Türk-İslam kültüründe sofra, sadece bedenin değil ruhun da doyduğu, yüreklerin birleştiği mukaddes bir mekândır. Asırlardır bu topraklarda kurulan her sofra, yalnızca açlığı gidermenin ötesinde paylaşılan lokmalarla pekişen samimiyetin, nesiller arası aktarılan hikmetin ve en önemlisi bir araya gelmenin getirdiği manevi huzurun simgesi olmuştur. Bu derin ve mana yüklü buluşmalar, İslam’ın yardımlaşma ve dayanışma prensiplerini sofranın bereketiyle harmanlayarak toplumsal bağları görünmez iplerle daha da sıkılaştırmıştır. Acı ve tatlı günlerde bir araya gelen aileler, komşular ve dostlar ortak bir sofranın etrafında kenetlenerek dertleşmiş, sevinçleri ve kederleri paylaşmış, yaşanmışlıklarla dolu hikâyeleri ve kadim gelenekleri kuşaktan kuşağa aktarmanın en doğal yolunu bulmuştur. Sofranın birleştirici gücü, bireylerin kendi küçük dünyalarından sıyrılıp “biz” olma şuurunu hissettiği, aidiyet duygusunun en yoğun yaşandığı anları ifade eder. Bu bağlamda sofra, sadece bir yemek alanı olmayıp aynı zamanda toplumun kalbinin attığı, manevi değerlerin mayalandığı ve kültürel mirasın nefes aldığı canlı bir merkez olmuştur.

Sofra, sadece geçmişten gelen bir yansıma değildir; geleceğe taşınacak değerlerin de temelini oluşturur. Modern hayatın getirdiği hız ve bireyselleşme eğilimleri karşısında, sofranın çevresinde kurulan bu eşsiz bağlar, kültürel kimliğimizin korunması ve kuşaklar arası iletişimin sürdürülmesi için hayati bir rol oynamaya devam etmektedir.

Diyanet Aile Dergisi olarak bu ay penceremizi “Paylaşımın ve Bereketin Kalbi: Sofra”lara açtık. Esma Türkseven, “Modern yaşamın bireyselleştiren ve hızlı tüketime iten dayatmalarına rağmen sofralarımızı ‘Halil İbrahim sofrası’ misali birleştirici, bereketli ve şükür dolu kılmak kültürel kimliğimizi korumanın ve gelecek nesillere anlamlı bir miras bırakmanın anahtarıdır.” dedi ve kadim sofra kültürümüzü yaşatmanın gelecek nesillere bırakacağımız en değerli miras olacağının altını çizdi. Doç. Dr. Osman Güldemir, “Aile Sofrası ve Sofra Adabının Kültürel, Toplumsal Yansımaları” adlı yazısında “Aile sofralarına ehemmiyet vermek, en azından öğünlerde ekranlara değil yüzlere bakmak doz doz terapi vazifesi görüyor.” diyerek sofranın birlikteliği sağlayıcı yönüne dikkat çekti. Uzmanına Sorduk köşemizde ise Mahmut Bektaş özellikle dinimizin ve Sevgili Peygamberimiz’in örnekliğinde yemeğe ve sofra adabına ilişkin sorularımızı cevapladı. Bu ay Söyleşi konuğu olarak TDV İyilik Ödülü sahibi, Kayseri eşrafından kıymetli iş insanı Ahmet Seferoğlu’nu ağırladık.

Siz değerli okurlarımızı dopdolu içeriğimizle baş başa bırakırken Zafer Bayramı’nızı kutluyor, aziz şehitlerimizi rahmetle gazilerimizi ise minnet ve şükranla yâd ediyorum.

Keyifli okumalar.

Dr. Lamia LEVENT ABUL

DergilereAboneOlmakİçinTıklayınız