Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Huriye Martı, Ankara İl Müftülüğünce düzenlenen programda "Değişen Dünyada Müslüman Kadın İmajı" konulu bir konferans verdi.
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Martı, "Bütün değerlerin unutulduğu, bazı konuların ve meselelerin çok çabuk gündeme gelip yine çok çabuk gündemden düştüğü, hiçbir şeyin sabit kalmadığı, ahlaki önceliklerin ve insani edinimlerin göz ardı edildiği, akışkan bir hale gelmiş bir dönem yaşıyoruz. Biz, birtakım sabiteleri, ilkeleri ve asla değişmeyen idealleri olan Müslümanlar olarak nasıl bir Müslüman kadın hayal edeceğimizi düşünmek zorundayız." dedi.
- Kadın hayatın her döneminde üreten bir varlıktır
Kadının konumu ve hakları konusunda yapılan tartışmaları hatırlatarak Müslüman kadının yerinin nerede ve nasıl tanımlanacağına dair tartışmaların da olduğuna işaret eden Martı, “Kadının kamusal alanda yani toplumun ortak yaşam alanı içinde daha fazla yer alıp görünür olması, bilhassa endüstri devriminden sonra üretim faaliyetlerine daha fazla katılması ve ekonomik sistemde var olması bu tartışmaların önünü açtı. Aslında kadın bizim geleneğimizde de evde, tarlada, bağda, bahçede, halı tezgahının başında iş gücünün bir parçasıdır. Kadın hayatın her döneminde üreten bir varlıktır. Bununla birlikte modern zamanda kadın daha fazla kamu alanında var olmaya, öğretmen, doktor, mühendis, yazar, sporcu olarak görünmeye başladı. Bu durumda Müslüman kadın nerede duracak ve nasıl temsil edilecek tartışması da gündeme geldi.” diye konuştu.
Prof. Dr. Martı, bu tartışmanın bir ucunda kadına yönelik; “Senin yerin evin, aile sana emanet, dışarı çıkamazsın. Eşine destek olmalı, evlat büyütmelisin. Menzili terk edersen aile de yıkıma uğrar.” söylemi yer alırken diğer ucunda “Yıllarca seni eve hapsettiler. Nefes alamadın. Yeteneğini kullanamadın. Hayatın mahvoldu.” söyleminin yer aldığını söyledi.
Müslüman kadının bu iki uç görüş arasında dengeli, mutedil, ilkelerini koruyan ve değerlerine sahip çıkan akıllıca çözümler üretmeye çalıştığının altını çizen Martı, şunları kaydetti:
"Bu ikilemin oluşturduğu gereksiz baskı yüzünden son elli yıldır kadınlarımızda ciddi bir yıpranma yaşanıyor. Bu dayatma Müslüman aile modelimizi zorladı. Erkeklerimiz de bocaladı ve bunaldı. Bir taraftan hanımının bilgisini, tecrübesini, toplum içinde iyi insanlar yetiştirme kapasitesini gördüğü için ‘asla kapıdan çıkamazsın’ demenin kadına zulüm olduğunun farkına varan fakat diğer taraftan ailesinde gördüğü geleneksel kadın modelini eşinden de bekleyen erkekler ikileme düştü. Dolayısıyla bu ikilem onları da yordu. Aile içindeki dengeler yeniden kurulurken Müslüman kadın imajı da yeniden üretildi. Biz bu yaşadığımız süreçte hem kamusal alanda yer alıp inanan ve iyi işler yapan hem de İslam’ın çizgisini çiğnemeyen Müslüman kadınlar olarak var olmaya çalıştık."
Martı, ailenin erkek ve kadının her ikisi tarafından sahiplenilmesi ve emek verilmesi gereken bir alan olduğuna dikkati çekerek, günümüzde artan aile sorunlarını, kadının çalışma hayatına katılımına bağlamanın insafsızlık olacağını belirtti.
"Ailenin bütün sorumluluğunu, çocukların eğitimini, evin düzenini, akraba ve komşularla ilişkilerin sağlıklı yürütülmesini kadına terk edip ‘bu ev sana emanet’ diyerek kenara çekilmek doğrusu çok konforlu.” Değerlendirmesinde bulunan Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Martı, “Ailemiz çok kıymetli, onu da kadınlarımız korusun demek kolaycı bir yaklaşım ve Peygamberimizin hayat modeline de uymuyor. O halde kadın da erkek de ailesini ihmal edemez ve kendi özel uğraşıları pahasına ailesini harcayamaz. Herkes ailesini öncelemek ve sorumluluğu adaletli biçimde paylaşmak durumundadır." ifadelerine yer verdi.
"Kadınlar ve erkekler birbirinin velisidir.” mealindeki ayeti kerimeye vurgu yapan Martı, “Hem kadın hem de erkek kendi hakkını savunduğu kadar karşı tarafın hakkını da korumayı bilmelidir. Kur’an, Mümin kadınları ve erkekleri birbirinin velisi olarak tanımlıyor. Veli; temsil eden, dost olan, destekleyen, bir kimsenin menfaatlerini o yokken de koruyan demektir. Sadece mümin erkekler mümin kadınların velisidir demiyor. Her ikisi de birbirinin velisidir diyor. O halde karşıtlık üreten, çatışan, güç yarışına giren bir üslup Müslüman kadını güçlü kılmıyor. Yan yana daha güçlü olacakken birbiriyle uğraşarak enerjilerini yanlış yerde kullanmış oluyorlar." şeklinde konuştu.
Kadınların kamusal alanda dar bir alana mahkum edilmek yerine kamusal ve sosyal hayatın Müslüman kadının varlığına uygun hale getirilmesi gerektiğini belirten Martı, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bugünün Müslüman kadınını, geçmişle kıyaslayıp küçük görmekle, suçlamakla bir yere varamayız. Tıpkı Peygamberimizin kendi zamanında yaşayan kadınlara değer verdiği, güvendiği, iman ve bilinç aşıladığı gibi bizim de bugünün kadınına İslam’ın sabitelerini anlatmamız, değişmeyen değerlerimizi aşılamamız ve kamusal alanı bu değerlerle inşa etmemiz gerekir. Bir Müslümanın asla vazgeçemediği sabiteler nedir? Müslüman kadınların bunları öğrenmesini sağlamalıyız. Haram da helal de bellidir, sınırları esneterek Müslüman kadını rahatlatma iddialarına karşı uyanık olmalıyız. Ama bu çağın ve bu coğrafyanın gerçeklerini de dikkate alarak çözüm üretmekle, değişkenleri değerlendirmekle, kadının iyilik üretmesi için hayatını kolaylaştırmakla da mükellefiz."
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Martı, sözlerini şöyle tamamladı:
"Müslüman kadının bugünün dünyasında, İslam düşmanlığının had safhaya vardığı böylesine çetin bir hayatta var olma çabası cihattır. Bugün bütün değerler yok sayılarak, insanı sınırsız özgürleştirme adına bütün kutsallar çiğnenerek bir dünya düzeni kurulurken, Müslüman kadının onuru, iffeti ve ilkeli duruşuyla hayata sahip çıkması cihattır."