Peygamberimizin sütkardeşi olan Osman b. Maz’ûn, dünyadan el etek çekmeye ve her türlü dünya nimetinden uzaklaşarak ibadete yönelmeye karar vermişti. Hatta kendisini ibadete öylesine adamıştı ki, bakımlı bir hanım olan eşi Havle’yi bile gözü görmez olmuştu. Bir gün Havle’nin dağınık ve mutsuz görünümü Peygamber Efendimizin dikkatini çekti. Hz. Âişe’ye bunun sebebini sorunca, o da Osman b. Maz’un’un bütün günü oruçla ve bütün geceyi namazla geçirmesinden dolayı Havle ile ilgilenmediğini anlattı. Havle, eşini kaybeden bir kadın gibi kendini bırakmış, yalnız ve bakımsız bir ruh hâline bürünmüştü.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz Osman’ı yanına çağırarak, “Yoksa benim hayat tarzımdan yüz mü çevirdin?” diye sert bir ikazda bulundu. Sonra da inananları dengeli bir hayata çağıran şu cümleler mübarek dilinden döküldü: “Ben hem uyurum, hem namaz kılarım. Bazen oruç tutarım, bazen de tutmam. Kadınlarla da evlenirim. Allah’tan kork ey Osman! Bilesin ki, ailenin senin üzerinde hakkı var, misafirinin senin üzerinde hakkı var, vücudunun senin üzerinde hakkı var. Bazen oruç tut, bazen tutma, biraz namaz kıl biraz da uyu!”1

Sa’d b. Ebû Vakkâs’ın anlattığına göre, Osman b. Maz’ûn’u örnek alarak kendini tamamen ibadete vermek için kadınlardan uzak duran, hatta işi kendilerini hadımlaştırmaya kadar vardırmayı düşünen bir grup zahit sahâbe daha vardı. Ancak Resûlullah’ın Osman’a olan uyarılarını duyunca bu işten vazgeçtiler.2 Zira Allah Resûlü’nün getirdiği mesaj, tabiî ve fıtrî ihtiyaçları yok saymıyordu. Önemli olan, iffetli bir hayat çerçevesinde eşe duyulan ihtiyacı meşru bir şekilde gidermekti. Temiz ve iffetli bir hayat sürmenin yolu ise ilk insandan beri var olan aile idi. Bu yüzden İslâm’da evlenip aile kurma özendirilirken3 bekâr kalma, hatta ömür boyu evlenemeyecek şekilde kendisini hadımlaştırma yasaklanmıştı.4 Allah’a daha fazla ibadet edebilmek gayesiyle de olsa aile hayatının terkine ve cinsel duyguların köreltilmesine izin verilmemişti.

Resûlullah (sas), evliliği ve eşini ihmal edenlere yönelik uyarılarıyla ileride dinde çıkabilecek aşırılıkların yolunu daha baştan kapatmıştı. Yemek, içmek, dinlenmek, evlilik, sosyal hayatın içine karışmak gibi dünyevî zevk ve ihtiyaçlardan uzaklaşmanın takva olmadığını belirtmişti. Dünya ile irtibatı kesip sadece ibadetle meşgul olmayı ruhbanlık olarak değerlendirmiş ve yasaklamıştı.5

Evlilik, peygamberlerin değişmeyen sünnetlerindendir6 ve peygamberlerin de eşleri ve çocukları olmuştur. 7 Risalet öncesinde Hz. Hatice ile, onun vefatından sonra da diğer eşleriyle evlenmiş olan Sevgili Peygamberimiz, “Evlenmek benim sünnetimdir. Kim benim sünnetime uygun davranmazsa benden değildir. Evlenin. Çünkü ben (kıyamet günü diğer) ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim.”8 buyurmuştur. Allah Resûlü’nün bu uyarısı dışlama olarak değil, evliliğe teşvik olarak anlaşılmalıdır.

Ailenin temeli olan evliliğin fert ve toplum açısından pek çok faydası vardır. Her şeyden önce evlilik, karşı cinsler arasında huzur ve sevgi kaynağıdır. Kadın ve erkek evlilik yoluyla sükûn ve mutluluğa kavuşur. Allah’ın evlilik yoluyla eşler arasında sevgi, şefkat, merhamet, kaynaşma ve yakınlaşma duygularını yaratması O’nun varlığının işaretlerindendir.9

