Vakitsiz Ezan

Abone Ol

Önceki yazı>>>

Terzi: “Senin, Halife Mu’tasım ile benim ilişkim hakkında malumatın var mı?”

Adam: “Hayır” Öyle ise dinle:

30 yıldır bu mescidin minaresinde ezan okurum, kazancım ve gelirim terziliktendir. Bütün ömrüm boyunca halkın hoşuna gitmeyecek bir davranışta bulunmadım. Bu mahallede ordu kumandanı bir Emir’in sarayı var. Fakat bir gün ikindi namazını kıldım ve mescitten çıkarak dükkânıma gelirken bu Emir’in körkütük sarhoş olduğunu, elini genç bir kadının çarşafına atmış ve onu zorla çekerek götürdüğünü gördüm.

Kadın: “Ey Müslümanlar! Benim imdadıma yetişin, ben, filanın kızı, falanın karısı, falanca yerde oturuyorum, herkes benim iffet ve doğruluğumu bilir. Bu Emir beni zorla kaçırıyor, fesat çıkarması için beni büyük günaha götürüyor. Kocam evimden bir gece ayrılırsam beni boşayacağına yemin etmiştir. Şimdi ise hem Allah’ın emrinden hem de kocamdan ayrılıyorum.”

Bu Emir’in zengin ve büyük 5000 atlı askeri vardı. Kadın hüngür hüngür ağladığı halde kimse bir şey yapamıyordu. Ben ise sadece bağırıp feryat ettim. Fakat hiç faydası olmadı. Emir kadını sarayına götürdü. İnancımdan dolayı sabırsız ve huzursuz oldum. Birkaç ihtiyarla bir o kadar dilenciyi yanıma alarak Emir’in kapısına götürdüm. Emir’in ismini anarak: “Bağdat şehrinde halifenin başı ucunda zorla bir Müslüman kadını tutup, evlerine götürüyorlar ve ona kötülük yapıyorlar. Ya kadını şimdi bırakırsınız yahut Emir’ül Müminin Mu’tasım’ın sarayına gider zulüm edildiğini anlatırız” diye bağırıyorduk.

Emir dışarı çıkıp bizi zincire vurmalarını emretti. Hepsini zincire bağlayarak dövdüler, bazısının kafasını, bazısının ellerini, ayaklarını kırdılar. Durumu görünce kaçtım. Akşam namazı vakti girdiğinden gidecek yer kalmamıştı. Akşam ve yatsı namazını kıldıktan sonra evime gittim. Yatak elbisemi giyip uzandımsa da uyku tutmadı. Gece yarısı olduğu halde ben hala olayı düşünüyordum. Eğer o adam bu kadın ile zinayı aklına koymuşsa iş olmuştur. Kocası da kadını boşayacaktır. Fakat şarap içenlerin uyuyamadıklarını ve gecenin neresinde olduklarını bilemeyeceklerini duymuştum. Tedbir olarak gidip ezan okuyayım, Emir de sabah olduğunu zannetsin, ola ki elini kadına sürmeden sarayından yolcu etsin. Ben de hemen minareden inip kadını evine götüreyim, o suçsuz kadın da kocasından boşanmasın dedim.

Sonra aynı şekilde yaptım. Minareye çıkıp ezanı okudum. Emir’ül Müminin Mu’tasım’ın uyanık olduğunu nereden bilirim! Benim ezanımı duyunca çok öfkelenerek: “Gece yarısı ezan okuyan kişi müfsittir, ezanı duyup da sabah oldu sanarak sokağa çıkan kişiyi bekçi yakalarsa eziyet eder.” Hemen mecliste bulunan birine: “Bu müezzine iyi bir ders verelim ki bundan sonra da hiçbir müezzin vakitsiz ezan okumasın. Gidin getirin.”

Saray görevlisinin (hacibinin) meşale elinde geldiğini, mescit kapısında kadının çıkmasını beklerken gördüm.

Hacib: “Sakın vakitsiz ezan okuyan sen olmayasın?”

Terzi: “Bendim, fakat beni bir edepsizlik vakitsiz ezan okumaya sevk etti” dedim.

Hacib: “O terbiyesiz kimdir?

Terzi: “O, halifeden korkmayan kişidir”

Hacib: “Kim de halifeden korkmayan yürek var?”

Terzi: “Bu öyle bir durum ki ancak Emir’ül Müminine söylenebilir.

Hacib: “Bismillah yürü gidelim.”

