Din İstismarı

Abone Ol

15 Temmuz un sene-i devriyesinde o gece şehit olan kardeşlerimiz başta olmak üzere bütün şühedayı rahmet anıyoruz. Bu kalkışmanın sonrasında konunun tahlili ve topluma olan zararları üzerinde yapılan çalışmaların başında din istismarı kavramı gelmektedir.

Dini duygu ve düşünce her toplum için önemlidir. Din duygusu fıtri olduğu için sağlam ve kaynaklara dayalı bir dindarlık oluşmaz ise bu durum her zaman art niyetli insanlar tarafından kullanılmaya müsaittir. Tarihte bunun örnekleri yaşanmıştır. Yakın tarihte de en acı örneğini ise 15 Temmuz 2016 yılında yaşadık.

İstismar kavramını sözlükler şöyle izah eder:

Birinin iyi niyetini kötüye kullanma ve sömürme. Her insan yaratılışı gereği heyecanı, duyguları, arzuları, hedefleri ve kutsala dair inanışları vardır. Bu itibarla her Müslüman için Allah, peygamber, kur’an, ibadet, cami, sadaka ve yardımlaşma gibi bizi kuşatan temel kavramlarımız vardır. Asr-ı Saadet'ten günümüze tarihin değişik dönemlerinde içerden veya dışardan yapılan çalışmalar neticesinde başta akide konusunda olmak üzere değişik anlayışlar bunun neticesinde fırkalar, mezhepler ve anlayışlar ortaya çıkmıştır. Bazen insanların bilgisizliği veya duygusallığından istifade etmek isteyenler, menkıbeler veya dikkat çekici abartılı cümle ve tasvirler ile insanları etkilemişler ve istismar etmişlerdir. Bu hususun en sıkıntılı yönlerinden birisi de bir faninin günahsız veya hatasız kabul edilmesidir. Bu kişinin adı ve dünyevi vasıflarla ne olarak ifade edilirse edilsin çok sıkıntılı bir anlayıştır.   

Özellikle bilgi noksanlığından kaynaklanan sebepler başta olmak üzere büyük kitleleri değişik amaçlarla etkisi altına alan kişi veya yapılar tarihin değişik dönemlerinde ortaya çıkmıştır. Bunlara karşı her dönemde yetkin alimler, karşı tavır koymuş, ilmi usullerle yanlışları ifade ederek toplumu uyarmışlardır. Bunun tarihteki örneklerinden birisi nizamiye medreseleri ve İmam-ı Gazali’dir.

Başkanlığımız Din İşleri Yüksek Kurulu'nun fetva konsepti, kurulduğu günden bu tarafa incelendiğinde görülecek ki, kaynaklara dayalı fetvalar verilmiştir. Bazen toplumda tartışılan en zor konularda bile görüşlerini ifade etmiştir. Bu itibarla toplumun beklentilerine karşılık vermiştir. Bu hem kuruma olan ihtiyacı ortaya çıkarmış ama aynı zamanda din güvenliği açısından fetva kurumunun ne kadar önemli olduğu ortaya bir kez daha çıkmıştır. Çünkü fetva sadece kuru bir bilgi üretimi değil, nasslar ışığında toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktır ve Başkanlığımız özelde de Kurulumuz bu görevini aynı şekilde sürdürmektedir.

15 Temmuz da yaşadığımız savrulmanın bir başka versiyonunu tekrar yaşamamak için neler yapmalıyız?

Din elbette kimsenin tek elinde değildir. Ancak dindarlık özellikle Kur’an ve sünnetten yararlanmak ve hüküm çıkarmak da sadece meal okumakla veya bir hadis metnine ulaşmakla elde edilecek bir husus değildir.

Bu itibarla dikkat edilmesi gereken hususları şöyle sıralamak mümkündür;

Öncelikle akidenin sağlamlığı önemlidir. Nesefi’nin (ö. 537/1142) Aḳāʾidü’n-Nesefî adlı eserindeki giriş cümlesi bu açıdan çok önemlidir. "Hakâikü’l-eşyâi sâbitetün"

Kişileri mutlak hakikat yerine koyamayız. Peygamberler haricinde hiç kimse masum değildir. İslam dünyasında şiaya ait olan masumiyet anlayışı seslendirilmese bile değişik şekillerde farklı meşreplerde de hayata konmaktadır.

Dindarlığın kaynağı kur’an ve onun tefsiri ve uygulaması olarak kabul ettiğimiz sünnettir. Kur’an ve sünneti değerlendirmek ise sıralı bir bilgi faaliyetidir.

Temel İslam ilimlerinin usul ve yöntemlerini bir kenara bırakarak yapılacak çalışmalar hem ilmi değil, hem de din güvenliği açısından çok sakıncalıdır.

