Önümüzde hangi kapının açık olmasına muhtaç değiliz ki? Hidayet ve rahmet kapılarının, adalet ve iyilik kapılarının, lütuf ve ihsan kapılarının, başarı ve zafer kapılarının, huzur ve sekinet kapılarının, rızık ve kısmet kapılarının...

İnsan sahip olduğu meziyetler kadar zaaflarla maluldür. Ve bu zaaflar döner dolaşır köşeye sıkıştırır insanı...

İlla zaafları mı? Hayır! Gün olur ilahi takdir ağır imtihanlarla sınar bizi...

Bazen fakruzaruretin, bazen de bilinmezliğin kapıları sıkı sıkı kapatılmış olur üzerimize...

Her ikisinin de yakıcılığı şiddetlidir. Bedenin en temel ihtiyaçlarını karşılayamamakla ruhun huzursuzluğuna çare bulamamak bizi getirip Fettâh’ın huzuruna bırakır…

İki dünyamız için her neye ihtiyaç duyuyorsak Rabbimizin Fettâh ismine o kadar muhtacız... Çünkü biz önümüzde neyin açılmasını istiyorsak onu en hayırlı biçimde açacak ancak O’dur. (A’râf, 7/89)

Bu isim Kur’an-ı Kerim’de çeşitli kalıplarda 38 yerde geçer. Arapça “feth” kökünden mübalağa ifade eden bir sıfat olarak “iyilik kapılarını açan, bütün anlaşmazlıkların en son hakemi olarak mutlak adaleti sağlayan, hak ile batılı birbirinden ayırıp gerçeği ortaya çıkaran, mazlumlara yardım edip mümin kullarının muzaffer olmalarını sağlayan” anlamlarına gelir.

Kalplerin kapısını ilim ve hikmete açan da O’dur.

Akla gelebilecek, gelemeyecek bütün hayır ve bereketlerin anahtarları Allah’ın emrindedir. (Zümer, 39/63) Nimetini açtığında engel olacak olmadığı gibi rahmet kapılarını açmazsa o nimeti bize ulaştıracak hiçbir kuvvet de yoktur. (Yûnus, 10/107) O’nun açtığı kapıyı kimse kapatamaz, açmadığını da kimse açamaz. (Fâtır, 35/2)

Fettâh’ın Tecellileri

Rezzâk isminden hatırlayacağınız gibi rızıklar sadece bedenin ihtiyaçları ile sınırlı değildir. Aynı şekilde bazen yüzümüze kapandığını hissettiğimiz kapılar da sadece maddi konularla sınırlı değildir. Bitkilerin çiçek açması, tohumların çatlaması, rızık ve rahmet kapılarının açılması hep Fettâh isminin tecellisi ile olduğu gibi kalplerin marifete, akılların hakikate, günahların tövbeye, gönüllerin ferahlığa açılması da yine bu ismin tecellisi iledir.

Kullarına rızık ve merhamet kapılarını açan O olduğu gibi; zor veya kördüğüm olmuş işleri çözen, hakkı görmeleri için insanların kalplerini ve gözlerini açan, sıkıntı ve darlıktan sonra gönüllere ferahlık veren, anlaşılmayan her sorunu kolaylıkla çözen de O’dur. (Zümer, 39/22; En’âm, 6/9)

İnsanoğluna Allah’ın en büyük ikramı, ilahi bilginin ona açılması demek olan vahiydir.

Fettâh olan Allah -bize kalsa hakkında hiçbir söz söyleyemeyeceğimiz- gaybi âleminin kapısını vahiyle bize aralamış ve ne kadar bilmemiz gerekiyorsa o kadarını bildirerek zihinlerdeki kapalılığı gidermiştir. Bunun için Allah’ın kitabını bize açan sure olduğundan ilk surenin adı da Fâtiha’dır...

A’râf suresi 40. ayette bu dünyada vahye teslim olarak Allah’ın açtığı bu kapıdan geçmeyenlere göklerin kapılarının açılmayacağı ve cennete ulaşamayacakları bildirilmiştir.

İbn Arabî Fettâh’ın tecellilerinin tüm varlığı ilgilendirecek şekilde üç alanı kuşattığını söyler: Yokluk kilidini açıp nesne ve olaylara varlık kazandırmak, bilinmeyeni kelamı ile açıklamak ve her müşkülü çözmek, rızık ve nasip kilitlerini açmak.

Ona göre bu sonuncu tecelli kıtlıktan sonra yağmur, fakirlikten sonra zenginlik vermek suretiyle maddi alanda olabileceği gibi üzüntüyü sevince, sapıklığı hidayete, masiyeti taate, günahkârlığı tövbeye, mağlubiyeti zafere ve cehaleti ilme çevirmek suretiyle manevi alanda da gerçekleşebilir.

