Rabbimizin bu iki ismi, Arapçada geniş bir anlam zenginliğine sahip olan “k-d-r” kökünden türemiştir. Bu kökün yaygın anlamlarından bazıları “gücü yetmek; ölçü ile yapmak, planlamak; kıymetini bilmek; rızkını daraltmak”tır. Yine bu kökten gelen “kader” kelimesi de Yüce Allah’ın her şeyi bir ölçü dâhilinde takdir etmiş olması demektir. (Kamer, 54/49; Talâk, 65/3; A’lâ, 87/3) Kur’an-ı Kerim’de Allah’ı nitelemek üzere bu kökten olan “Kâdir”, “Kadîr” ve “Muktedir” üç ayrı vasıf kullanılmıştır. Bu isimler, sırası ile giderek zenginleşen bir muhteva ve güce sahiptir. Buna göre, Rabbimizin kudretini anlatan bu üç isimden muhtevası en zengin olan ise Muktedir ismidir. Âlimler Kâdir ismine genellikle “aciz olmayan, aklen imkân dâhilinde bulunup muhal statüsüne girmeyen her şeye kayıtsız ve şartsız gücü yeten” şeklinde anlam vermiş ve irade sıfatıyla ilişkili olduğunu belirtmişlerdir. Çünkü bir fiilin iradi olarak gerçekleşmesi, yani dilediğinde ve dilediğince olması ancak mutlak kemal mertebesindeki bir kudretle mümkün olur. İşte tüm bu anlamları içerecek şekilde “Kâdir” dilerse yapan, dilemezse yapmayandır. Kur’an-ı Kerim’de Kâdir insanlara da izafe edildiği hâlde Kadîr sadece Allah’ı nitelemiştir. Kâdir’in yer aldığı ayetlerde ilahi kudret ayet indirmek, azap göndermek, ölüleri diriltmek, tabiatın ve sosyal hayatın işleyişini ilgilendiren kanunları yürütmek gibi alanlara yönelikken Kadîr ismi, geçtiği kırk beş ayetin otuz beşinde birçok konuyu içine aldıktan sonra “her şeye muktedir olan” manasında çok zengin bir muhtevaya sahiptir.

Sözlükte “gücü yettiği fiilen sabit olan” demek olan Muktedir, Kâdir ve Kadîr isimlerinden daha kapsamlı olup mutlak kudret ifade eder. Muktedir için hiçbir şey muhal değildir. Hiçbir güç O’nun istediğini yapmasına engel olamaz. (Kehf, 18/45)

Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın Kudreti

Kudret kavramı, Kur’an-ı Kerim’de yüz üç yerde Allah’a nispet edilmekte olup Kâdir ismi yedi ayette tekil, beş ayette (tazim ifade etmek üzere) çoğul sîgasıyla Allah’a izafe edilmiştir. Bunlardan başka doksan dokuz isim listesinde bulunmayan Kadîr ismi kırk beş ayette, Muktedir ismi de dört ayette zat-ı ilahiyyeyi nitelemektedir. Kâdir ismi, bulunduğu bütün ayetlerde daima “âlâ” edatıyla kullanılarak Allah’ın güç ve kudretinin ayette zikrolunan bütün hususlara yettiğini, O’nun hakkında hiçbir zaman acz düşünülemeyeceğini ifade eder ve özellikle de Allah’ın insanları ölümlerinden sonra diriltmeye gücünün yeteceğini vurgular. (İsrâ, 17/99; Yâsîn, 36/81; Ahkâf, 46/33; Kıyâmet, 75/40; Târık, 86/8) Kur’an-ı Kerim’de üç ayette Allah’ı niteleyen Muktedir bunların birinde “Azîz”, diğerinde “Melîk” ismine bitişik olarak kullanılmış, tek başına kullanıldığı ayette de “Allah’ın her şey üzerinde kudret sahibi” olduğu açık bir şekilde vurgulanmıştır. (Kamer, 54/42, 55; Kehf, 18/45) Kur’an-ı Kerim’den öğrendiğimize göre Allah’a imanında eksik ve yanlışlar olan kişiler hep Allah’ın gücü hakkında yanlış düşünceler içinde olmuşlar, Rabbimiz de onları çeşit çeşit örneklerle kendi gücü hakkında ikaz etmiştir. (Kıyâmet, 75/36-40)