Her konuda olduğu gibi İslami ilimlerde de bilginin güncellenmesi önemlidir. Bunu ifade ederken elbette sabitelerimizin korunması gerektiğini ifade etmeliyiz. Ama içtihat gerektiren hususlarda elimize aldığımız ve bundan beş asır önce kaleme alınmış bir eseri günümüzde uygulanmasını istemek ne kadar ilmi bir yöntemdir?

Asıl olan din kardeşliğidir, mezhep veya meşreb birlikteliği ikinci konudur. Ve bu anlayış gündelik hayatımıza yansımalıdır.

Peygamberlere ve meleklere iman gibi temel konuların sağlam bilgi ve alt yapı ile donatılması çok önemlidir. Mesela: Cebrail peygamberden başkasına vahiy getirmez ve peygamberler kişilere hizmet etmez.

Hz. Peygamberin (s.a.s.) kendi hayatında sahabe soru sormuş ve bazen de itiraz etmiş, yani nedenini sormuştur. Bu kabul etmeme anlamında değildir, örn: Hudeybiye anlaşmasının sonrasında yaşananlar önemlidir.

Tek şahıs ve tek kaynaklı okumalar tarih boyunca hep sıkıntılı olmuştur,

Rüya veya ilham bilgi kaynağı değildir,

Helal ve haram dengesini hiç kimse kendi nefsi / indi görüşleri ile değiştiremez. Bu konuda dinin öğrettiği ve çerçevesini çizdiği “ızdırar” hali yani dinde zor durumda kalma hali esas alınır,

Bilginin güncellenmesi konusu önemli bir problemdir. Bizim için geçmiş alimlere saygı elbette önemlidir.

Dini kavramlar ters yüz edilerek dindarlık olmaz, örneğin Sıla-ı rahim hiçbir hal ve şartta terk edilemez, yine haram ve helal kavramı dünyalık nimetler, makamlar ve değerler için değiştirilemez, Gerekçesi ne olursa olsun insanların hakkını gasp etmek olan sınav sorularını çalmak için hazırlanan hiçbir mazeretin geçerliliği yoktur.

Dinin özünde gizem, uçma-kaçma, egzotik haz vb işler yoktur,

Şefaat gibi kavramlar, dini hayatı hafife almamızı sağlamamalı, şu kadar şunu yaparsa veya şu şeyhe bağlanırsa şu olur gibi değerlendirmelerin ilmi bir dayanağı yoktur.    

Dinin öğretilerinde açıklık / şeffaflık vardır: Hz. Peygamberin (s.a.s.) mübarek hayatı ortadadır. Ama fetö özelinde olan yapılanmalarda yapılanma içi gizlilik ve komin yapı en belirgin özelliklerindendir,

Din, dünyevi tedbirleri almamızı emreder, Hz. Peygamberin (s.a.s.) hayatında bu konu merkezdir. Savaşa çıkarken zırhını giyen, askerini savaş için plan yapıp mevzi alan peygamberin ümmetiyiz.

Başkanlığımızca Hazırlanan "Fetö Din İstismarının Arkasına Gizlenen Terör Örgütü" adlı çalışmada Temel İstismar Yol Veya Yöntemleri şöyle özetlenmiştir.

Allah’ın (c.c.) ismi ve sıfatları: Allah peygamberler haricinde kimseye vahiy göndermez. Kur’an ve ayetlerini tahrif etmek: örn. Hz. Meryem’e gelen ruh (Meryem,17) bütün temel kaynaklarda Cebrail (a.s.) olarak geçmekte ama, tahrif edilmiştir. Hz. Peygamberi (s.a.s.) ve hadisleri istismar etme: geceleyin gezmesi, programa gelmesi vb. Sahabenin hayat hikâyelerinin istismar edilmesi. İbadetleri tahrif ve istismar etme: namaz, kurban, Hz. Peygambere (s.a.s.) kurban kesme… gibi. Dini kavramların istismarı: İmam, cemaat. Dua ve bedduanın istismarı. Gençlerin istismarı: aile bağlarını koparacak kadar.

Allah’ın dünyada görülebileceği iddiası. Hz. Peygamberle (s.a.s.) sürekli irtibat halinde olduğu iddiası. Melekler ve cinlerle görüşme iddiası.

Geçmişte yaşayan islam büyükleri ile görüşme iddiası. Gaybdan haber verme iddiası ve rüyalardan oluşan sahte haberler.

SONUÇ:

Selaları susturan darbelerden, darbeleri susturan sela ve ezanlar ile bir kez daha görülmüştür ki, Başkanlığımız ülkemiz ve islam alemi için hayati bir kurumdur. Kurumumuz ile birlikte imam hatip liseleri ve ilahiyat fakültelerinin varlığı din güvenliği ve sahih din bilgisi açısından çok önemlidir. Elbette bu okulların imkanlarını daha yerlere taşımak ve akademik açıdan cazibe merkezi haline getirmek toplum olarak hepimizin sorumluluğundadır. Duamız odur ki, Rabbim bir daha böyle felaketlerle karşılaştırmasın ve gerekli tedbirleri almayı bize nasip eylesin.