“Celal ve cemal” ne demektir?

Esma-i hüsna hakkında çalışanlar genel olarak Rabbimizin isim ve sıfatlarını “celal ve cemal” diye iki gruba ayırmışlardır. Celal ifade eden isimler Yüce Allah’ın izzet ve azametini, kahr ve gazabını anlatan isimlerdir. Bu kökten türeyen “Celîl” ismi de “hiçbir kayıt ve kıyas söz konusu olmaksızın mutlak azamet sahibi, kadr u kıymeti ve mertebesi en yüce olan zat” demektir. Aslında hiçbir kayıt ve kıyas söz konusu olmayan bir azameti akıl tam manasıyla anlayamaz. Zaten Celîl’in bir anlamı da “duyularla idrak edilmekten ve mahiyetinin akıl yoluyla kavranılmasından münezzeh olduğu için yüce ve aşkın olan” demektir. Bu azamet ve heybet karşısında kulun hissedeceği şey küçüklük, çaresizlik ve yetersizliktir. Celîl ismi Rabb’in izzetinin son noktasını ifade ederek aynı anda kulun da zilletinin son noktasını vurgulamış olur.

Abdülkerim el-Cili’ye göre O’nun celalinin yüceliği kullar tarafından hiçbir şekilde tam olarak kavranamayacağından ancak cemal vasıflara mukayese ederek anlaşılmaya çalışılır. “Cemalin celali (güzelliğin son noktasından sonraki aşkınlık ve yücelik)” denilen bu durum cemalin zuhurunun şiddetinin celale dönüşmesi olarak tarif edilir.

Yücelerin Yücesi

Mü'minler Allah’ın ismini her seferinde O’nun bu azametini vurgulayacak saygı ifadeleri ile birlikte anarlar. Bunlardan biri olan “azze ve celle” ifadesi Celîl isminin fiil kalıbı olan celle ile “daima galip ve üstün” anlamındaki Azîz isminin fiil kalıbı olan azze kelimelerinden oluşur ve İslami metinlerde Allah’ı tazim için en çok kullanılan cümlelerden biridir. Zaten bizatihi “Allah” ismi de celal isimlerdendir ve O’na hürmetin tabii sonucu olarak tek başına anılması gereken yerde “lafza-i celal” diye bahsedilir. Bu azametin idrakinden mahrum olanlar Allah Teâlâ’dan herhangi birinden bahseder gibi bahsederek o yüceliği kavrayamayan sığlıklarını ortaya koymuş olurlar.

Âlemlerin Rabbi’nin Celîl olmasının tabii sonucu güç ve kudretinin her yerde geçerli olması, O’nun verdiği hükmü bozacak bir merciin bulunmaması, emir ve yasak koyma yetkisinin son kertede sadece O’na ait olmasıdır. O’nun nizamı öyle sağlam ve kuşatıcıdır ki o nizamın ilke ve prensiplerini dikkate almayan her düzen er geç yoldan çıkmaya mahkûmdur. Bu gerçeği doğayı ve hayatı kurulu düzeninin dışına çıkıp kendine uydurmaya çalışan insanoğlunun hüsranla sonuçlanan her çabasında görmek mümkündür. Aslında kula yaraşan Rabb’inin celalinin neticesi olan tabii kurallara uyum içinde yaşamak, böyle bir celalet ve ululuk sahibine intisap etmenin ne büyük kazançlar sağlayacağını idrak ederek emirlerini yerine getirmek, bunu yapmadığında uğrayacağı kayıpları düşünüp rızasına muhalif şeylerden sakınmaktır.

İmam Gazzâlî Celîl isminin tecellisini böyle açıklar ve der ki: “Ahlakı Kur’an ahlakına uyan bir kimse Allah’ın bu isminden hissesini almış demektir.”

