Kadınlara mahsus özel hâller; hayız, nifas ve istihaze olmak üzere üç çeşittir.

1. Hayız Hâli

Kanamalı bir hastalığı bulunmayan, dokuz veya daha yukarı yaştaki bir kadının doğum sebebi olmaksızın tenasül organından kan akmasına hayız (âdet veya aybaşı) hâli denir. Hayız hâlinin en az süresi bir gün bir gece, en uzun süresi ise 15 gün 15 gecedir.

Hanefi mezhebine göre bu sürenin asgarisi 3 gün 3 gece, azamisi ise 10 gün 10 gecedir.

Bir gün bir geceden az süren kanamayla on beş günden fazla süren kanama hayız değildir. Bu, bir özür veya hastalıktan kaynaklanan kanamadır. Bu durumda kadının âdetine itibar edilmez. Hayız kanamasının süresiyle ilgili olarak Hz. Ali (ra)’nin şöyle dediği rivayet edilir: “On beş günü geçen kanamalarda akan kan, istihaze (özür ve hastalık) kanıdır.”

Genelde hayız (âdet) hâli 6-7 gün sürer. Hamne b. Cahş adındaki bir kadın, âdet süresini sorduğunda Hz. Peygamber (sas) kendisine şu cevabı vermiştir:

“Allah’ın ilminde (ki takdirine göre) altı ya da yedi gün âdet görür, sonra gusledip 24 ya da 23 gün ve gece (sürecek olan temizlik döneminde) namaz kılarsın. Bu senin için yeterli olur. Kadınların âdet vaktinde hayız görmeleri ve temizlik dönemlerinde de temiz kalmaları süresine göre her ay böyle yap.”

Hayız kanı, siyah rengi, basınçlı akışı ve pis kokusu ile istihaze kanından ayırt edilir. Âdet süresi içinde kalmak kaydıyla kanamanın kesintiye uğradığı süreler de hayız (âdet) hâli sayılır.

Âdet süresi içinde görülen sarı veya bulanık renkli akıntılar da hayız kanaması hükmündedir. Hanefilerden İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed ise öncesinde koyu-siyah renkte akıntı olmuş ise bu tür akıntıların hayız kanaması hükmünde olacağı, aksi halde hayız kanaması hükmünde olmayacağı görüşündedirler. Bu görüş isabetli görünmemektedir. Çünkü Hz. Aişe (ra), “Biz hayız günlerinde gördüğümüz sarı ve bulanık renkteki akıntıları hayızdan sayardık” demiştir. Ama temizlik günlerinde görülen sarı veya bulanık renkli akıntılar hayız kanaması hükmünde sayılmazlar. Bu hususta sahabi kadınlardan Ümmü Atiyye (ra) şöyle demiştir: “Biz temizlendikten sonra gördüğümüz sarı ve bulanık renkli akıntıları hayızdan saymazdık.”

Hayızdan Temizliğin Süresi

Hayızdan temizliğin en az süresi 15 gündür. Bir kadın hayız kanaması görür, söz gelimi aradan üç gün geçtikten sonra kanaması durur, bu durgunluğun üzerinden 14 gün geçtikten sonra yeniden kanama başlarsa bu, hayız kanı sayılmaz. Temizliğin iki hayız kanaması arasında oluşu şöyle açıklanabilir: Bir kadın hayız kanaması görür, normal âdetinin bitiminde kanaması durur, mezkûr temizlik süresi geçtikten sonra yeniden hayız kanaması başlarsa, arada geçen bu temizlik dönemi iki hayız arasındaki temizlik süresi olur.

  • Hayız kanamasıyla nifas kanaması arasındaki temizlik döneminin alt sınırı yoktur. Diyelim ki nifas (loğusalık) hâlindeki bir kadının kanaması durur, bu durgunluk sadece bir gün sürse bile sonra yine kanaması olursa bu ikincisi hayız kanaması sayılır.
  • Hayızdan temizlik süresinin üst sınırı yoktur. Mesela bir kadın kendisinde hayız kanaması görmeye başlar, bu âdetinin bitiminde kanaması kesilir de artık bir daha ömür boyu kanama görmeyecek olursa bu kadın temiz sayılır. Bunun yanında bir kadın bir gün süreyle kanama görür, sonra bu kanaması durur; aradan bir gün geçince kendinde yine kanama görürse, arada geçen bu kesinti süresince hayızlı sayılır.

