<p style="text-align: justify;">İslâm tarihinde, dinî ilimlerde ileri seviyeye erişmiş pek çok âlime hanım vardır. Bunlardan birisi, Fâtıma binti Alâeddin’dir. Meşhur Hanefî fakihi Alâeddin es-Semerkandî’nin kızı olan Fatıma, yaklaşık olarak 1120 yılında Semerkand’da doğdu. İlk fıkıh bilgisini babasından aldı bu alanda ilerledi.</p> <p style="text-align: justify;">Aynı zamanda hadis ilmi ve hüsn-i hat sanatında da dersler aldı.</p> <p style="text-align: justify;">Alâeddin es-Semerkandî, fakih kızını talebesi Kâsânî ile evlendirdi. Kâsânî, hocasının Tuhfetü’l-fukahâ adlı eserine Bedâiu’s-sanâî adıyla bir şerh yazmıştı. Bundan dolayı “Semerkandî’nin eserini şerhetti ve kızıyla evlendi” sözü meşhur olmuştur.</p> <p style="text-align: justify;">Evlilikten sonra baba-kız-damat tabii bir fetva heyeti oluşturdu. Sonradan Halep’e yerleşen Kâsânî-Fâtıma çifti, Halep Atabeği Nûreddin Zengî’den büyük itibar gördü. Nûreddin Zengî, bazı önemli işlerinde bizzat Fatıma ile istişare ederdi. Eşi Kâsânî de tereddüde düştüğü fıkhî meselelerde kendisinin görüşüne başvururdu.</p> <p style="text-align: justify;">Halep’te vefat eden âlim karı- koca, yan yana defnedildi. Halk arasında bu iki kabir “karı kocanın mezarı” (kabrü’l-mer’e ve zevcihâ) diye bilinir.</p> <p style="text-align: justify;"><strong>SÖZÜN ÖZÜ</strong></p> <p style="text-align: justify;"><em>Mü’min, neşesi yüzünde ve üzüntüsü kalbinde, göğsü en geniş, nefsi en hakir olandır. Büyüklenmeyi hoş karşılamaz; şöhretten nefret eder. Üzüntüsü uzun, endişesi uzak, suskunluğu çok, vakti doludur. Çok şükreden, çok sabredendir.</em></p> <p style="text-align: justify;"><em>Hz. Ali (r.a.)</em></p>