Rükün ne demektir? 

Rükün kelimesi sözlükte bir şeyin kuvvetli tarafı anlamına gelmektedir.

Fıkhi bir terim olarak ise rükün, hükmün varlığı kendisine bağlı olan ve onun yapısından bir parça teşkil eden şey anlamına gelmektedir. Rükün, bir şeyin parçası demektir. Mesela rükû ve secde, namazın birer rüknüdürler. Rükün bir bakıma şart gibidir. Çünkü hükmün varlığı bunlara bağlıdır. Rükün veya şart mevcut olmayınca hüküm de mevcut olmaz. Diğer taraftan rükün ve farz, aynı anlama gelen iki kavramdır. Rükün, ibadetin bir parçasıdır. Bu parça olmadan ibadetin yerini bulması düşünülemez. Buna göre namazın rükünleri 13 tanedir.

1. Niyet,

2. İftitah tekbiri,

3. Fatiha’yı okumak,

4. Kıyam,

5. Rükûa gitmek,

6. Rükûdan kalkarken tam doğrulmak,

7. Birinci ve ikinci secde,

8. İki secde arasında oturmak,

9. Son kade,

10. Son kadede tahiyyat okumak,

11. Tahiyyattan sonra Peygamber Efendimize salât okumak,

12. Bundan sonra birinci selamı vermek,

13. Rükünleri bu sıraya göre yerine getirmek.

İki hareket arasındaki sükûna (Tuma’ninet) gelince bu; rükûun, rükûdan kalkarken tam doğrulmanın, secdenin ve secdeden sonra tam doğrulmanın yerine getirilmesi bakımından zorunlu olan bir şarttır. Mutemet görüşe göre bu zaid bir rükün değildir.

Bu rükünlerin detaylı açıklaması ise şöyledir:

I. Niyet

Niyet kelimesi sözlükte kastetmek ve bir şeye kalben yönelmek anlamına gelir. Buna göre ibadet ederken yalnızca Allah’a yakın olma kastı ile kalbin O’na yönelmesine niyet denir. Niyet, kesin irade şeklinde de tanımlanabilir. Kişi namaz kılacağı zaman, namazı kalbi ile kastetmeksizin namaz kılacağını sadece diliyle söyler ve öylece namaz kılarsa hakikatte namaz kılmış olmaz.

Fıkhi bir terim olarak niyet, ilk parçasına bitişik olarak bir şeye kastetmek demektir. Mesela namaz için iftitah/tahrim tekbirine bitişik olarak namaz kılmayı kastetmeye niyet denir.

Hanefi mezhebine göre niyet, namazın rükünlerinden değil, şartlarındandır.

II. İftitah Tekbiri

Namaza başlama tekbiri anlamına gelen bu tekbirle namaza girilmiş olur. Bu tekbirin alınmasından sonra, daha önce yapılması mubah olan bazı fiiller, namaz kılmakta olan kişiye artık haram olduğu için buna aynı zamanda Tahrim tekbiri de denir. İmam, imama tabi olan veya yalnız başına namaz kılan kimse unutarak veya kasten bu tekbiri almaksızın namaza başlayacak olursa, namazı gerçekleşmez. İftitah tekbirinin farz olduğu hususunda Müslümanlar arasında görüş birliği vardır.

İftitah Tekbirinin Şekli

İftitah tekbiri, “Allahü ekber” şeklinde iki kelimeden ibarettir. Bundan başka bir ifade ile namaza başlanacak olursa, kılınan namaz geçerli olmaz.

Hanefi mezhebine göre ise “Allahü ekber” sözüyle namaza başlamak şart olmayıp vaciptir. Bu sözü söylemeden namaza duran kişi, her ne kadar günahkâr olsa da kıldığı namaz geçerli olur.

