Fatma Nur UYSAL PINAR 

Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslam baharı
Es insan ruhuna inip yüce ilham dağından
Kevser içir, ab-ı hayat boşalt kristal bardağından
Susamış ufuklara insan kalbinin ufuklarına
Sezai Karakoç

Gök ile yerin birbirini kestiği noktaların ötesinde, görünmeyen ufuklardan buyur edilmiş bir misafirdir ramazan ayı. İnsanın ancak ruhunun ve kalbinin mutmain olacağı, yeri dolmaz, eşi benzeri olmayan bir zaman dilimi. Kutlu bir ay. Zamanın gelip geçiciliği arasında tesirini yıl boyu hissettiren yakut misali bir ay. İnsanı tam kalbinden yakalayıp silkeleyen, varsa günahlarını savuran, yoksa sevabına sevap aşılayan ramazan ayı, yapacaklarımızla bizi ruhumuza yaklaştıracaktır. Ruhumuzda hesapsızca çoğalan iyilikler, güzellikler, sevaplar; içimizi dışımızdan, dışımızı içimizden daha temiz kılacaktır. Bu etki devam ettikçe gönlümüzü tarifsiz bir huzur kaplayacak, yaşamın asıl gayesi hâsıl olacaktır. Varlığımıza adanmış onca soru karşılık bulacaktır. “Sonra oruç, vücudu ve vücudun özü olan kalbi diriltir. Duygu organları arınır. Göz parlar. Kulak keskinleşir. Nefes borusu serbestleşir. İç vücut, dinlenir, dinlenir, sonra birden çalışır. Vücudun bu yeni düzeni, bir yandan dünyaya, bir yandan ruha yeni bir tarzda döndürerek insanı uyandırmaktadır. İnsan uyanmaktadır. Bazı pencereler kapanır, yeni pencereler açılır. Vücut, oruçla ruha doğru hızla itilmiştir.” (Sezai Karakoç, Samanyolunda Ziyafet, Diriliş Yayınları, İstanbul, 2021, s. 76.)

İradeli bir mesafenin diğer adı oruçtur. İnsanın kendini sınırlandırması, kelama uyarak herhangi bir yeme içme eyleminde bulunmaması, bütün bunları hesap edip karşılığını sadece Allah’tan umması, iradenin gücünü ortaya koyacaktır. Neticede bu ayı değerlendirmek büyük bir fırsattır. Ve fırsatlar eşiğinden atlamak inanan insan için güzel sonuçlar doğuracaktır. Çocukken oruç tutmanın tadına varanlar bilirler, ramazanın gelişi bir muştudur. İçsel huzurunu anlatacak kelimeleri kısırdır insanın. Mesela keder, üzüntü binbir farklı sözcükle anlatılır ama oruç ayının kalbimize nakşettiği mutluluğun tanımı, tasviri çok güçtür. Süslü benzetmeler ve ağdalı kelimeler sığ kalır. Andır, yaşanılır. Sadece idrak ederek zamanın içinde akıp gider kişi. Ruhundaki tarifsiz sevincin ayak izlerini sürmek; o ize, o sevince teslim olmak ister sadece. 

Otuz gün boyunca hâletiruhiyemiz bizi enginlerden enginlere dolaştırır. Nefis terbiyesinin ne olduğunu sıcak yaz günlerinde buz gibi suya dokunup da içemediğimiz zaman, yoğun geçen günün sonunda acıkıp da pişirdiğimiz yemekten bir lokma alamadığımız zaman idrak ederiz. Empati kurmaya meyilli oluveririz birden. Açın, susuzun hâlini anlar, yardım elini uzatırız garibanlara. İnsan oluruz aslında. Beraberce açılan oruçlar birlik duygusunu yaşatmak için birebirdir. Bütün ailenin aynı sofrada toplanması, küçük büyük herkesin hoşuna gider. Kalabalık sofralar kurulur, her zamankinden daha çok özenilir yemeklere, tatlılara, böreklere. Çocukluğumda canımın istediği çikolataları iftara kadar bekletir, onların da benim gibi oruç tuttuğunu düşünürdüm. Benim adıma iftara kadar tespih çektiklerini bir de. Çocuk sevinciyle teravih namazlarına gider, sonra namaz uzayınca uykuya yenilirdim. Bazen de arka tarafa geçer tespihlerle şekiller yapardım. Bizim dünyamızda gündüzüyle gecesiyle, iftarıyla, sahuruyla bambaşkaydı ramazan. Değişen dünya düzeninde “Nerede o eski ramazanlar?” türküsü çağırmak kolaya kaçmak gibi geliyor bana. Çünkü hayatımız eskisi gibi değil ki ramazanlar öyle olsun. Komşuluk, yardımlaşma, vefa gibi duygular eprimişken ramazan, eskiden beri silkinme imkânı sunar bizlere. Yenilenme, canlanma, kendimizi sorgulama, eksikliklerimizin farkında olma adına bahşedilmiş bu ayda, kâr içinde kâr elde ederiz.

Mevsimsiz mevsimi içinde saklar ramazan ayı. Her mevsimin yamacında soluklanır, her mevsime şifasını bulaştırır, her mevsimden biraz barındırır. Seyyah gibi dolaşıp insanları imtihanın inceliğiyle tanıştırır. Tohum ekilir, niyet edilir, hedef belirlenir ve yavaş yavaş yeşillenir gönüllerde sabırla büyüyen başaklar. Anın kıymetlenişini bütün hücrelerimizde hisseder, bitişine yakın üzülür ama bir sene sonra yine kavuşacağımızı düşünüp umutla dolarız. Zamanın altına, elmasa evrilmesi gibi bir durumun iliklerimize işlemesine kayıtsız kalamayız. 