2. Nifas (Loğusalık) Hâli

Doğumun gerçekleşmesi ve rahmin çocuktan tamamen boşalmasından sonra kadından akan kana nifas (loğusalık) kanı denir. Bu kanama doğumdan sonra olur.

Ama doğumun gerçekleşmesinden 15 gün veya daha fazla bir süre sonra görülen kanama nifas değil, hayız (âdet) kanıdır. Doğum sancılarından önce akan kanlarla doğum esnasında akan kanlar, nifas kanı olmayıp başka kanlardır.

Hanefi mezhebine göre doğum esnasında çocuğun vücudunun çoğu dışarı çıkmış ise akan kan nifas kanıdır.

Bu esnada kadın eğer âdet döneminde ise akan kan âdet kanıdır. Ama âdet döneminde değilse bu bir hastalıktan ötürü akmakta olan kandır.

Kadının karnı yarılarak çocuğu çıkarılacak olursa kadın bu durumda loğusa sayılmaz. Ama doğumla sona erecek bir iddet beklemekteyse, iddeti bu operasyonla sona erer.

Düşük yapan kadın da loğusa sayılır. Düşürdüğü şey henüz insan suretine bürünmemiş bir et parçası veya kan pıhtısı olur da doğum uzmanları, düşürülen şeyin insan aslı olduğunu söylerlerse, kadın yine loğusa sayılır.

  • İkiz doğuran bir kadının loğusalık (nifas) hâli, ikinci doğumdan itibaren başlar.

Hanefi mezhebine göre ise ikiz doğuran kadının nifas süresi, birinci doğumdan itibaren başlar.

Birinci doğumdan sonra görülen kanlar nifas kanı sayılmaz. Bu kanama hayız dönemine rastlarsa hayız kanı, hayız dönemine rastlamazsa hastalık ve özür kanıdır.

Nifas (loğusalık) süresinin alt sınırı yoktur. Kadın bir an kanama görmekle bile nifaslı (loğusa) olur. Doğumdan hemen sonra kanı kesilen veya kansız doğum yapan kadının nifası da hemen tamamlanmış olur. Bu durumda olan kadınlar, temiz halde yapılabilecek her işi yapabilirler.

Nifasın en üst sınırına gelince bu altmış gündür. Ama çoğunlukla da kırk gündür. Nifas kanamaları arasına giren temizlik süresi on beş günü aşarsa bu kesinti, temizlik hükmünde olur. On beş günden az olursa nifas hükmünde olur. Bundan sonra görülen kanlarsa hayız kanıdır.

Hanefi mezhebine göre ise nifas süresi zarfında görülen kesintiler on beş gün kadar olsa bile nifas (loğusalık)tır.

Doğumdan sonra hiç kanama görülmez de on beş güne kadar temiz kalınırsa, arada geçen bütün zaman boyunca kadın temiz sayılır. Bundan sonra görülen kanlar hayız kanlarıdır. Bu durumdaki kadın nifas (loğusalık) görmemiş olur.

3. İstihaze Hâli

Hayız ve nifas zamanları dışında kadının rahminden akan kana istihaze kanı denir. Âdet görmeye yeni başlayan istihaze hâlindeki kadın, kanları birbirinden ayırt edebiliyorsa (mümeyyize ise) bunun gördüğü kan, kuvvetle akıyorsa, hayız kanıdır. Ancak bunun hayız kanı sayılabilmesi için bir gün bir geceden az, 15 gün ve 15 geceden de fazla sürmemesi gerekir. Bu durumdaki kadının görmekte olduğu zayıf şiddetteki kanamalar, hayız olmayıp temizlik hükmüne dâhil olurlar. Ancak bu zayıf kanamanın da, temizlik süresinin alt sınırı olan 15 gün ve 15 geceden az olmaması ve akışının da peş peşe olması şarttır.