III. Kıyam

Farz namazın rükünlerinin üçüncüsü olan kıyam, namazın bir bölümünü ayakta kılmaktır. Gücü yettiği takdirde kişinin, namazın bu bölümünde ayakta durmasının farz olduğu konusunda mezhepler görüş birliği etmişlerdir. Ama kişi, hastalık veya benzeri bir sebepten ötürü ayakta duracak güçte değilse, bu durumda sözünü ettiğimiz kıyam yükümlülüğünden muaf olur; yapabildiği kadarıyla ve yapabildiği şekilde namazını kılar.

IV. Kıraat

Namazın rükünlerinin dördüncüsü her rekâtta Fatiha suresini okumaktır. Namazın bir rekâtında Fatiha’yı bilerek okumayan kişinin namazı batıl olur. Unutarak okumayan kişi ise, Fatiha okumadığı rekâtı yeniden kılmalıdır. Nitekim bir hadis-i şeriflerinde Sevgili Peygamberimiz (sas), bu hususta şöyle buyurmuştur:

“Fatihatü’l-Kitab okunmadan namaz olmaz.” (Ebû Dâvûd, Sâlât,136)

Fatiha okumayı unutan kişi rükûa veya secdeye varmış, henüz müteakip rekâta kalkmadan bu durumun farkına varmış ise kıyam hâline dönüp Fatiha’yı okur. Müteakip rekâta kalktıktan sonra farkına varmış ise önceki rekât geçersiz olur; kılmakta olduğu rekât öncekinin yerine geçer ve namazına böylece devam eder. Bu durumu selam verdikten sonra fark etmiş ve henüz araya uzun bir fasıla girmemiş ise namaza döner ve eksiğini tamamlamak için bir rekât namaz kılar ve ardından sehiv secdesi yapar. Ama selam vermesi ile bu durumu fark etmesinin arasına uzun bir fasıla girmiş ise namazını yeni baştan kılması gerekir.

Hanefi mezhebine göre ise farz olan, özellikle Fatiha’nın değil de mutlak olarak Kur’an-ı Kerim’in okunmasıdır. Şu halde Fatiha’yı bilerek okumayan kişinin namazı geçersiz olmaz.

İmama uyan kişinin, kıraati sesli olan ve olmayan bütün namazlarda imamın ardı sıra Fatiha’yı okuması farzdır. Ancak imam, kıraati tamamlayıp rükûa varırken gelip kendisine tabi olan kişinin, o rekâtın Fatiha’sını okumasına gerek kalmaz. Bu durumda onun Fatiha okuma yükümlülüğünü imam üstlenmiş olur.

Hanefi mezhebine göre ise imama uyan kişinin namazda Fatiha okuması tahrimen mekruhtur. Hanefi mezhebinin bu görüşü delil olarak şu hadis-i şerife dayanmaktadır:“İmama uyarak namaz kılan kişinin, imamının kıraati kendisinin de kıraatidir.” (İbn Mâce, İkâmet,13)

  • Fatiha’yı okumasını bilmeyen kişi, yapabiliyorsa onun yerine harf ve ayet bakımından eşit miktarda Kur’an ayetlerini okumalıdır. Bu kişinin ezberinde bir veya daha fazla ayet olur da bunlar Fatiha suresinden eksik iseler, bunları Fatiha’ya denk gelinceye kadar tekrarlaması gerekir. Kur’an-ı Kerim’i hiç bilmeyenin namazda Fatiha yerine Allah adını zikretmesi;

“Süphanallahi ve’l-hamdü lillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber” duasını okuması gerekir. Bunları da bilmiyorsa Fatiha okuyacak kadar bir süre kıyamda durmalıdır.

  • Fatiha’nın iftitah duasından sonra okunması sünnettir.

(İftitah duası, “Veccehtü vechiye…” ifadeleriyle başlayan namaza başlangıç duasıdır.)

  • Fatiha’nın Arapçadan başka bir dille okunması kesinlikle caiz değildir.

Hanefi mezhebine göre Fatiha’yı Arapça okuyamayan kişi, başka dildeki mealini okuyabilir.