Kof ayrıntılarla örülü çevremizde benliğimizi dinlemenin en yüce yollarından biri ramazan ayının bilinçli bir şekilde idrak edilmesidir. Erişirken erişemediğimiz, yapabilirken uzak durduğumuz nice eylem billur sevap diye bizlere müjdeleniyorken aksi yönde hareket etmek kalbimizi cenderenin içine hapsetmek sayılır. Dinî övünçlerimizin en başında ramazan ayını ihya etmemiz ve bu ayın içeriğini doldurmamız gelir. Mecazın perdeleri aralanır ve kişi kendisi ile baş başa kalır. Bizi bize kazandıran bu kutlu ay, kendimiz olmamız için ve hatalardan arınıp keşkesiz bir yaşam için elzemdir. 

Bizi yoğurup bizden yeniden bir biz çıkartan oruç, ruhun ufuklarına meyletme gibi bir özelliğe sahiptir. Ruhi tepkiler, ramazan ayı boyunca yakamıza taktığımız gül gibi kokar durur. Biz bu kokudan anlarız ki doğru yoldayız. Bir sene boyunca üzerinde durmayıp altını çizmediğimiz her ayrıntıyla boğuşan, kölelikten kurtulan ruhumuz uhrevi bir sevdanın kapısını çalar, çalar. Ta ki kapı açılana dek. Sonuçta vadedilen güzelliklerin anahtarı İslam’ın beş şartından biri olan ramazan ayını oruçlu geçirmekte saklıdır. 

Düşünsel ikiliklerin bile anlayışla karşılanabileceği şenlik ayında, kötü olayların sayısının azalması, bunun aksine yardımlaşmanın ve iyiliklerin artması dünyamızı daha yaşanılır kılar. Günümüzde çoğu kavramın içi boşaltılsa bile dinî hassasiyetlerini başının üzerinde taşıyanların sayısı az değildir. Bu hassasiyetler bizi güzelleştirmekle kalmaz çevremize de sirayet eder. Hangi açıdan düşünürsek düşünelim, hangi penceren bakarsak bakalım, olayları nasıl yorumlarsak yorumlayalım geleneğimizde ve kültürümüzde ramazan ayına başlı başına bir saygı vardır. Oruçluya saygı vardır. Toplum olarak bizi diğerlerinden ayıran da belki bu saygının pırıltılarıdır. 
Oruç, ayna gibidir. Nefsimizi, hudutlarımızı, zora düştüğümüz anlarda ilk nereye tutunduğumuzu görürüz onda. Hizaya gelir, enine boyuna düşüncelerimizin yansımasını seyrederiz. Çizgide sapmalar varsa yeniden tayin ederiz durmamız gereken yeri. Yakamızı paçamızı düzeltir, yola öyle devam ederiz. İki günü aynı olan ziyanda ise iki ramazanı da aynı geçiren külliyen ziyanda değil midir? Her gelen ramazan ayını, bir öncekinden farklı ve dolu dolu geçirmek için elimizden gelenin fazlasını yapmak boynumuzun borcudur. Aynaya muhtaçlığımız doğrultusunda yenilikler ve güzellikler eklemeliyiz oruç ibadetimize. Gündüzünde ayrı, gecesinde ayrı hedefler koyup ayın sonunda aynaya korkusuzca bakabilmeliyiz. Sonra bayram sevincini yaşamalı, bayramı bayram gibi geçirmeliyiz. “Bir Müslümanın eli öbür Müslümanın eline, onun eli de bir başka Müslümanın eline, böylece bütün Müslüman eller birbirine kenetlenecek, horasanla kaynaşmışçasına kaynaşacaklar ve bütün Müslüman dünya, kopmaz, yıkılmaz, bir bina kuracak. Evlerden evlere barış taşınacak, muştu götürülecek, yüzleri Kur’an neşesi saracak. Her Müslüman, Kur’an’dan bir ayet gibi kalbini öbür Müslümanlara götürecek. İşte bu eşsiz bayram yalnız bizimdir.” (Sezai Karakoç, Samanyolunda Ziyafet, Diriliş Yayınları, İstanbul, 2021, s. 69.)

Suyun toprağa sessizce ve gizlice sızması gibi ramazan ayının huzuru da ruhumuzu biz farkında olmadan kuşatıverir. Sonra, çok sonra içimizde büyüyen fidanlar boyumuzu aşınca daha başka tohumlar da ekmeli bereketli toprağa. Boy aynasında kişinin çabasından gayrısına yer yoksa gayretten başka görünen olmazsa çabamıza çaba eklemeli, on bir ayın sultanını layıkıyla geçirmeliyiz. Yılda bir kez tutulduğumuz bu yağmurun ihtişamı, bizden sonra gelecek inanan gençleri de bulacak ve onları da bereketine dâhil edecektir. Bu ayda duygular da duyargalar da en hassas terazi gibi işlevini yapıp insanı baştan aşağı törpüleyecektir. Yüklerinden arınan kişi, olayları selametle hayra yoracak, yaşanılan her durumda içindeki huzurla bir bütün olacaktır. Ruhundaki çağlayanların sesini duyacak, çoğaldıkça çoğalacaktır ramazan sevinci. Bir varmış bir yokmuş, diyerek veda ettiğimiz bu coşkun ay, bereketini bütün yıl yüreklerimizde hissettirecek ve insan olduğumuzu aynadaki bize hatırlatacaktır. Hatırlatmaların en güzeli, insanın kendini kendine hatırlatmasıdır. Bunu bilen insan, önüne serilen bereket tarlasından dilediğince sevap devşirecek, tohumlarını bir başka bahara saklayacaktır. Ne mutlu baharın ve bereketin farkında olanlara. Ne mutlu ruhundaki sevincin adını ramazan koyanlara.
 

Editör: Mehmet Çalışkan