Evlilik, kişiyi günahlardan ve çeşitli kötülüklerden alıkoyar. “İffet” kavramıyla ifade edilen bu koruma, Kur’an’da kurtuluşa eren müminlerin özellikleri arasında sayılmıştır.10 Ancak iffetli olmak sadece mahrem yerlerin haramdan korunmasıyla sınırlı değildir. İffeti korumak, günaha yaklaştıracak vesile ve ortamlardan uzak durmayı da kapsar. Bundan dolayı Yüce Allah mümin erkeklerin ve mümin kadınların gözlerini harama bakmaktan sakınmalarını emreder.11 Bu hususta Rabbimizin cinsiyet farkı olmaksızın kadına da erkeğe de yüklediği iffet sorumluluğu aynıdır. Nitekim Kur’an’da kadın ve erkek, birbirlerini bürüyüp koruyan ve tamamlayan birer elbiseye benzetilmektedir.12 Eşlerin birbirlerine örtü olmaları, şehvet duygularını kontrol edip kötü yollara düşmekten kaçınmaları, birbirlerinin iffetlerini koruyarak ahlâkî bir bütünlük oluşturmaları demektir. Kur’an’da evlilik için, muhafazalı ve iffetli olmak anlamına gelen “muhsan”13 tâbirinin kullanılması da çiftlerden her birinin evlenmekle günahtan, arzuların baskısından, hayatın birtakım tehlikelerinden korunmuş olacağını göstermektedir. Nitekim bazı rivayetlerde, “Kişi evlendiğinde dinin yarısını tamamlamıştır. Diğer yarısı için de Allah’tan korksun!”14 denilmektedir.

Sevgili Peygamberimiz özellikle gençlerin evlilik hayatıyla yakından ilgilenmiş, onlara maddî ve manevî yardımlarda bulunmuştur. Evlenmeye gücü yetenlerin gecikmeksizin evlenmelerini tavsiye etmiştir. Çünkü evlilik iffetli, huzurlu ve güvenli bir hayatın temel taşıdır. Nesil emniyeti, temiz ve sağlıklı bir toplum ancak bu sayede güvence altına alınabilir. Bu bağlamda genç sahâbî Abdullah b. Mes’ûd’un anlattığına göre, Allah Resûlü bir gün çevresindeki gençlere şöyle buyurmuştur: “Ey gençler topluluğu! Evlenme imkânı bulanınız evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan çevirmek ve iffeti korumak için en iyi yoldur. Evlenme imkânı bulamayan da oruç tutsun. Çünkü orucun, kişi için şehveti kesme özelliği vardır.”15

Bekârların evliliğe adım atmasında bütün müminlere sorumluluk yükleyen Yüce Allah şöyle buyurur: “Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”16

Peygamber Efendimiz de “İyi erkeklerle iyi kadınları (birbirleriyle) evlendirin.”17 buyurarak ilâhî emri bir kez daha teyit etmiştir. Yine Peygamberimizin ifadesine göre, Cenab-ı Hakk’ın, iffetini korumak için evlenene yardım etmesi bir haktır.18 Allah Resûlü bizatihi insanların aile hayatlarını yakından takip ederek bu emri uygulamaya çalışmıştır. Onun yolundan giden ashâb-ı kirâm da gençleri evlendirme konusunda duyarlı davranmıştır. Sahâbe içerisinde imkânı olduğu hâlde evlenmeyen genç olmadığı gibi, eşini kaybedenlerin veya eşinden ayrılanların da uzun süre dul kalmadıkları, bir an önce evlenmeye çalıştıkları görülmüştür. Evliliğin ne denli önemli olduğunu bildikleri için onlar, bu konuda daima birbirlerine yardımcı olmuşlardır. Örneğin Osman b. Affân, henüz genç olan Abdullah b. Mes’ûd’u Mina’da bir kenara çekerek arzu ederse kendisini evlendirmek istediğini belirtmiş19, İbn Abbâs ise Saîd b. Cübeyr’e evlenmesini tavsiye etmiştir.20

Bazı dînî inanç mensuplarınca bir tür dindarlık belirtisi olarak görülen bekâr kalma (ruhbanlık/tebettül), İslâm’da hoş görülmemiştir.21 Evlilikle ilgili bazı yanlış anlayış ve uygulamaları düzelten Peygamberimiz, dinî kaygılarla da olsa evlilikten uzak durulmasına karşı çıkmıştır. Tıpkı Osman b. Maz’ûn gibi daha fazla ibadet edebilmek amacıyla ailesini ihmal eden güzide sahâbîsi Abdullah b. Amr’a yaptığı uyarılar bunun açık bir örneğidir.22 Ancak tarih boyunca İslâm âlimleri arasında ekonomik yetersizlik, ilmî yoğunluk ve diğer bazı sebeplerle -az da olsa- evlenmeyenler olmuştur. Çeşitli asırlarda, Taberî, Zemahşerî, Nevevî, İbn Teymiyye ve Muhammed Hamidullah gibi hayatlarını tamamen ilme vakfeden bekâr âlimlere rastlanmaktadır. Şüphesiz ideal ve yaygın olan tutum, Hz. Peygamber’in yolunu izlemektir.