  • Fatiha’yı okuyan, kendi duyabileceği kadar sesli okumalıdır.

V. Rükû

Rükû kelimesi sözlükte Yüce Allah’ın huzurunda eğilip teslimiyet göstermek anlamına gelir. Rükû, namazın rükünlerinin beşincisidir. Fıkıh terimi olarak rükû şöyle açıklanabilir: Namaz kılmakta olan kişinin eğilip ellerini dizlerinin üzerine koymasına rükû denir. Yapabilecek durumda olan herkesin namazda rükûa gitmesi farzdır.

VI. Secde

Secde kelimesi sözlükte teslimiyet göstererek boyun büküp meyletmek ve eğilmek anlamına gelir. Fıkıh ıstılahında ise secde, namaz kılan kişinin alnını secde yapacağı yere koymasıdır. Namazın rükünlerinin altıncısı secdedir. Namaz kılan kişinin her rekâtta iki secde yapması farzdır.

Secdeye varılırken önce dizlerin, sonra ellerin yere konulması; kalkarken de önce ellerin, sonra dizlerin yerden kaldırılması gerekir. Bu tertibe uymayan kişi, her ne kadar secde yapmış sayılsa da secdenin yapılış şekline riayet etmemiş ve mekruh bir fiil işlemiş olur. Secdede farz olan miktar; alın, iki diz, iki el ve iki ayağın uçlarının yere değdirilmesi ile yerine getirilmiş olur.

Secdede avuç içlerinin ve ayak parmaklarının alt taraflarının yere değdirilmesi şarttır. Secde ederken alnı ellerin üzerine koymamak gerekir. Aksi halde secde geçerli olmaz.

Hanefi mezhebine göre bu durumda secde geçerli olur. Ancak böyle yapmak mekruhtur.

Sarık veya sarığa benzer sargılar alnın tümünü kaplamış ise bunların üzerine secde etmek namazın sıhhatine zarar verir. Mazereti olmaksızın açık alın üzerine secde etmeyen kişi, bunu eğer kasıtlı olarak yapıyorsa namazı geçersiz olur. Sahabiler sıcaklarda alınlarını yere değdirmenin kendilerine eziyet verdiğinden şikâyette bulunarak sarıklarını alınlarının üzerine çekerek o şekilde secde etmeleri için Resulullah (sas)’tan ruhsat istemişler, ancak Resulullah (sas) kendilerine bu ruhsatı vermemiştir.

VII. Rükûdan Kalkmak,

VIII. İki Secde Arasında Oturmak,

IX. İtidal

Namazın bu üç rüknü genellikle bir arada ele alınır. Bu rükünlerden secdeden kalkmak hariç, diğerlerinin hükmü Hanefi mezhebine göre vaciptir. Oysa bunların her üçünün de farz olduğu hususunda diğer mezhepler görüş birliği etmişlerdir.

Kişi ayakta iken rükûa varmış ise, tekrar ayağa kalkıp dosdoğru durmasıyla; oturarak namaz kılan kişi oturur vaziyette rükûa varmış ise rükûdan kalkması, tekrar oturmasıyla gerçekleşir. Tabii bunu yaparken de rükûdan kalkıp secdeye gitmeden önce tuma’ninet (itidal, yani hissedilir şekilde duraksama) şartını yerine getirmesi gerekir. Bu şartı yerine getirirken ayakta gereğinden fazla, mesela Fatiha suresini okuyacak kadar beklememek gerekir. Çünkü rükûdan kalkıp ayakta doğrulup dikilmek, kısa bir rükündür. Sabah namazında kunut duası okuma ve Tespih namazı dışında bu rüknün uzatılması caiz değildir.

Namaz kılmakta olan bir kimse başını rükûdan kaldırıp sonra secde eder de doğrulup ayakta dimdik durup durmadığı hususunda şüpheye düşerse kalkıp dosdoğru durmalı, sonra da secdeye varmalıdır.

