Medine'de Peygamber Efendimiz (sas)'in hücre-i saadetini ziyaret ettiğimizde sütunlar dikkatimizi çekmektedir.

Asr-ı Saadette Mescid-i Nebevî'nin sütunları, hurma ağaçlarıydı. Daha sonraki zamanlarda bu ağaçlar sökülerek yerine direkler dikildi. Lâkin hiçbir zaman yerleri değiştirilmedi. Şuan ise Ravza'da üzerlerinde arapça olarak bu sutünlar belirtilmiştir. Bu sutünların her birinin ayrı bir hatırası vardır.

Muhallaka sütunu (Mushaf sütunu)

Hz. Peygamber’in minber yapılmadan önce dayandığı hurma kütüğünün yerindedir ve kıbleye göre sağ taraftan mihraba bitişiktir. Halûk adlı bir koku sürülmesi sebebiyle bu adla anılan sütun,Haccâc b. Yûsuf’un gönderdiği mushafın burada bir sandık içinde korunmasından dolayı Mushaf sütunu diye de anılmıştır.

Peygamber Efendimiz, ilk zamanlarda Mescide hutbe okuyacağı zaman bir hurma kütüğünün üzerine çıkardı. Daha sonraları hazırlanan minber üzerinde hutbe okumaya başlayınca kütük ağlayıp inlemeye başlamış, Hz. Peygamber minberden inerek onu elin ile sıvazlayarak teskin etmişti. (Buhârî, Cumu’a, 26; I, 220)  o hurma kütüğünün yerindeki sütün anlamında da  “el-Üstüvânetü’l-Hanne” (Ağlayan Sütün) diye anılmaktadır

Kur‘a sütunu ( Âişe sütunu)

Hz. Peygamber’in kıble değişikliğinden sonra on gün kadar namaz kılıp sonra bilinen mihrabına geçtiği yerdedir. Hz. Âişe’nin, “Eğer orada ibadetin ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi insanlar izdiham sebebiyle aralarında kura çekerlerdi” şeklindeki sözünden dolayı buraya Kur‘a veya Âişe sütunu denilmiştir. Muhacirlerden bazıları bu sütunun yanında toplanmayı âdet edindiklerinden Meclisü’l-muhâcirîn olarak da anılırdı.

Tövbe (Ebû Lübâbe) sütunu

Ebû Lübabe, ikinci Aka’be biatında bulunmuş, Hz. Peygamber tarafından kabilesine temsilci tayin edilmiş Medineli bir sahabidir.Eskiden müttefikleri ve komşuları olan Kureyza oğullarının muhasara edildiği sırada onlara, teslim olmalarının ölüm anlamına geleceğini işaret etmiş, daha sonra yaptığına pişman olmuş, tövbe etmiş ve Resülullah’ın yanına gelmeden doğruca mescide giderek farz namazlar ve tabii ihtiyaçları dışında, affedilinceye kadar çözdürmemek üzere kendini bir direğe bağlamıştı.Yiyip içmeden altı gün bu direkte bağlı olarak kaldıktan sonra, affedildiğini bildiren ayet inince bizzat Hz. Peygamber tarafından çözüldü. Bugün o direğin yerinde bulunan sütun “Üstuvânetü Ebî Lübâbe” (Ebû Lübâbe Sütunu) veya Üstüvânetü’t-Tevbe” (Tövbe Sütunun) diye anılmaktadır.Kur‘a sütununun kıbleye göre solunda yer almaktadır.

Üstüvânetü’s-serîr

Ravzada mevcut sütunlardan biri de Resûlullah’ın itikâfa girdiğinde üzerinde istirahat ettiği hurma yaprağından yapılmış yaygı veya yataktan (serîr) dolayı Üstüvânetü’s-serîr diye anılan sütun olup Tövbe sütununun doğusunda hücre-i saâdetin şebekesiyle bitişiktir.

Muhâfız sütunu

stüvânetü’s-serîr sütunun kuzeyinde yine şebekeye bitişik olan Muhâfız sütunu (Üstüvânetü’l-mahres, Üstüvânetü Emîri’l-mü’minîn Ali b. Ebû Tâlib) Hz. Peygamber’e bir zarar gelmemesi için Hz. Ali’nin yanında oturup onu gözetlediği yerdedir. Allah’ın, resulünü insanlardan koruyacağına dair âyet nâzil olunca (el-Mâide 5/67) orada beklemeye gerek kalmamıştır.

Elçiler sütunu (Üstüvânetü’l-vüfûd)

Muhâfız  sütunun kuzeyinde Resûl-i Ekrem’in (sas), yanında elçileri kabul ettiği Elçiler sütunu (Üstüvânetü’l-vüfûd) yer almaktadır.

Editör: Hüsne Yılmaz