“Çok kötülüğe uğramış, desteği ve yardım edeni bulunmayan” kişinin içinde bulunduğu hazin durumu anlatmak için “ölmüş de ağlayanı yok” deriz. Genellikle bu atasözünü, ters giden işlerini bir türlü düzeltemeyen ve hayata tutunurken kimseden (yeterli) destek göremeyen kişilerden bahsederken kullanırız.

Gerçekten de insanoğlu varlıklıyken bir tas çorbaya bile muhtaç olabilir veya işinde iyi bir konumdayken iflas edebilir ya da yüksek mevkilerden alınıp kıdemce kendinden daha düşük bir kimsenin emrine de girebilir. Ayrıca sağlıklıyken amansız bir hastalığa yakalanma ihtimali de vardır. Asıl mesele, bu gibi durumlara düşmeden önce “insan” biriktirebilmektir. Hiç şüphesiz insana yatırım yapan kişi ve kurumlar her zaman için kazanlı çıkmıştır.

Peki, “insan” biriktirmek nasıl bir şeydir?

Kesinlikle çok iyi bir şeydir. Bu arada “insan” biriktirmekten kastımız, dost kazanmaktır, gönüllerde hatırı sayılır bir yer edinmektir, dahası Allah’ın kulları arasında ayırım yapmadan herkese iyilikle muamele edebilmektir.

Dostluk kavramının üzerinde durup konuyu biraz daha açmak istiyoruz. Gerçek arkadaş, kazanılmış bir dosttur. Gerçek dostu ya da dostluğu bir gölgeye de benzetebilirsiniz. Öyle ki gerçek dostlarınız, “Eğilseniz de doğrulsanız da düşseniz de asla peşinizi bırakmazlar.” Kısacası yüzünüze karşı veya arkanızdan “ölmüş de ağlayanı yok” dedirtmezler. Bir de “İnsan” biriktirmeyi asla düşünmeyen kimseler vardır. Onlar ki hayatlarında para, malmülk gibi geçici şeylere önem verdiklerinden kimseye yardım elini uzatmazlar. Sonunda gelecekleri yer yalnızlıktır.

Şayet iç dünyamızı çöle döndürüp de seraplar görmek istemiyorsak dost kazanmaya devam edelim. Eğer, insanın da ötesinde bir dost arıyorsak, o zaman Allah’a yönelmeliyiz. Çünkü hakiki dost Yüce Allah’tır.

“…Aklımızdan geçirmediğimiz yerde ve zamanda O bizimledir. Gerçekten görmek için bakarsak, her güzelin, her doğrunun, her kemalin yanında O’nun izlerini bulmamız; dosta karşı dostumuz, külfete karşı yardımcımız olduğunu fark etmemiz mümkündür.”22 Bunu anlayan ve bütün varlığıyla özümseyen Derviş Yunus’un şu niyazı boşuna değildir:

“Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni.

Ben yanarım dünü günü, bana seni gerek seni.

Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim,

Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni…”

Tabii ki bu hâl, âşıkların hâlidir, bu gönül âşıkların gönlüdür, bu niyaz, âşıkların niyazıdır. Belli ki herkes gönlündeki sevdanın hâlini yaşıyor. O hâlde gönlümüze kimi aldığımıza, neye ve niçin değer verdiğimize dikkat edelim. Gönlümüze dünya sevgisini doldurup da sonunda ahu figan edenlerden olmayalım. Ayrıca “Dosta karşı dostumuz, külfete karşı yardımcımız” olan hakiki dostu da unutmayalım.

O yüce dosta giden yollarınız açık olsun.

İç âleminde serap görenler, O’nun sevgisi ile hayat bulsun.