İki hasım arasında kimin haklı olduğu anlaşılamayan kapalı bir meseleyi çözüme kavuşturduğu için hâkimlerin yaptığı iş de bir “açma”dır. Hz. Nuh (as)’un kavmiyle arasındaki sıkışmışlığı çözmesi için Allah Teâlâ’ya yaptığı duada “iftah” ifadesinin geçmesi de adaletin tecellisinin Fettâh ismiyle alakasını gösterir. (Şuarâ, 26/118) Malumdur ki adalet bazen suçlunun cezalandırılması yoluyla gerçekleşir. Bu nedenle Allah Teâlâ nimet ve rahmet kapılarını açtığı gibi hak edenler için bela ve azap kapılarını da açar. (En’âm, 6/44-45; Kamer 54/11; Mü’minûn, 23/76-77) Kıyamet gününde bütün insanları bir araya getirerek aralarındaki meseleleri çözecek (fethedecek) olan da O’dur. (Sebe’, 34/26) Sorun çözmenin, kapanmış kapıları açmanın, insanlar ve meseleler hakkında adaletle hükmetmenin ancak her şeyin önünü arkasını bilmekle, yani ilim ve hikmetle mümkün olmasındandır ki bu ayette Rabbimizin Fettâh ve Alîm isimleri bir arada zikredilir.

Kula Yakışan

Büyük mutasavvıf Kuşeyrî’ye göre Cenab-ı Hakk’ın Fettâh ismiyle müsemma olduğunu bilen bir kul, O’nun lütuf ve kereminin mutlaka geleceği ümidini taşır. Bilir ki Allah’ın fetih ve yardımı hiç kesilmez. Her an görünmez âlemlerden bir hayır ve bereket kapısının açılması mümkündür. Allah’tan bunu istemek ve sebeplerine yapışmak lazımdır. Rabbimizin Fettâh ismiyle tecelli edip hayır ve rahmet kapılarını açması için bizim yapışmamız gereken sebepler nelerdir? Ne yapmalıyız ki Fettâh’ın lütfuna mazhar olalım?

İmam Kuşeyrî’nin ifadesiyle bunun yolu öncelikle kendi gibi sıkışmışlara ferahlık vermektir. Kur’an-ı Kerim’de bunun en güzel örneklerinden biri korku içinde Mısır’dan kaçan Hz. Musa’nın Medyen Suyu’nun başında gidecek bir yeri olmadan otururken hayvanlarını sulamakta zorlanan kızlara (onların Şuayip aleyhisselamın kızları olduğunu bilmeksizin) yardımcı olması ve çaresizlik içinde “Rabbim, şu anda bana yapacağın her yardıma muhtacım.”

diye yalvarması sonucu Allah Teâlâ’nın Hz. Musa’ya hem sığınak, hem iş, hem de iyi bir aile lütfetmesidir. (Kasas, 22/28) Bu olayda Allah Teâlâ Hz. Musa’ya yardımını ona bir yardım fırsatı göndererek yapmıştır. Bizler de hayatımızdaki yardım etme fırsatlarına bu gözle bakalım ki Yüce Allah da bize yardım kapılarını açsın...

Yine Kur’an göklerin ve yerin bereket kapılarının açılmasını iman ve takvaya bağlar: “Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik.” (A’râf, 7/96)

Gazzâlî’ye göre ise kul, kendisinin diliyle ilahi müşküllerin çözüleceği, yine kendisinin ilim ve marifetiyle halkın hem dünyevi hem de uhrevi meselelerinin kolaylaşacağı bir seviyeye gelinceye kadar durmadan gayret göstermeli ve kendisini kâmil insanlar mertebesine çıkarmalıdır. Ta ki Fettâh isminden nasibini almış olsun.

Esma-i hüsna şerhi müellifi Ali Osman Tatlısu da “Senden zayıf olanlara merhamet et ki senden kuvvetli olanların kahrına uğramayasın! Gücün yeterse düşmüşlere yardım et ki düşkün vaktinde sana da bir yardımcı bulunsun! Hele hiç insan incitme! Zira felaket ve musibet zamanında böylelerine kimse acımaz.” diyerek açıklar Fettâh’ın lütuflarına nasıl mazhar olunacağını...

İdare ettiği insanların önünü açmak, bunun için onların gereken donanıma sahip olmasını sağlamaya yönelik desteği vermek, emri altındakilerin müşküllerini çözmek, herkesin derdini anlatabileceği, anlattığında çözüm bulabileceği biri olmak bu ismin tecellisine mazhar olmuş olmanın alametlerindendir. Bu yüzden kendisine dert anlatılan, çözüm umulan kişi olmaktan da asla yakınılmamalıdır..

Editör: Yasin Kurnaz