Kadın bir gün siyah, bir gün de kırmızı kan aktığını görürse, kanları birbirinden ayırt etme şartını yitirmiş olur. Eğer bu iki durumda ayırt etme şartı bozulursa, hayız süresi bir gün bir gece olarak takdir edilir; ayın geri kalan kısmında temiz sayılır. Nitekim yeni âdet görmeye başlayan bir kadın, kuvvetli kanla zayıf kanı birbirinden ayırt edemiyorsa bu uygulamaya başvurur. Eğer ayırt edebiliyorsa kuvvetli kanı hayız sayılır. Ama kuvvetli kanla zayıf kanı birbirinden ayırt edemiyor, âdetinin de ne zaman başlayıp ne zaman sona ereceğini biliyorsa, bu durumda âdetine göre hareket edilir: Âdet süresi içindeki kanamalar hayız sayılır; âdet süresi dışındaki kanamalar ise istihaze sayılır.

Kendisinde istihaze kanamaları görülen kadın, özürlü kimseler hükmündedir. Bu durumdaki kadınlar, hayızlı ve nifaslı kadınların yapamayacakları şeyleri yapabilirler. Örneğin namaz kılabilir, Kâbe-i Muazzama’yı tavaf edebilir, Mushaf-ı şerife el sürebilir, itikâfa girebilir ve Kur’an-ı Kerim okuyabilirler. Bu hususta Hz. Aişe (ra) şöyle bir rivayette bulunmuştur:

Ebi Hubeyş’in kızı Fatma (raa), Peygamber (s.a.s)’e gelip şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü, ben istihaze kanaması gören ve temizlik dönemine giremeyen bir kadınım. Namazı bırakayım mı?” Resulullah (sas), ona şöyle cevap verdi: “Hayır, bu damardan gelen bir kandır; hayız kanı değildir. Hayız kanaman olduğunda namazı bırak. Kanama sona erdiğinde üzerindeki kanları yıkayarak temizle (sonra da guslederek) namaz kıl.”

Hayızlı ve Nifaslı Kadının Yapamayacağı İşler

Cünüp kişinin yapması haram olan işleri, hayızlı veya nifaslı kadınların da yapması haramdır. Mesela namaz kılamaz, tilavet secdesi yapamaz, Mushaf-ı şerife el süremez, mescide giremez, Kâbe’yi tavaf edemez, itikâfa giremez, Kur’an-ı Kerim okuyamazlar. Bunlara ek olarak bazı şeyler daha yapamazlar ki, onları da detaylarıyla birlikte şöyle sıralayabiliriz:

1. Hayızlı veya nifaslı kadın, âdeti veya loğusalık süresi sona erdiğinde gusledip temizlenmelidir. Ama âdeti veya loğusalığı sona ermeyip devam etmekteyse, hades hâlini gidermek ve ibadet etmek maksadı ile gusletmesi ya da abdest alması haramdır. Zira bu durumda ibadet edilemeyeceği bilindiği için bu maksatla gusletmek veya abdest almak, dinî hükmü alaya almak anlamına gelmektedir. Yalnız bu halde iken kadının maddi temizliği sağlamak, ihrama girmek veya Mekke-i Mükerreme’ye girmek için gusletmesi caiz, hatta müstehap olur.

2. Hayızlı veya nifaslı kadın namaz kılamaz. Rükûlu ve secdeli olmamakla birlikte cenaze namazı da kılamaz. Tilavet ve şükür secdesi yapamaz. Çünkü bunlar da namaz hükmündedirler. Nitekim bir hadis-i şeriflerinde sevgili Peygamberimiz (sas), bir kadına hitaben şöyle buyurmuşlardır:

“Hayız kanaması başladığında namazı bırak.”