Evlilikte çoğu zaman göz önünde bulundurulan tercih sebepleri zenginlik, soyluluk, güzellik ve dindarlıktır. Ancak insanlar genellikle geçici vasıflar olan zenginlik, soyluluk -ki günümüzde bunun yerini kariyer evliliği almıştır- ve fiziksel güzelliğe önem verirler ve esas kalıcı olan ahlâk güzelliğini ve dindarlığı ihmal ederler. Peygamber Efendimiz “Kadınla dört şey için evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dini için. Sen dindar olanını seç ki elin bereket görsün!”23 buyurarak, evlenecek kişileri geçici heveslere ve zevklere kapılmama konusunda uyarmış, dindarlık ve huy güzelliğini öncelikli olarak değerlendirmelerini, bu sayede berekete nail olmalarını istemiştir. Çünkü kadın ile ruhî kaynaşmayı sağlayan, şeklî ve zahirî beraberliği samimi kılan, onun iffetidir yani kötü huylardan uzak, temiz ve pak bulunması, çirkin sayılan şeylerden arınmış olmasıdır. Aynı durum erkek için de geçerlidir. Bu yüzden eş sevgisi sadece geçici olan fizikî güzelliğe bağlanmamalıdır. Zira fiziksel güzelliğin gün gelip yok olmasıyla insan en muhtaç olduğu dönemde beklediği ilgi ve sevgiyi kaybedebilir. Kadının en cazip yanı ve asıl güzelliği ise kadınlığa has zarafet ve nezaket içindeki davranışlarıdır. En değerli yönü de samimiyeti ve şefkatidir. Onun bu güzelliği ömrünün sonuna kadar artarak devam eder. Bu kalıcı güzelliği sayesinde ona olan sevgi muhafaza edilmiş olur.

Evlenecek çiftler rızkı verenin Allah olduğunu hatırlamalı, ekonomik endişelerin evliliklerini zedelemesine izin vermemelidirler. Aileler de bu konuda anlayışlı davranmalı, evliliği kolaylaştırmak için ellerinden geleni yapmalıdırlar. “En hayırlı nikâh en kolay olanıdır.”24 hadisi hem evlenecek çiftlere hem de ailelerine rehber olmalıdır. Aksi takdirde evlilik yolu tıkanır, toplumda bozulma ve ahlâkî çöküntü başlar. Günümüzde evliliklerin çok pahalı olması sebebiyle evlenmek istedikleri hâlde evlenemeyen Müslüman gençlerin durumu, bazı ülkelerdeki en önemli sosyal problemler arasında sayılabilmektedir. Ekonomik nedenlerle sıcak bir aile yuvası kuramadan orta yaşlara giren bu kimselerin hayattan beklentileri, ümitleri, hayalleri, planları tükenebilmektedir. Bu durum onları bazen psikolojik rahatsızlıklara, bunalımlara, hatta intihara, bazen de nefse uyup evlilik dışı ilişkilere sürükleyebilmektedir.

Netice olarak İslâm, iffetli bir toplum oluşturmak için evlilik dışı ilişkileri şiddetle yasaklamış, buna karşın evliliği özendirmiş ve kolaylaştırmıştır. İslâm’a göre doğal ve fıtrî bir gereklilik olan evlilik, hem kadın ve erkek için huzur ve sükûn kaynağıdır hem de yeni nesillerin sağlıklı olarak yetişebildiği en uygun ortamdır. Yapılan ideal bir evlilik, eşlerin hem dinî hayatlarını hem de ırzlarını ve nesillerini koruma altına alacaktır. Müslüman bir bireyin mutluluğu, uygun bir evlilikle; huzurlu bir toplum ise sağlam temeller üzerine kurulmuş aile yuvalarıyla sağlanacaktır. Diğer bir ifade ile ailenin korunması, toplumun da korunması ve geleceğe ümitle bakabilmesi anlamına gelecektir.

Şüphesiz mutlu bir evlilik, herkesin dileğidir. Bu amaçla gerekli çabalar gösterildikten ve şartlar yerine getirildikten sonra, aile huzurunun devamı için ayrıca dua da edilmelidir. Kur’an’da, “Rahman’ın kulları”nın ağzından müminlere şu dua öğretilir: “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”25

1. İbn Hanbel, VI, 267; Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 27; Dârimî, Nikâh, 3.
2. Buhârî, Nikâh, 8.
3. Müslim, Nikâh, 1.
4. Buhârî, Nikâh, 8.
5. Dârimî, Nikâh, 3.
6. Tirmizî, Nikâh, 1.
7. Ra’d, 13/38.
8. İbn Mâce, Nikâh, 1.
9. Rûm, 30/21.
10. Mü’minûn, 23/6.
11. Nûr, 24/30-31.
12. Bakara, 2/187.
13. Nûr, 24/23.
14. Beyhakî, Şuabü’l-îmân, IV, 382.
15. Buhârî, Nikâh, 3.
16. Nûr, 24/32.
17. Dârimî, Nikâh, 10.
18. Tirmizî, Fedâilü’l-cihâd, 20; Nesâî, Cihâd, 12.
19. Buhârî, Nikâh, 2.
20. Buhârî, Nikâh, 4.
21. Hadîd, 57/27; Buhârî, Nikâh, 8; Tirmizî, Nikâh, 2.
22. Müslim, Sıyâm, 182.
23. Buhârî, Nikâh, 16.
24. Ebû Dâvûd, Nikâh, 30-31.
25. Furkân, 25/74.

Editör: Mehmet Çalışkan