Rükûa varan bir kimsede, doğrulup ayakta dikilmesine engel bir özür meydana gelirse, rükû hâlindeyken secdeye varabilir. Rükûdan kalkıp ayakta dosdoğru durma rüknü, mazereti dolayısıyla üzerinden kalkar. Ama bu özrü, secde için alnını yere koymasından önce ortadan kalkarsa ayağa kalkıp dosdoğru durması, sonra da secdeye varması gerekir. Fakat bu özür, alnını secde için yere koymasından sonra ortadan kalkarsa, artık ayağa kalkıp dosdoğru durmasına gerek kalmaz.

İki secde arasında oturmaya gelince bu, kişinin birinci secdeden kalkıp tam olarak oturması ve her organının yerli yerine gelmesiyle gerçekleşir. Nitekim Peygamber (sas) Efendimiz birinci secdeden kalktığında tam olarak yerine oturmadan ikinci secdeye varmazdı. Bu hususta Hz. Aişe validemiz (ra) şöyle demiştir:

“Resulullah (sas), başını rükûdan kaldırdığında ayakta dimdik durmadan secdeye varmazdı. Secdeye varıp secdeden kalktığında da düzgün bir şekilde oturmadan (ikinci) secdeye  varmazdı. (İki secde arasında otururken de) sol ayağını yere yan yatırırdı.”

Kişi secdeden kalktıktan sonra tam ve düzgün bir biçimde oturmazsa namazı sahih olmaz. Ama rükû ve secdeden kalktıktan sonra yapılan bu itidali de fazla uzatmamak gerekir.

X. Son Kade

Kılınmakta olan namaz sabah namazının farzı veya sünneti gibi iki rekatlik bir namaz ise, teşehhütte bulunmak için oturmak rükündür. Kılınmakta olan namaz akşam namazının farzı gibi üç veya yatsı namazının farzı gibi dört rekatlik bir namaz ise, son teşehhütte bulunmak için oturmak rükündür. Namazın rükünlerinin onuncusu olan bu oturuşa ka’de-i ahire denir. Bu ka’dede teşehhüt okuyacak, Peygamber Efendimize salât getirecek ve birinci selamı verecek kadar oturmak farzdır. Bundan fazlasını yapmak, mesela dua okumak ve ikinci selamı vermek için oturmaya devam etmek ise menduptur.

Namazda bu oturuşun rükün ve farz oluşunun delili, ashab-ı kiramdan Abdullah b. Mesud (r.a)’un şu rivayetidir: “Namazda teşehhüt bize farz kılınmadan önce (tahiyyat duası yerine) şu duayı okurduk:

‘Selam, yarattıklarından önce Allah’a olsun. Selam, Cebrail ve Mikâil’e olsun.’ Daha sonra Resulullah (sas) bize teşehhüdü yani tahiyyat duasını öğretti.”

Bu rivayette geçen “Teşehhüt bize farz kılınmadan önce…” ifadesi son oturuşunda teşehhüdün, yani farz olduğunu göstermektedir.

Hanefi mezhebine göre son ka’dede teşehhüt okuyacak kadar oturmak farzdır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (sas) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Başını son secdeden kaldırıp teşehhüt miktarınca oturduğun takdirde namazın tamamlanmış olur.”

XI. Son Teşehhüt

Namazın rükünlerinin on birincisi, son ka’dede (oturuşta) teşehhüt, yani tahiyyat duasını okumaktır.

Hanefi mezhebine göre ka’de hâlinde teşehhütte bulunmak, yani tahiyyat duasını okumak vaciptir.

