<p style="text-align: justify;">İlmin karşıtı cehalet, marifetin karşıtı inkârdır. Bu sebeple ilim kelimesi her zaman marifetin yerini tutamaz.<strong> Tasavvuf</strong>ta marifetin mukaddimesinin ilim olduğuna, ilimsiz marifetin muhal, marifetsiz ilmin vebal olduğuna inanılır. “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etmeleri için yarattım” (Zâriyat, 51/56) mealindeki ayette geçen “<strong>ibadet</strong> etsinler” ifadesini, <strong>sufiler</strong> “beni tanısınlar” şeklinde yorumlamışlardır. Çünkü ibadet, ibadet edilenin bilinmesine (marifet) bağlıdır. Bilinmeyene ibadet edilmez, dolayısıyla marifetsiz ibadetin bir anlamı yoktur. Marifetullah “Allah’ın zatı, sıfatları, fiilleri ve isimleri hakkındaki bilgi” şeklinde tanımlanmıştır. Fakat Allah’ı bu şekilde tanımak da insanın kendini tanımasına bağlıdır. Nefsini bilen kimsenin Rabb’ini bileceğini belirten hadis de bunu anlatmaktadır. <strong>Ebû Saîd el-Harrâz</strong> aynı kavramı, “Nefsini bilmeyen Rabb’ini bilemez.” şeklinde ifade etmiştir. İnsanın nefsini bilmesi Rabb’ini bilmesinin başlangıcı, Rabb’ini bilmesi nefsini bilmesinin neticesidir; yani insan nefsinin sıfatlarında arif olmadıkça Rabb’inin sıfatlarını idrak edemez.</p> <p style="text-align: justify;"><strong>SÖZÜN ÖZÜ</strong></p> <p style="text-align: justify;"><em>Hiç kimse görmek istemeyen kadar kör değildir. İbn Sina</em></p> <p style="text-align: justify;"><em>Yolumuz; ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur. Hacı Bektaş-ı Veli</em></p>