Temîm ed-Dâri'nin hayatı

Ebû Rukayye Temîm b. Evs b. Hârice (Hârise) ed-Dârî (ö. 40/661) Filistin’de doğdu. Kahtânîler’e mensup Benî Dâr kabilesindendir. Bundan dolayı Dârî nisbesiyle meşhur olmakla birlikte İslâmiyet’i kabulünden evvel ibadet ettiği manastıra nisbetle Deyrî diye anıldığı zikredilmiştir (Nevevî, I, 138).

Künyesi Ebû Rukayye’dir. Temîm’in Rukayye isimli kızından başka evlâdı olmadığı için bu künye ile anılmıştır.

Dâr kabilesinin önde gelen şahsiyetlerinden biri olan Temîm ed-Dâri  Müslüman olmadan önce ticaretle meşguldü. Te’mim’in birisi Müslüman iki arkadaşı ile yaptığı ticârî yolculuk Maide Sûresine konu olmuştur.

” Ey iman edenler! Birinize ölüm gelip çatınca vasiyet esnasında içinizden iki âdil kişi, şayet seyahatte iken başınıza ölüm musibeti gelmişse sizden olmayan başka iki kişi aranızda (konu hakkında) şahitlik etsin. Eğer (vasiyeti uygularken) içinize bir şüphe düşerse, bu iki şahidi namazdan sonra alıkorsunuz; “Bunu yakınımız hatırına da olsa hiçbir bedel karşılığında satmayız ve Allah’ın buyruğu olan bu tanıklığı asla gizlemeyiz, aksi halde apaçık günahkârlardan olacağımızda kuşku yoktur” diye Allah’ın adına yemin ederler." (Maide 106)

“Şayet bu ikisinin günah işledikleri (yeminlerinin gerçeği yansıtmadığı) ortaya çıkarsa, bunların haklarını gasbettiği kimselerden iki kişi onların yerini alır ve “Kesinlikle bizim şahitliğimiz onların şahitliğinden daha doğrudur ve biz hak tecavüzünde bulunmadık, aksi halde biz de zalimlerden oluruz” diye Allah’ın adına yemin ederler.” (Maide 107)

“İşte bu, şahitliği gereğince yapmalarını sağlayacak veya yemin etmelerinden sonra yeminlerin reddedilmesinden korkmalarını önleyecek en uygun usuldür. Allah’a âsi olmaktan sakının ve iyi dinleyin. Allah yoldan çıkmış topluluğu doğruya eriştirmez.” (Maide 108)

Bu âyetlerin nüzûl sebebi olarak tefsir ve hadis kaynaklarında şu olay zikredilir: Temîm ed-Dârî, Adî b. Bedâ ve Büdeyl b. Ebû Meryem (veya Ebû Mâriye) ticaret için birlikte Şam’a gitmişlerdi. Temîm henüz müslüman olmamıştı; (bazı kaynaklara göre kardeşi olan) Adî de Hıristiyan idi. Büdeyl ise Müslümandı. Şam’a vardıklarında (veya –bir rivayete göre– yolda) Büdeyl hastalandı. Yanındaki eşyaların bir listesini yapıp bunları yazdığı kâğıdı yol arkadaşlarına haber vermeden kumaşların arasına yerleştirdi. Sonra onlara döndüklerinde eşyalarını ailesine teslim etmeleri için vasiyette bulundu, ardından ruhunu teslim etti. Arkadaşları döndüklerinde, eşyanın arasında yer alan altın nakışlarla bezenmiş gümüş bir kabı alıp diğerlerini ailesine teslim ettiler. Ailesi Büdeyl’in yaptığı listede bir de gümüş kap bulunduğunu görünce bunu istediler, onlar böyle bir şey teslim aldıklarını inkâr ettiler. Ailesi durumu Resûlullah’a arzetti. Bunun üzerine ilk (106.) âyet indi. Hz. Peygamber ikindi namazını müteakip onlara yemin ettirdi. Sorun bir süre çözümsüz kaldı. Sonra dava konusu gümüş kap Mekke’de bulundu. Sahiplerine kimden aldıkları soruldu, onlar da Temîm ed-Dârî ve Adî b. Bedâ’dan satın aldıklarını söylediler. Durum tekrar Resûlullah’a arzedildi, bu defa ikinci (107.) âyet nâzil oldu. Hz. Peygamber ölünün vârislerinden iki kişiye bu konuda yemin ettirdi ve davayı kazandılar. Diğer bir rivayete göre Temîm ve Adî bu kabı 1000 dirheme satıp parasını bölüşmüşlerdi. Temîm müslüman olunca bu olaydan duyduğu rahatsızlık üzerine Büdeyl’in ailesine durumu açıklayıp 500 dirhemi ödedi. Onlar da Adî aleyhine dava açtılar ve âyete göre yemin edip davayı kazandılar. Konuya ilişkin rivayetlerde ifade farklılıkları bulunmakla beraber olayın ana hatları böyledir (bk. Tirmizî, “Tefsîr”, 6; Taberî, VII, 115-117; İbn Atıyye, II, 250-251).

Temîm ed Dâri ne zaman Müslüman olmuştur?

