Bir şeyden haberdar olabilmek için ya gözümüzle görmeye veya gözüyle görmüş birinden duymaya ihtiyacımız vardır. Gördük ya da duyduk diyelim, bu da yetmez. Elde edilen verileri değerlendirip bilgiye dönüştürecek bir akıl da lazımdır. Hepsi oldu diyelim, bu sefer bilgimiz gözün, kulağın, aklın çeşit çeşit illetleriyle maluldür. Her şeyden önce bütün bilgi kaynaklarımız sınırlıdır. Olanların bütününü göremez, duyamaz ve her şeyin künhüne varamayız. Ama Allah’ın bir şeyden haberdar olması böyle midir ya? O’nun mülkünde olup biten herhangi bir şey O’nun gözünden kaçabilir mi?

Rabbimizin görmesine, işitmesine, bilmesine ne bir engel ne de bir sınır vardır. (En’âm, 6/13)

O’nun bütün isimleri nasıl kusursuzluk ifade ediyorsa Habîr ismi de hiçbir bilgi vasıtasına ihtiyaç duymadan her şeyden mükemmel bir şekilde haberdar olmayı ifade eder. Allah için gayp yoktur. (Mülk, 67/14; En’âm, 6/73, 103; Neml, 27/88)

O, sadece bugüne kadar olmuş olanlardan değil, bugünden kıyamet gününe ve sonrasına kadar olacaklardan da haberdardır. O böyle bir Habîr iken O’ndan bir şey istemek için aracılara ihtiyaç yoktur; ne istenecekse O’ndan istenir. (Furkân, 25/59)

Zaman ve mekân farklılığı O’nun bilgisine bir engel teşkil etmez. (Lokmân, 31/34)

İnsanların bilmesi ve idrak etmesi imkânsız olan bütün sırları ve kâinatın işleyişindeki her detayı bilir. Kur’an bu evsafla muttasıf olan Allah’ın verdiği haber demektir ve bu nedenle çok kıymetlidir. (Hûd, 11/1; Fâtır, 35/37)

Onu kendi sınırlı bilgi ve tecrübemize uydurmaya kalkmak büyük bir kibir ve hadsizliktir. (Teğabün, 64/8)

Gazzâlî, Cenab-ı Hakk’ın bilmekle ilgili sıfatlarını gruplandırırken Alîm isminin mutlak manada ilme delalet ettiğini söyledikten sonra bir şeyi bilmenin zahirî ve bâtıni iki yönü olduğunu belirtir ve Habîr’in duyularla algılanamayan bâtıni kısma, Şehîd’in de algı alanına yönelik zahirî kısma vukufiyeti ifade ettiğini belirtir.

Habîr İsmi Müjde midir Tehdit mi?

Rabbimizin her şeyi işitmesini, duymasını, bilmesini ifade eden bütün isimleri kişinin içinde bulunduğu hâle göre müjde de olur tehdit de.

Niyetlerinden ve gidişatından emin olan insan bu isimleri hatırladıkça ferahlar.

İkiyüzlüler, cimriler, münafıklar, hayırları ertelemek için devamlı bahane uyduranlar ise ürperirler. (Âl-i İmrân, 3/180; Tevbe, 9/16; İsrâ, 17/17) Bu manada Lokman’ın (as) oğluna nasihat ederken “Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa Allah (cc) onu çıkarır getirir. Çünkü Allah, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.” (Lokmân, 31/16) demesi hem bir ferahlık ve müjde, hem de bir korku ve tehdit içermektedir.

Allah Teâlâ kalplerin ve düşüncelerin en gizli kısımlarından bile haberdardır.

Bu nedenle de bir başkasının hakkıyla anlaması ve takdir etmesi imkânsız olan kalplerdeki Allah saygısının (takvanın) değerini bilecek ve onu layıkıyla mükâfatlandıracak olan ancak O’dur. (Hucurât, 49/13; Haşr, 59/18)

Rabbimizin Habîr ismi bu yönüyle bizim için bir müjdedir. (Bakara, 2/271; Nisâ, 4/128; Hûd, 11/111) Çünkü bu haberdarlık, affetmek için bir bahane arayan Rabb’in haberdarlığıdır! Bir hafifletici sebep, bugünkü hatamıza bizim unutup gittiğimiz bir neden bulup o nedenle bizi affedecek olan bir Rabb’in haberdarlığı! İlla cehennemlik olmak için uğraşanlar dışında herkesin affolacağının müjdelenmesini başka nasıl anlayabiliriz ki?

Elbette her isim gibi Habîr isminin de tehdit ettikleri var: Tuzak kuranlar, kötülüğü azmederek yapanlar, fesat planlayanlar, bile isteye zarar verenler... İşte onlar bu ismin manası karşısında tir tir titremelidirler. (Âdiyât, 100/9-11)

Habîr isminin bu dehşetli ikazları Kur’an-ı Kerim’de genellikle beraber geldiği Latîf, Basîr, Alîm ve Hakîm isimleriyle de pekiştirilir.

