Yemen Valisi Ebrehe, içinde fillerin de yer aldığı büyük bir orduyla Beytullah'ı (Kabe) yıkmak üzere yola çıkar ve Kabe'ye ulaşamadan yolda ebabil kuşlarının bıraktığı taşlarla biçilmiş ekin tarlası gibi helak olur.

Bu olay hakkında nâzil olan Kur’ân-ı Kerîm’in 105. sûresinde ordu mensuplarından “Ashâbü’l-Fîl” şeklinde bahsedilmesi askerin önünde bir fil bulunduğunu göstermekte ve bundan dolayı söz konusu sûreye “Fîl sûresi” adının verilmesi gibi olaya da “Fil Vak‘ası” denilmektedir.

Sûrede fil ordusu ile ilgili kıssa şöyle anlatılmaktadır. 

﴾1﴿ Rabbin fil ordusuna ne yaptı, görmedin mi?

﴾2﴿ Onların planlarını boşa çıkarmadı mı?

﴾3-4﴿ Onların üzerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar yağdıran sürü sürü kuşlar salmadı mı?

﴾5﴿  Sonuçta Allah onları yenilip ezilmiş ekine çevirdi.

Fîl sûresinde Allah’ın “fil ashabı”na, yani Ebrehe el-Eşrem’e ve askerlerine ne yaptığı, onları nasıl helâk ettiği vurgulu bir ifadeyle belirtildikten ve böylece bu olaydan ibret almak gerektiğine dikkat çekildikten sonra tuzaklarının nasıl boşa çıkarıldığı ve onların, Allah’ın gönderdiği sürü sürü kuşların attığı taşlarla nasıl ezilmiş saman çöpleri veya böceklerin yediği yapraklar gibi ansızın yere serilip perişan edildikleri bildirilmektedir.

“Fil Vak‘ası” olarak da bildiğimiz bu hadise de Kabe'nin reisi Peygaber Efendimizin dedesi Abdulmuutalib'in tutumu ne olmuştur?

Peygamber Efendimiz (sas)'in dedesi Abdülmuttalib üstün karakterli, inançlı, iyi kalpli, bir insan, âdil bir reisti.

Ömrünün sonuna doğru puta tapmayı terketmiş, içkiyi bırakmış, Kâbe’nin çıplak olarak tavaf edilmesini yasaklamıştır.

Allah’ın varlığına, ceza ve mükâfat yeri olarak âhiretin mevcudiyetine inanmış, zaman zaman Hira mağarasına çekilip ibadetle meşgul olmuştur. 

Kur’ân-ı Kerîm’de haber verilen Fil Vak‘ası’nda, Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe'ye karşı gösterdiği tutum son derece önemlidir.

Yemen vâlisi Ebrehe Kabe'yi yıkmak iiçin ordu hazırladı

Ebrehe, Habeşî Esved b. Maksûd’u bir müfreze ile gönderip Mekke çevresinde otlayan develeri ordugâha getirtti. Bunlar arasında Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalib’in de 200 devesi vardı (İbn Hişâm, I, 48).

Ebrehe, daha sonra Hunâta el-Himyerî’yi Kureyş’in reisi Abdülmuttalib’e yollayarak onlarla savaşmaya gelmediğini ve yalnızca Kâbe’yi yıkmak istediğini, eğer engel olmaya kalkışmazlarsa kendilerine dokunmayacağını bildirdi.

Abdülmuttalib ise ordugâha gelip sadece develerini istedi.

Onun Kâbe’nin yıkılmaması için ricada bulunmak yerine yalnız develerini istemesini garipseyen Ebrehe’nin gözü o kadar dönmüştü ki, gasbedilen develerini geri istemeye gelen Abdülmuttalib’e şaşarak:

– Ben Kâbe’yi yıkmaya geldim. Sen ise develerini düşünüyorsun! dedi.

Abdülmuttalib ise Ebrehe’ye, kendisinin develerin sahibi olduğunu çünkü onu da kendi sahibinin koruyacağını söylemekle yetindi ve develerini alarak Mekke’ye döndü.

Abdülmuttalib ümitsizliğe kapılmadan kendi üzerine düşenleri büyük bir teslimiyetle yapmaya devam etti ve Kâbe duvarına, Hacerü’l-Esved’e yüz sürdü ve ağlayarak şöyle dua etti.

“Allah’ım! Bu gün bizim, senin mukaddes beytini koruyacak gücümüz yok! İbrahim’in nurunun şahs-ı manevisi hürmetine, sen, bu çapulcu sürüsünden beytini, hizmetini, himmetini, gayretini koru!” diye yalvardı.

Duasının ardından Mekke'deki fakir halka sadaka verdi. Sonra halka şehrin dışına çıkmalarını, dağlara ve vadilere çekilmelerini emretti.

Ertesi gün Ebrehe ordusuna hücum emri verdi. Fakat kaynaklara göre, askerin önünde bulunan fil Mekke’ye doğru hareket ettirilmek istendiğinde yerinden kımıldatılamadığı gibi askerler de üzerlerine taşlaşmış çamur yağdıran ebâbîl kuşları tarafından kurt yemiş yaprağa çevrildiler. Böylece planları boşa çıkan ve ordusu perişan olan Ebrehe kendisi gibi kurtulabilen askerleriyle birlikte Yemen’e dönmek zorunda kaldı ve kısa bir süre sonra da öldü.

Peygamber Efendimiz (sas)'in doğumundan önce olan bu ibretlik hâdise Kur'an-ı Kerim'de bize bildirilmiştir. Bu olayda Abdulmuttalib'den hissemize düşen paylar var.

  • İnananların ümidi Allah Teâlâ’dır. Ancak şeytan, insanı ümitsizliğe sürükler. Rabbimiz Kur'an-ı Kerimde Zümer 53. Ayet-i Kerimede: “Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.” buyurur.
  • Şartların zorluğuna takılıp kara kara düşünenler değil, bu durumdan nasıl çıkarım diyerek gereğini yapan ümitvar insanlar her alanda başarı elde edebilirler.

Abdulmuttab'in yaptığı gibi her zorluktan önce bize düşenleri yapmalıyız. Duanın kabulüne inanarak içten dua etmeliyiz.

  • Her bir zorlukta, yaşanan hadiselerde gücüzmüzün yetmediği hallerde de niyet ederek sadaka vermeliyiz.

Çünkü Hadis-i şeriflte Peygamberimiz (sas) “Sadaka belâyı def eder ” (Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, 3/63) olarak ifade etmektedir.

  • Genç nesillerin ve hepimizin unutmaması gereken hakikat şudur ki: Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 2/249.)

  • Bütün samimiyetimizle  şöyle dua edelim: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.” (Bakara, 2/250.) 

Editör: Hüsne Yılmaz