Temîm ed Dâri’nin ’in ne zaman Müslüman olduğu ilgili çeşitli rivayetler nakledilmektedir. Tam olarak ne zaman Müslüman olduğu net olarak bilinemese de Temîm, önce Yahudilik ve Hıristiyanlığı araştırmış, daha sonra bir rahibin yönlendirmesiyle Resûlullah’(sas)ın yanına gelip İslâm’ı kabul etmiştir.

Medine’ye gelen Temîm ed-Dârî ve beraberindeki heyet Şam’a dönmeyip Resûl-i Ekrem’in vefatına kadar Medine’de kalmış (İbn Sa‘d, I, 344) ve kendilerine Hayber gelirlerinden tahsisat ayrılmıştır.

Temîm ed-Dârî, Hz. Osman’ın vefatına kadar Medine’de yaşadıktan sonra Mısır’ın fethine katılan, Hz. Ali döneminden itibaren Filistin’e yerleşen Temîm bir yandan deniz yoluyla ticaret yaparken diğer yandan deniz savaşlarına katılmış, bu savaşlarda esir alınan düşman askerlerine çok iyi davrandığına dair rivayetler nakledilmiştir (Makrîzî, s. 78-80).

Mescid-i Nebevî’ye ilk kandil getiren sahabi

Temîm ed-Dârî, İslâm tarihinde bazı konulardaki öncülüğüyle tanınmıştır.

  • Mescid-i Nebevî ilk zamanlarda hurma dalları yakılarak aydınlatılıyordu. Hz.Temîm, Şam’dan Medine’ye yağ kandiller ve ip getirdi. Medine’ye vardığında Cumagünüydü. Hizmetçilerinden Ebu’l-Berrâd, kandilleri iple astı, yağ koyarak fitil taktı.
    Güneş batınca da tutuşturdu. Allah Rasûlü mescidi aydınlık görünce Hz.Temîm’e şöyle dua etti: “Sen İslâm’ı aydınlattın.
    Allah da seni dünyada ve âhirette nurlandırsın.”  (İbn Mâce, “Mesâcid”, 9),Bir başka rivâyete göre, Hz. Peygamber (sas) Temîm’in hizmetçisinin kandilleri yaktığını öğrenince onunla ilgilenmiş ve “Feth” olan ismini “Sirâc” olarak değiştirmiştir.

Mescid-i Nebevî’ye ilk minberi getiren sahabi

Peygamberimiz (sas) Mescid-i Nebevî'hutbe îrâd ederken ayakta duruyor, dikilen bir ağaca dayanıyordu. Hz.Temîm, iki veya üç basamaklı bir minberin yaptırılmasını teklif etmiştir (Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, III, 195-196; Makrîzî, s. 135). Efendimiz kabul edince, Abbâs ibn Abdilmuttalib’in hizmetçisiyle yardımlaşarak iki basamağı ve oturacak yeri olan bir minber yaptı ve bugünkü yerine yerleştirdi.(İbn Sa’d, age, I, 249-50; Dârimî, Abdullah ibn Abdirrahman, Sünen, I-II)

Mescid-i Nebevî’nin yazılarını yazan Osmanlı hattatı kimdir?

Hz. Temîm’in bu hizmetleri, yüzyıllar sonra onun soyundan gelip Mescid-i Nebevî’nin yazılarını yazan Osmanlı hattatı Abdullah Zühdi Efendi tarafından sürdürülmüştür (DİA, I, 147).

Medine Mescidi’nde İlk Vâiz

İyi bir hatip olan Hz. Temîm, Hz. Ömer döneminde Mescid-i Nebevî’de vaaz etmek için izin istemiş, halife ona önce olumsuz cevap vermişse de samimiyetini anlayıp vaazlarının içeriğini öğrendikten sonra cuma namazlarından önce olmak şartıyla müsaade etmiş, zaman zaman kendisi de onu dinlemiş, Hz. Osman devrinde ise Hz.Temîm’in vaazları iki güne çıkarılmıştır.

  • Hz.Temîm ibadete düşkünlüğünden dolayı “rahip” sıfatıyla anılmıştır.
  • Hz.Temîm’in bazı gecelerde namazda sabaha kadar bir ayeti tekrar ederek ağladığına dair rivâyetler vardır. Bu âyetlerden birisinin meali şöyledir: “Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimselerle bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar.”(Casiye 45/21 ) Diğeri de Mâide sûresinden bir âyettir: “Eğer kendilerine azap edersen şüphesiz onlar senin kullarındır. (Dilediğini yaparsın). Eğer onları bağışlarsan şüphesiz sen izzet ve hikmet sahibisin, dedi. Maide 5/118
  • Temîm ed-Dârî’nin kaynaklarda on sekiz rivayeti bulunmaktadır (a.g.e., II, 448).

Temîm ed-Dârî nerede vefat etmiştir?

40 (661) yılında Filistin’de vefat eden Temîm’in kabrinin Kudüs’le Gazze arasındaki Beytülcibrîn köyünde olduğu zikredilmektedir (İbn Hacer, I, 368).

Editör: Hüsne Yılmaz