İlahi Kudret İnsanda Nasıl Tecelli Eder

Bu isimler, insanda güç ve kudret içeren maddi ve manevi kuvvetler olarak tecelli eder. Fakat insana lütfedilen kuvvetler sınırsız değildir. Yüce Allah’ın ihsan ettiği yeteneklerin her birinin kendine göre sınırları vardır. Gözümüz, kulağımız; elimiz, ayağımız; aklımız, fikrimiz; kısaca bedenî ve ruhi bütün varlığımız bir ölçü dâhilinde ve sınırlı bir güçle yaratılmıştır. Oysa insan çoğu zaman gaflete düşerek kendi gücünü kendinden ve sınırsız zanneder. (Yûnus, 10/24) Hâlbuki Allah Teâlâ vermedikçe peygamberlerde dahi dilediğini yapma gücü yoktur. (A’râf, 7/188; Yûnus, 10/49) İnsanların çoğu kendi gücü hakkında abartılı düşünceler içinde olduğu gibi Allah’ın gücü hakkındaki düşünceleri de hakkaniyetli değildir. (En’âm, 6/91; Hac, 22/74; Zümer, 39/67) Bu isimlerin idrakinde olanlar ise Allah’ın yetkinliğini ve gücünü tüm haşmetiyle hisseder ve O’ndan asla ümidini kesmez. Umduğuna nail olamadıysa bu Kâdir -i Mutlak öyle dilediği içindir; O’na teslimiyet ve rızadan başka bir yol yoktur.

Kâdir ve Muktedir olan Allah, bizden bir şey istemişse onun yapılmaması düşünülemeyeceği gibi O’nun gücünün önüne kimse geçirilmez; O’ndan başkasının önünde eğilinmez. Kul, O’nun yardımını kazandı mı hiçbir şeyin onu alt edemeyeceğini bilir de bütün gayretini oraya yöneltir. Kuşeyrî, Allah’ın her şeye güç yetirdiğini fakat icraata geçmeyip bağışladığını; her şeyi bildiğini ancak acele ve kızgınlıkla muamele etmediğini belirtir. Dolayısıyla Allah’ın Kâdir isminin tecellisine mazhar olan kişi duygusal ve fevri hareketlerde bulunmaz, gücünü öncelikle kendi nefsi üzerinde hâkimiyet kurmak için kullanır. Kendine hâkim olamayan, sağa sola çatıp sonradan pişman olacağı işler yapan kişi güçlü değildir. Aksine kendi zayıflıklarını telafi etmeye çalışan biridir.

Allah’ın insana çeşitli sebep ve hikmetlere binaen verdiği güçler insanın imtihan alanları konusunda da ona ışık tutar. Allah (cc) insanı ancak gücünün yettiği şeylerle imtihan eder. (Bakara, 2/286; En’âm, 6/152) Zihnimiz, ciddi bir yanılgı ile hep verilmeyenlerin imtihan konumuz olduğunu düşündürür bize. Oysa asıl imtihan verilenlerin hangi doğrultuda kullanıldığıdır. Yüce Allah’ın verdiği maddi ve manevi güçlerini gereken yerlerde kullanmayanlara gelince; işte onlar dünya imtihanını kaybetmişlerdir. Çünkü kullanılmayan imkân insana hiçbir şey katmaz, aksine olanı da götürür. Bir ailenin, bir işin başında olanın dirayetli olması o birliğin amacına ulaşması için hayati önem taşır.

Editör: Yasin Kurnaz