Celal-Cemal Dengesi

Kur’an-ı Kerim’de sadece Rahmân suresinin 27 ve 78. ayetlerinde “zü’l-celali ve’l-ikram (azamet ve ikram sahibi)” şeklinde gelir. Bu kalıp esma-i hüsna içinde ayrıca geçtiğinden detaylarının orada işlenmesi daha isabetli olacaktır. Burada sadece şunu vurgulayalım ki Rabbimizi cemal isimleriyle sevip ümitlendiğimiz gibi celal isimleriyle de sevip gereken saygı ve korkuyu duymadıkça Allah inancımız bir dengeye kavuşmaz; hayatımızda istenen sonuçlar ortaya çıkmaz. Bunu hepimiz her gün etrafımızda görüp dururuz. Kimileri Allah Teâlâ’yı daha çok kahrı ve cezasıyla anlatıp hassas ruhları Allah sevgisinden uzaklaştırırken, kimileri de sadece lütuf ve ihsanlarıyla, sevgi ve merhametiyle anlatarak kendi gidişatlarını peşin peşin onaylatırlar. Oysa bu dünyada var oluş sebebimiz imtihanları aşıp kemale ulaşmaktır. Bu çabada yeri geldikçe sevgiye de (o sevgiyi kaybetme ihtimalinden doğan) korkuya da ihtiyacımız vardır. İçinde saygı ve azamet barındırmayan bir sevgi, merhamet ve şefkat barındırmayan bir korku kadar işlevsizdir.

Rabb’ine celal ve cemal isimlerinin bütün muhtevasıyla iman eden kul sevgi ve saygıda, ümit ve kaygıda bir dengeye ulaşmıştır. Ne sevgiye güvenerek yan gelip yatar ne kaygıda boğularak iş yapamaz hâle gelir. Gayreti bırakmayacak dozda bir gelecek endişesi ile sonuçtan ümit kesmeyecek miktarda bir güven içinde ilerlemeye devam eder. Celal ve cemal isimlerinin birlikte tecellisinin sonucu işte bu denge hâlidir. İbn Arabî’ye göre âlemdeki her varlık celal ve cemale bağlı olarak bir mütekabiliyet içindedir. “Allah’ın iki eli” ifadesinden maksat da budur. (Sâd, 38/75) Allah her şeyi bu “iki el” ile yani celal ve cemal ile yapar. Yüce Allah’ın cemal sıfatları nasıl hoş ve yerindeyse celal sıfatları da öyledir. Sufiler genellikle insanların karakterlerini de celal ve cemal sıfatların tecellisi ile açıklamışlar, celal sıfatlarının tecelli ettiği karaktere Hz. Ömer’i, cemal vasıflarının tecelli ettiği karaktere ise Hz. Ebu Bekir’i örnek göstermişlerdir.

Celîl’in Tecellisi

Azamet azimin celali olduğu gibi tam küçüklük de küçüğün celalidir. Kulun acizliği ve küçüklüğü Rabb’in celalinin zuhurudur. Kâmil insanlar Allah’ın celal ve cemal tecellilerini aynı derecede gönül rahatlığıyla karşılar, “Lütfun da hoş, kahrın da.” der, tam bir  rıza ve teslimiyet hâli içinde bulunurlar. Zira bunların ikisi de aynı kaynaktan ve özden gelir, zat mertebesinde hepsi birdir.

Celîl’in azameti karakterine yansıyan kişiler, insanlar arasında sözü geçen, yaptırım gücüne sahip ve kendisine itaatten başka yol bulunamayan bir mevkie ulaştırılmış olurlar. Böyle bir ikrama ve aynı zamanda imtihana uygun görülen kişiler Allah’ın lütfu olan bu azameti lekeleyecek basit davranışlardan uzak dururlar. Asalet ve saygınlıklarına gölge düşürecek şekilde kontrollerini kaybedip reaksiyoner hareketler yapmazlar. Hele küçük hesaplar peşinde hiç koşmazlar. Heybetleri kendiliğinden ve tabiidir. Onlara saygı duymanız için bir telkin ve ikaza ihtiyaç duymazsınız. Aile hayatında cemali temsil edecek annelerle, celal isimlerinin tecellisi babalar arasındaki uyum ve denge huzur ürettiği gibi sevgi dolu fakat prensip sahibi insanlar yetiştirebilmenin de olmazsa olmaz şartıdır.

Editör: Yasin Kurnaz