Tahiyyat duası sessizce okunur. Sesli olarak okunması her ne kadar namazı bozmasa da mekruhtur. Tahiyyat’ın metni şudur:

اَلتَّحِيَّاتُ الْمُبارَكَاتُ الصَّلَوَاتُ الطَّيِّبَاتُ للهِ، السَّلامُ عَلَيْكَ أيُّهَا النَّبِيُّ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ، اَلسَّلامُ عَلَيْنَا وَعَلَى عِبَادِ اللهِ الصَّالِحيِنَ، أَشْهَدُ أَنْ لَا إلَهَ إِلاَّ اللهُ، وَأَشْهَدُ أنَّ مُحَمَّداً رَسُولُ اللهِ

Her türlü mübarek kavlî, bedenî ve malî ibadetler Allah’a mahsustur. Ey Peygamber, selâm ve Allah’ın rahmetiyle bereketleri senin üzerine olsun. Selâm bizlere ve Allah’ın salih kullarına olsun. Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammad (sas) Allah'ın elçisidir.

Tahiyyatü’nün tam metni bu kadardır ve bunun tamamını okumak faziletlidir. 

Farz olan tahiyyatı okumanın sahih olması için kişinin, yapabiliyorsa Arapça ve kelimeleri de peş peşe okuması şarttır. Tahiyyatın Arapçasını bilmeyen kimse namaz kılarken başka dilde tercümesini okuyabilir.

Gürültü ve benzeri engeller yoksa okuduğu metni kendi duyabileceği kadar sesli okuması gerekir. Kelimeler arasındaki sıraya uymak da gerekir. Kasıtlı olarak sıraya uyulmaması namazı bozar. Ama kasıt yoksa namaz bozulmaz.

XII. Teşehhütten Sonra Peygamber Efendimize Salât Okumak

Peygamber (sas) Efendimize salât okumanın farz olduğu Kur’an-ı Kerim’de bildirilmiştir: 

“Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin.”

Bu âyet-i kerime, Peygamber (sas) Efendimize salât okumanın farz olduğuna delalet etmektedir. Âlimler salât okumanın namaz dışında farz olmadığı hususunda görüş birliği etmişlerdir. İmam Şafii (rh.a) bu hususta şöyle demiştir: “Yüce Allah bu âyetle, (Hz. Peygamber’e) salât okumayı farz kılmıştır. Salât okumaya en uygun hâl ise namaz hâlidir.”

Namazda Peygamber (sas) Efendimize salât okumanın gerekliliği sünnetle de sabittir. Sahabeden Ebu Mesud Ukbe b. Amr (ra) Peygamber (sas) Efendimize, “Namaz kılarken sana nasıl salât okuyalım?” diye sorduğunda Hz. Peygamber ona şöyle cevap verir:

اَللّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى إبْرَاهِيمَ وَعَلَى آلِ إبْرَاهِيم وَبَارِكْ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ كَمَا بَارَكْتَ عَلَى إبْرَاهِيمَ وَعَلَى آلِ إبْرَاهِيم في الْعَالَمِينَ إنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ

“Deyin ki: Allah’ım! İbrahim ailesine merhamet ettiğin gibi Muhammed ve ailesine de merhamet et, şan ve şerefini yücelt, itibar ve değerini artır. Sen çok övülen, çok şerefli olansın. İbrahim ailesini mübarek ve şerefli kıldığın gibi Muhammed’i ve ailesini de mübarek ve şerefli kıl. Sen çok övülen, çok şerefli olansın.”

 Namazda Peygamber (sas) Efendimize salât okumanın en uygun zamanı, namazın sona ermek üzere olduğu zamandır. Şu halde teşehhütten yani tahiyyat duasını okuduktan sonra Peygamber Efendimize salât okumak gerekir. İmam Nevevî (rh.a), son teşehhütten sonra Peygamber Efendimize salât okumanın Şafii mezhebine göre farz olduğu hususunda ihtilaf bulunmadığını açıkça ifade etmiştir.

Farz olan salâtı okumanın sahih olması için kişinin, yapabiliyorsa Arapça okuması şarttır. Salâtın Arapçasını bilmeyen kimse namaz kılarken başka dilde tercümesini okuyabilir.

