Bir salıncak kurulmuş dünyaya... Gidip gelen... Eğleyen... Sırası gelenin bindiği, vakti dolanın indiği... Kimine düş, kimine düşüş...

Parkta salıncağından inmek istemeyen çocuktan rol çalar bazen insan. Sımsıkı sarılır, eğleyen ne varsa hayatta. Vakit geçtikçe daha da artar arzuları, hevesleri, istekleri. Ama dünyaya olan bu hırs, sıranın dolduğu gerçeğini değiştirmez. İnmesi gerekir dünyadan ve içindekilerden.  

“Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.” (Âl-i İmrân 3/14)

Asıl varılacak güzel yeri unutmadan istikametini çizmesi istenir insandan. Fıtratı gereği, süslü gösterilenlere aldanmakla da sınanır.

“Biz, kimlerin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi oranın süsü yaptık” (Kehf 18/7)

Hiç ölmeyecekmiş, hiç salıncaktan inmeyecekmiş gibi köprüler üzerine evler yapan insana defalarca “düşünmez misiniz” ikazları yapılır. Kimi duyar, işitir, tasdik eder, gereğini icra eder, kimi sadece duyar. Sadece duyan, dünya hengâmesinde biriktirmekle meşguldür. Biriktirdiklerini kaybetmek korkusuyla daha da biriktirir. Gönlüne bağ etmiştir dünyanın içindekileri. Ahiret kaygısının yerine geçer dünya kaygıları. Bu haliyle en tutarsız varlığıdır yeryüzünün insan. Mal hırsıyla sağlığını kaybeden, sağlığı için malını döken insan misali, iki adım ötede son bulacak fani uğraşları amaç bilmiştir kendine. Yolcunun azığı, suyu gibi; yola devam edebilmesi için gereken dünya nimeti, ona asıl varacağı nimet gibi görünür.

“Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah’ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey değildir.” (Hadîd 57/20)

“Burası dünya. Ne çok kıymetlendirdik. Oysa bir tarla idi. Ekip, biçip gidecektik” diyen zarif şair gibi, her gelenin bakıp geçtiği dünyaya, bakacak ama geçmeyecekmiş gibi bağlanmamaktır asıl olan ve amacına mâtuf olmayan her şeyin ziyanı yaşadığı bilgisini rehber kılmaktır yola. Hani İmam-ı Azam’ın dünya nimetiyle kurduğu ilişkiyi anlatan mânidar bir diyaloğu vardır.

İmam-ı Azam Ebû Hanife, bir gün talebelerine ders verirken, dışardan bir kişi telaşla yanına gelir ve Ebû Hanife’nin ticari mallarını taşıyan gemiyi kastederek, gemisinin battığını haber verir. İmam-ı Azam “Elhamdülillah” der. Adam dışarı çıkar ve tekrar yeni bir haberle içeri girdiğinde “Yanlışlık oldu, batan gemi sizin ki değilmiş.” deyince bu habere de aynı cevabı verir İmam ve “Elhamdülillah” der. Haberi getiren adam hayrete düşer ve biri kötü diğeri iyi, iki haber getirmesine rağmen Ebû Hanife de ne sevinç ne de üzüntü alameti görmez. Şaşkınlıkla sorar: “Ya İmam, her iki habere de ‘Elhamdülillah’ dedin. Bu nasıl hamd etmek böyle?” İmam-ı Azam: “Gemin battı diye haber getirdiğinde kalbimi şöyle bir yokladım. Dünya malının gitmesinden dolayı gönlümde en küçük bir üzüntü yoktu. Bu nedenle Allah’a hamd ettim. Batan geminin benimki olmadığını bilince, dünya malına kavuşmaktan dolayı kalbimde bir sevinç yoktu. Bu hâli bana bahşettiği için de Allah’a şükrettim.” der.

Dünya nimetiyle mayası tutmuş bir ilişkinin en güzel hallerinden biridir bu diyalog. Dünyadan nasibini ararken razı olmuş ve razı olunmuş kişinin halidir... Emanet alıp, yine sahibine verecek olmanın sükûnetinin verdiği vakarla verilen bir cevaptır.

“Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez.” (Kasas 28/77)

 Hırs ve kaybetme korkusuyla tamah edilen dünya, vadiler dolusu altınıyla mesken olsa insana huzur vermez, emniyette hissettirmez. Kendi huzur bulamadığı gibi, başkalarını da huzursuz eder. Ayette geçtiği üzere, Allah’ın kendisine yaptığı gibi iyilik yapması emrolunur halbuki insana... Bozgunculuk yapmadan, hak yemeden, sadece ve sadece iyilikle hareket etmesi... Yolun sonunda kendiyle kalacak olanları iyi bilmesi...

“Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı (şeytan), Allah hakkında sizi aldatmasın.” (Fâtır 35/5)