Hilafet sarayın kapısına gelince saray görevlisi durumu bir hizmetkâra anlattı. Hizmetçi saraya girdi ve Mu’tasım’a durumu anlattı. Mu’tasım beni içeri almalarını emretti. Sonra Mu’tasım, niçin vakitsiz ezan okuduğumu sordu. Başımdan geçenleri ve niyetimi arz ettim. Çok öfkelendi, aynı hizmetkâra saray görevlisinin kendi adamlarıyla hemen filanca saraya giderek Emir’i tutuklamalarını ve yolu kesilen kadını bu gece iki mutemet adamla kocasına göndermelerini, kocasına da Mu’tasım sana karının hiç günahı olmadığını, ona eskisinden daha iyi bakmasını emrediyor demelerini, Emir’i de acele huzuruna getirmelerini emretti. Görevli hemen gitti. Aynı saatte Emir’i huzura getirdi.

Halife Mutasım: “Ey iyiliksiz, benden ne himmetsizlik veya bir Müslüman hakkında ne zulüm yaptığımı, devrimde hangi Müslüman’a eziyet ulaştığını gördün? Nasıl helal olmayan bir işe cesaret edebilirsin? Müslümanlar için Rum Kayser’i ile 6 sene savaşıp, bütün Rum illerini harap eden ben değil miyim? İstanbul’un 12 kapısını sökmedim mi? Yakmadım mı? Orada Müslümanlar için mescit yapmadım mı? Esir Müslümanları onların elinden kurtarıp geri dönmedim mi? Bugün elhamdülillah benim adaletimle kurtla kuzu aynı dereden su içmiyorlar mı? Bugün senin Bağdat’ta, benim başucumda fukaraların ve Müslümanların kadınları ile zina ederek onları fahişe yapmanın yeri var mıdır?”

Emir’i bir çuvala koyarak ağzını bağlamalarını ve sağlam iki değnek getirmelerini, sonra da iki kuvvetli adamın biri bir tarafta, diğeri öbür tarafta yerlerini alıp, bütün kemikleri kırılıncaya kadar Emir’i dövmelerini, sonra da Dicle nehrine atmalarını emretti.

Daha sonra Halife bana dönerek: “Ey şeyh Allah’tan korkmayan benden de korkmaz. Allah’tan korkan için bir şey yapmak gerekmez. Fakat bunun gibi, yapılmaması gerekeni yapan cezasını bulur. Bundan sonra birinin diğerine zulmettiğini veya haksız ve haram olan fiilleri işlediğini, kanun ve şeriat harici işler yaptığını görürsen aynı şekilde vakitsiz ezan okumanı sana emrediyorum. Ben senin zamansız ezanını duyunca hemen seni çağırıp, o haram işin sahibini anlayıp, kendi oğlum veya kardeşim bile olsa bu köpeği cezalandırdığım şekilde cezalandıracağım.”

Halife beni şereflendirdikten sonra gönderdi. Bu olayı halifenin bütün askeri bilmektedir. Bu emir senin altınlarını benim sözümün etkisi ile iade etmedi. Halife Mu’tasım’ın ceza ve korkusu sebebiyle verdi. Eğer kusur etseydi hemen vakitsiz ezan okurdum. O da daha önceki Emir’in akıbetine uğrardı.

ADALET: Herkese her zaman lazımdır. Adalet insanlığın ortak değeridir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.): “Bu dünyada Allah rızası için adaletle iş görenler, kıyamet gününde cennette incilerden yapılmış minberler üzerinde bulunurlar.”

YORUM:  

Hedefine ulaşmak için her türlü hileye; doğru ve güvenilir gözükmek için yalan dolana başvuran baskıcı ve zorba bir idareci, (Emir-İdareci)

İyi niyetli vatandaş bütün çabalarına rağmen sonuç alamayınca işi Allah’a havale ettiğinde, Allah’ın derviş bir kuluyla yardım etmesi, (Derviş)

Güvenilir, mutemet, her şeyi Allah rızası için yapmaya çalışan güngörmüş zat, (Terzi)

Adalete müdahale eden değil, adaletle hükmeden, güvenilen bir Başbakan/Cumhurbaşkanı, (Mutasım)

İdareciler, Müslüman’ın dinini kültür ve milletini kuvvetlendirmeli ve yüceltmelidir.   İdareciler, haksızlık yapmak bir yana haksızlığa uğrayanların hakkını korumalıdır.

Vatandaş kendisini idare edenlerden kuşku duymamalı. Can, mal, ırz-namus konusunda kaygıya düşmemeli. İdareci topluma bu güveni vermelidir.

Küçük ve büyüklüğüne göre hemen her yerleşim yerinde “vakitsiz ezan” okuyan insan veya insanlar olmalıdır. Tıpkı ihtiyar terzinin yaptığı gibi yapılan, iyiliklere “motor” yanlış ve kötülüklere “fren” olalım.

Önceki yazı>>>

-