Bu hâldeyken kılınmayan namazlar, temizlik dönemine girildiğinde de kaza edilmezler. Kadınlar bu hâle sık sık maruz kaldıklarından dolayı, kılamadıkları namazları kaza etmeleri onlar için çok zor olur. Bu yüzden özel hâldeyken kılamadıkları namazlarını daha sonra kaza etmekten muaf tutulmuşlardır. Kaza ederlerse, mekruh bir fiil işlemiş olurlar. Yalnız tavaf namazı bu hükmün dışındadır. Şöyle ki: Bir kadın temiz iken Kâbe’yi tavaf eder. Ama iki rekâtlık tavaf namazını kılmadan özel hâli başlarsa bu halde iken kılamadığı tavaf namazını temizlendikten sonra kılar.

3. Hayız veya nifas halindeyken kadınların oruç tutmaları haramdır. Ancak tutamamış oldukları oruçları, temizlik dönemine girdiklerinde kaza etmeleri gerekir. Bununla ilgili olarak Hz. Aişe (ra)’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Resulullah’ın zamanında âdet görürdük. (Temizlik dönemine girdiğimizde), tutamamış olduğumuz oruçları kaza etmemiz emredilirdi ama kılamadığımız namazları kaza etmemiz emredilmezdi.”

Oruç, namaz gibi sıkça tekrarlanan bir ibadet olmadığından, özel hâldeyken oruç tutamayan kadınların, temizlik dönemine girdikten sonra bu oruçlarını kaza etmeleri gerekir.

4. Hayız veya nifas hâlindeyken kadınların Kâbe’yi tavaf etmeleri haramdır. Bu hâllerde iken Kâbe’yi farz veya nafile olarak tavaf eden kadının yapmış olduğu tavaf geçerli de olmaz. Nitekim Hz. Aişe (r.a) hacca giderken Mekke yakınlarında âdet görmeye başlayınca, bunun hac ibadetine engel olacağı endişesiyle ağlamış, bunun üzerine sevgili Peygamberimiz (sas) ona şu tavsiyede bulunmuştur:

“Hac eden kişinin her yaptığını yap, sadece Kâbe’yi tavaf etme.”

Hanefi mezhebine göre temizlik tavafın şartları arasında değil de vacipleri arasında yer almaktadır. Buna göre özel hâlde bulunan bir kadın Kâbe’yi tavaf edecek olursa tavafı ceza gerektirmekle birlikte geçerli olur. Bu ceza da bu hâlde iken yapılan tavafın çeşidine göre değişir. Mesela bu hâlde iken haccın farz tavafını yapan kadının bir deve veya sığır kurban etmesi gerekir. Bu hâlde iken umre tavafını yapan kadının ise bir koyun veya keçi kurban etmesi gerekir.

5. Hayız veya nifas hâlindeyken kadınlar Mushaf-ı şerife el süremez, ezberden de olsa Kur’an-ı Kerim okuyamazlar. Temiz olmayanların Kur’an-ı Kerim’e el süremeyecekleri şu ayet-i kerimede de ifade edilmektedir:

“Ona ancak temiz olanlar dokunabilir.”

Bu hususta sevgili Peygamberimiz (s.a.s) de şöyle buyurmuşlardır:

“Ay hâlindeki kadın ve cünüp olan kişi Kur’an-ı Kerim’den hiçbir şey okuyamaz.”

Ancak yangından, suya düşmekten, pislik bulaşmasından veya bir kâfirin eline düşmesinden kurtarmak söz konusu olduğunda özel hâldeki kadınların veya cünüp kişilerin Kur’an-ı Kerim’i ellerine almaları vacip olur. Açıklama kısmı Kur’an ayetlerinden daha fazla olan tefsir kitaplarını da ellerine almaları caizdir. İmam Mâlik’e göre hayızlı veya loğusa olan kadınlar el sürmeden ezbere veya yüzünden Kur’an-ı Kerim’i okuyabilirler. İmam Mâlik bu durumdaki öğretici ve öğrencilerin Kur’an-ı Kerim’i tutmalarını da öğretme ve öğrenme zaruretine binaen câiz görmüştür. İbn Hazm ise, hayız ve loğusa olan kadınlarla cünüp olan kimselerin hem Kur’an-ı Kerim’i tutmalarının ve hem de okumalarının câiz olduğunu söylemiştir.

