalbi sayesinde, rahmetli komşusuna, hiç tanımadığı onlarca insanın duası nasip olmuştu. Az şey miydi bu? Üstelik onun ne kadar ilgili bir arkadaş, müşfik bir komşu olduğuna herkes şahitti. Bunları duyunca biraz olsun gönlü ferahladı.

Editör: Mehmet Çalışkan