Başmakale

Gönül İnsanı Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Diyanet Aylık Dergi'nin Aralık 2023 sayısında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'yi kaleme aldı.

Abone Ol

Asırlar boyu birçok medeniyete ev sahipliği yapan Anadolu, aynı zamanda ilimlerin buluştuğu bir mekân hâline gelmiş, geçmişin maddi ve manevi mirası üzerine şekillenerek kültür hareketleri bakımından oldukça zengin bir coğrafya olmuştur. Anadolu’da yaşayan pek çok ilim ve irfan ehli, hakikate giden yolda kendilerine mahsus özellikleriyle derin izler bırakmış, bu coğrafyanın düşünce hayatına, kültürüne önemli katkılarda bulunmuş ve fikirleri, eserleri, örnek hayatlarıyla geçmişten günümüze seslerini tesirli bir şekilde duyurmuşlardır. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî de sesini yüzyılları aşarak bugüne ulaştıran o bilge insanlardan biridir.

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, XIII. yüzyıldaki haçlı ve Moğol istilaları karşısında Anadolu toplumunun içine düştüğü bunalım dönemini bütün sıkıntılarıyla bizzat yaşamış, çevresindeki insanların ıstıraplarına şahit olmuş, yaşanan acıların bütün etkilerini müşahede etmiştir. Dönemin siyasi, sosyal, dinî ve kültürel yapısını iyi bildiğinden, hiçbir ayrım yapmadan bütün mazlumları manevi bakımdan desteklemiş, iç dünyalarını keşfetmelerinin yollarını göstererek onların sıkıntılarını hafifletmek istemiştir. Böylece farklılıklar arasında yeni bir ahenk oluşturmuştur. Düşüncelerindeki birleştiriciliği ile Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Anadolu’nun çeşitli krizler sebebiyle acı çektiği bir devirde yeniden bütünleşmeye önderlik etmiş; Anadolu’ya göç eden âlimler, şairler, mutasavvıflar, sanatkârlarla birlikte Haçlı ve Moğol saldırılarına karşı büyük bir mukavemet oluşturmuştur. Onunla birlikte “Beri gel daha beri” diye seslenen bir davetin ve herkesi “tanış olmaya” çağıran bir muhabbetin sıcaklığına bürünen Anadolu, “sen bensin, ben senim” sözleriyle bütünleşen bir anlayışın, “milletlere bir gözle bakan” asil bir düşüncenin, İslam nuruyla donanan, sevgi, merhamet, hoşgörü ve barış ahlakı üzerine inşa edilen bir yükselişin merkezi olmuştur.

Devrin insanlarına güven ve huzur telkin eden Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, ilahi aşk, sevgi ve hoşgörüyü merkeze alarak İslam inancını gönüllere nakşetmeyi hedefleyen bir anlayışın öncülerindendir. O; Allah, kâinat ve insan arasındaki ilişkiye de aşk penceresinden bakmıştır. Ona göre kulluğun gıdası aşk ve sevgidir. Aşk ve sevgi hakikate ulaşmaya vesile iki kanattır. Onlar olmadan insanın hakikate yol alması, Peygamber ahlakıyla ahlaklanması mümkün değildir. Bu sebeple Mevlânâ, ilahi aşkını ve engin düşüncelerini anlatmak için şiiri bir araç olarak kullanmış; dünya hayatının sıkıntıları içinde bocalayanları dış âlemden kendi iç âlemlerine yönelmeye davet ederken sanatın etkili kollarından ustalıkla faydalanmıştır. Dünya malına iltifat etmeden ruh yumuşaklığını, iç huzuru ve manevi değerleri dikkate alarak örnek bir insan olmanın yollarını anlattığı eserlerinde, insanın, kim olduğunu ve sorumluluklarının neler olduğunu bilmesine yarayacak öğütler sunmuştur.

Mevlânâ’nın insanı merkeze alan ve günümüz insanının gönül dünyasına da hitap eden bütün öğütlerinde sevgi, hoşgörü, dostluk ve farklılıkları zenginlik görme anlayışı vardır. Başta tasavvufi düşüncenin tüm konularını kapsayan ve İslam kültürünün en önemli eserlerinden sayılan Mesnevi olmak üzere onun bütün eserleri, Allah, Kur’an, Peygamber ve insan sevgisiyle yoğrulmuştur. Gazel ve rubailerden meydana gelen ve ilahi aşkını, gönül derdini şiirin imkânlarından faydalanarak anlattığı Dîvân-ı Kebîr, kendi meclisindeki sohbetlerinden oluşan Fîhi mâ Fîh, vaazları ve konuşmalarının derlendiği Mecâlis-i Seb‘a, muhtelif kimselere yazdığı mektuplardan müteşekkil Mektubat adlı eserlerinde de ana fikir hemen hemen aynıdır. Ona göre yaratılan her şey insana varlık sebebini hatırlatan birer remizdir.

Mevlânâ, anlam zenginliği hayli yüksek olan eserlerinde, İslam düşüncesine ait kavramlar üzerinden insanın değerini ortaya koyar ve onu en güzele, merhamete, sevgiye yönlendirmeyi gaye edinir. Ve güzel ahlak ile tezyin edilmiş bir ruhun sahibi olarak insanın kanaatkâr, mütevazı, dürüst, cömert, yardımı seven, sorumluluk sahibi, çalışkan, doğru sözlü olmasını ön plana çıkarır. Mevlânâ’da insan sevgisinin coşkun olması, onun insanı varlığın özü, kâinatın kalbi olarak görmesindendir. O, kendi içinde bir âlem olan insana çeşitli anlamlar yüklerken aşk yönü ağır basan “kâmil insan” kavramını kullanır. Bilgelik, sevgi ve hoşgörü gibi değerleri kendinde toplayan kâmil insan, büyük âlemin bir yansımasıdır ve “Bir katrede gizlenmiş bir deniz, bir zerreye sığmış güneş”tir. Mevlânâ’ya göre âlemin özü ve her türlü hoşluğun madeni olan insan, şayet kendi varlığının ve cevherinin farkında değilse, bundan gafilse ona yazık olmuştur.

Fikirleriyle, eserleriyle bütün insanlığı kucaklayan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, susuz kalana su, yolunu kaybedene ışık olmuş çok yönlü bir düşünce ve gönül insanıdır. Yaratılana, onu yaratan cihetiyle değer vermesinin kaynağı ise şüphesiz ki Kur’an ve sünnettir. O, kendisinin Kur’an’ın kölesi, Hz. Peygamber’in yolunun tozu, toprağı, Allah dostu bağrı yanık bir âşık olduğunu ifade ederken bunun dışındaki herhangi bir yaklaşımdan rahatsızlık duyacağını belirtmiştir. İçinde bulunduğu toplumun sorunlarına Kur’an-ı Kerim ve hadislerin ışığında çözümler sunan Mevlânâ’nın düşünceleri, sadece yaşadığı dönemle, coğrafyayla sınırlı kalmamış, her dem tazeliğini koruyan eserleriyle epeyce geniş bir zamana ve mekâna yayılmıştır. Onun sözlerinin ve dizelerinin insanların zihin ve gönül dünyalarında açtığı pencereler, maddi olana bağımlılığın alabildiğine arttığı çağımızda da duygu ve düşünce mahzenlerini aydınlatmaya devam etmektedir.

Prof. Dr. Ali Erbaş
Diyanet İşleri Başkanı
Diyanet Aylık Dergi Aralık 2023