Bu görüşler birlikte değerlendirildiğinde, Kur’an okumaya veya araştırma yapmaya ihtiyaç duyan kadınların, dinin asıl kaynağı olan Kur’an ile irtibatını kesmemek amacıyla hayız ve nifas hâllerinde Kur’an-ı Kerim okumalarına ruhsat verilebilir. 

6. Hayız veya nifas hâlindeki kadının mescide girmesi, orada beklemesi ve içinde itikâf yapması haramdır.

Bu yasakla ilgili olarak Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

“Mescidi hayızlı kadına ve cünüp kişiye helal kılmam.”

Ancak bu durumdaki kadınların ve cünüp kişilerin, etrafı kirletmeyeceklerinden emin olmaları şartıyla mescidin bir kapısından girip öbüründen çıkarak mescidin içinden geçmeleri caizdir. Bununla ilgili bir rivayette şöyle denmektedir:

Hz. Aişe (r.a)’den rivayet: Resulullah (s.a.s); “Bana, mescitten humra’yı getir” dedi. Ben de “Hayızlıyım” deyince bana, “Hayzın elinde değil ki” diye cevap verdi.

Şunu da belirtelim ki, özel hâli sona erip de henüz gusletmemiş olan kadının mescidin bir kapısından girip diğerinden çıkmasında herhangi bir sakınca görülmemiştir.

7. Hayızlı veya nifaslı kadınla kocasının cinsel ilişkide bulunması ya da göbek ve diz arası kısımla oynaşması haramdır. Bu yasak Kur’an-ı Kerim’de de yer almaktadır:

“Ay hâlinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın.”

Bu yasak, kadının özel hâlinin sona erip gusletmesine kadar devam eder.

Hanefilerin bu konudaki görüşleri biraz farklıdır. Şöyle ki:

a. Âdet kanaması 10 günden önce kesilirse, kadın gusletmedikçe veya su bulamadığı için teyemmüm etmedikçe bu yasak devam eder. Ama gusletmez de üzerinden tam bir namaz vakti geçerse, yasak sona erer.

b. Kanama, kadının normal âdet süresinden önce ama üç günden fazla bir sürede sona ererse, gusül yapsa bile, normal âdet süresi geçmedikçe yasak ortadan kalkmaz.

c. Kanama, 10 günlük sürenin dolmasından sonra kesilirse —kadın gusletmese bile— yasak artık sona ermiş olur.

8. Âdet hâlindeki kadını boşamak haramdır. Çünkü Yüce Allah, kadınların, iddetlerini saymaya başlayabilecekleri bir dönemde boşanabileceklerini bildirmiştir. Şöyle ki: “Ey peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde, onları iddetlerini dikkate alarak (temizlik hâlinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah’a karşı gelmekten sakının.”

Âdet hâlinde iken boşanan kadın, iddetini ancak âdet hâli sona erince saymaya başlayacağı için iddet süresi uzayacak ve bundan dolayı zarara uğrayacaktır. Bundan dolayı âdet hâlindeki kadının boşanması haram kılınmıştır. Ama kadın eğer hamile ise âdetli iken boşanması haram değildir. Çünkü boşanan kadın hamile ise, iddeti doğum yapmakla sona erer. Onun iddetinin âdetle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

Bu durumdaki boşama, sünnete uygun olmayan bid’î bir boşama şeklidir.

Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, karısını âdetliyken boşadığında Hz. Ömer (ra) durumu Peygamber (sas) Efendimize anlatınca sevgili Peygamberimiz (sas) bunu onaylamamış ve şöyle buyurmuştur:

“Ona, eşine dönmesini emret. Sonra (illa da boşayacaksa) eşini temizlik döneminde veya hamile iken boşasın.

Editör: Hüsne Yılmaz