Habîr’e İnanmanın Verdiği Huzur

Allah’ın bizim bilemediğimiz hâllerimize dahi vakıf olduğunu bilmek O’nun bizim için takdir ettiği her şeyde mutlaka bir hayır olduğunu bilmek demektir. Mesela Şûrâ suresi 27. ayette Rabbimiz, dünyadaki rızıklarımızı bir ölçü ile takdir etmesini bakın neye bağlıyor: “Allah, kullarına (tümüne birden) rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi. Fakat O, rızkı dilediği ölçüde indirir. Şüphesiz O, kullarından hakkıyla haberdardır ve onları hakkıyla görendir.” İsrâ suresi 30. ayet de rızıkların taksimindeki hikmeti Habîr ve Basîr isimleriyle açıklar.

Hakkımızda takdir yetkisi bulunan Rabbimizin bizim her hâlimizden haberdar olduğunu ve bu yetkisini de daima bizim lehimize olacak şekilde kullandığını bilmenin vereceği huzur daha en baştan büyük bir ödüldür. Hayatta her ne olursa olsun, Allah Teâlâ’nın bütün olanları en gizli noktalarına kadar bildiğini bilmek yaşananlar karşısında yıkılmamak için çok önemli bir esastır. Aslında bugün bize “hayata dair iyimserlik” ve “öz güven” olarak telkin edilen şeylerin tamamı bu manada Allah’a güvenmenin başka başka adlarıdır. Şu kadar var ki Allah’a güvenmek yapmamız gereken şeyleri O’na bırakmak değil, yapabileceğimiz her şeyi yaptıktan sonra neticeyi O’na bırakmaktır.

Habîr İsminin İnsanın Ahlakına ve İlişkilerine Etkisi

Gazzâlî Habîr ismiyle ahlaklanan kulların kendi iç dünyalarına vâkıf, nefsinin hayvani duygularını tanımış, onları yenmiş ve hilelerine karşı uyanık davranan kişiler olduğunu söyler. Bu gayret bize duygularımızın, düşüncelerimizin ve inançlarımızın biz farkına varmadan yavaş yavaş ifsat olmasından ve kalbin hastalıklarından koruyacak bir uyanıklık verir. İlk bakışta sıkıntı verecekmiş gibi gözüken bu iç kontrol bizi inançta düzgünlüğe, ahlakta tekâmüle ve davranışlarımızda takvaya ulaştıracak bir iç disiplin sağlar.

Esma-i hüsna şarihi Ali Osman Tatlısu da hoş ifadeleriyle “Allah Teâlâ Habîr’dir. O’na karşı yalandan, hilekârlıktan, terbiyesizlikten sakınmalı, gizli yaparız da cezasız kalırız sanmamalı. Hacetlerden doğrudan doğruya haberdar olmaz diye kendisine dilekler sunmak için vasıtalar aramamalı. O’nun razı olmayacağı şeylere son derece çekingen davranmalıdır.” diyerek bu ismin tecellileri için ne yapmamız gerektiğini anlatır.

İnsanlararası ilişkilerde, hemen her şeyi belirleyen söz ve davranışlarımızdan çok ahlakımızdır. Söz ve davranışlara güzel bir öz eşlik etmiyorsa hiçbir ilişki iyi bir noktaya gelmez. Eşler arasındaki ilişkilerin ıslahını hedefleyen bir ayette ıslahın önündeki engelin bencillik olduğunu, bunu aşmak için de ihsan ve takva gerektiğini söyledikten sonra “Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” diyerek bu bilince ulaşmanın yolunun Habîr ismini anlamaktan geçtiğini ortaya koyar. (Nisâ, 4/128)

İnsanlararası ilişkilerin en temel dayanağı olan hukukun adalet ve hakkaniyet üzere yürütülebilmesi de hakikati gizlemeyen şahitler ve hâkimlerle mümkündür. Bu gerçeği etkileyici bir dille ifade eden ayetlerin de Habîr ismiyle bitmesi manidardır. (Bakara, 2/234; Nisâ, 4/135; Mâide, 5/8) Adalet ancak Âlemlerin Rabbi’nin en gizli düşüncelerimizden dahi ayan beyan haberdar olduğunu aklımızdan çıkarmadığımız ve bu bilince göre hareket ettiğimiz zaman ayakta durabilir. Adaleti ayakta tutmayan, gizli kapılar ardında haksızlıklar kotaran toplumlar ise büyük bir hızla çökerler. Bir şeyin gizli kalmasının bizim elimizde olduğunu sanmak ise büyük bir yanılgıdır.

Editör: Yasin Kurnaz