XIII. Birinci Selam

Namazın rükünlerinin on üçüncüsü birinci selamdır. Namazın normal olarak selamla sona ereceği şu hadis-i şerif ile bildirilmiştir:

“Namazın anahtarı temizliktir. (Namaz öncesi fiilleri) haram kılan unsuru tekbir, (o fiilleri) helal kılan unsuru ise selam vermektir.”

Namaz kılan kişi birinci selamı vermekle namazını tamamlamış sayılır.

Birinci selamı verirken en azından “Esselamü aleyküm” denmelidir. Selamın ekmeli ise şöyledir: “Esselamü aleyküm ve rahmetüllah.”

Selam vermeden namazdan çıkılması hâlinde namaz batıl olur.

Hanefi mezhebine göre ise her iki selamı vermek ve selam lafzıyla namazdan çıkmak vaciptir. “Selamün aleyküm” demek yeterli olmaz.

  • İmama tabi olarak namaz kılmakta olan kimse, imamın sağ tarafa selam vermesinden sonra selam vermelidir. İmamın iki tarafa selam vermesinden sonra selam vermesi ise müstehaptır.

Mesbuk kimsenin, namazın kalan kısmını tamamlamak üzere ayağa kalkmayı imamın iki tarafa selam vermesinden sonra başlatması müstehaptır. Ama imamın sağ tarafa selam vermesinden sonra kalkması da caizdir. Çünkü bu durumda imam namazdan çıkmış olmaktadır.

İmama tabi olarak namaz kılmakta olan kimse, imamın selam vermeye başlamasından önce —şayet imamdan ayrılmaya niyet etmemiş ise— kendisi selam verecek olursa namazı bozulur. Ama imamla birlikte selam verir veya mesbuk kişi imamın selam vermeye başlamasından sonra ve fakat selamı tamamlamasından önce kalkıp yalnız başına namaza devam edecek olursa namazı bozulmaz.

İmam sağ tarafa selam vermekle yetinirse, kendisine uyan kimsenin sol tarafa da selam vermesi sünnet gereğidir.

XIV. Rükünler Arasındaki Sıraya Uymak (Tertip)

Namazın rükünlerinin çoğu arasındaki sıraya (tertibe) uymak namazın rükünlerinden olup uyulması farzdır. Buna göre namaz kılacak olan kişi işe önce niyet ve iftitah/tahrim tekbiri ile başlamalı, ardından Fatiha suresini okumalı, sonra rükûa varmalı, rükûdan kalkıp doğrulmalı, sonra secdeye varmalı, secdeden kalkıp biraz oturduktan sonra ikinci secdeye varmalı ve bunu müteakip rekatlerde de yapmalıdır. Namaz kılan kişi, secdeyi rükûdan veya rükûu kıyamdan önce yaparsa, ya da diğer rükünler arasında uyulması gerekli sırayı bozarsa namazı ittifakla bozulur.

Namazın rükünlerinin çoğu arasında tertibe uymak farzdır. Bazı rükünlerini ise birbirine bitiştirmek, mesela niyeti iftitah/tahrim tekbirine ve ka’deyi teşehhüd ve salât okumaya bitiştirmek gerekir.

Tertibin Terk Edilmesi

Namazın rükünleri arasında tertibe uymak farzdır. Bu tertibin terk edilmesi ya kasten, ya unutarak olur.

Tertibin Kasten Terk Edilmesi

Namaz kılmakta olan kişi, fiili bir rükünde tertibi terk eder, mesela rükûdan önce kasten secdeye varır veya kıraatte bulunmazdan önce rükûa varır, yahut secdeden önce selam verirse namazı bozulur.

Namaz kılmakta olan kişi, selam verme dışında sözlü bir rükünde tertibi terk eder, mesela secde etmeden önce kasten teşehhütte bulunur veya teşehhütte bulunmadan Peygamber Efendimize salât okursa namazı bozulmaz. Ama sırasından önce yapmış olduğu rükün geçerli olmaz; aksine o rüknü yerinde yeniden yapması gerekir.

Editör: Hüsne Yılmaz