Meşhur hikayedir; teknolojinin buzdolabını ve derin dondurucuları icat edecek kadar gelişmediği zamanlarda, dağların yükseklerinden buza dönüşen kar parçaları kesilir ve pazarlarda satılırmış. Sıcak bir yaz günü Bağdat Çarşısında bir adam dağlardan getirdiği karları satmaya çalışır. Ne var ki pek satış yapamaz ve kar parçaları da öğle sıcağında erimeye başlar. Geçimini bu yolla temin etmeye çalışan şahıs; “sermayesi eriyip giden bu adama acıyın, merhamet edin, bu fakirden buz alan yok mu?” diye canhıraş bağırmaya başlar. O sırada öğrencileriyle oradan geçmekte olan bir büyük âlim, buzlarını satmaya çalışan adamın feryadını duyunca, olduğu yere çöker, başını ellerinin arasına alarak düşünmeye başlar. Bu durum karşısından telaşlanarak ne olduğunu soran öğrencilerine büyük âlim şöyle der; “Buzlarını satmaya çalışan adamın sözlerine dikkat edin. Eriyip giden sadece buzlar değil zaman eriyor ve ömrümüz tükeniyor. Yaz sıcağının buzları erittiği gibi zaman da hayatımızı tüketiyor. Adamın buzları için endişelendiği gibi zamanın akıp gitmesine endişe etmeyen ziyandadır.”

Hazin bir gerçekliktir. Çoğu insan en büyük aldanışını ve pişmanlığını en büyük sermayesi ve imkânı olan zaman nime- tini ve vaktin önemini idrak hususunda yaşamaktadır. Zaman ve mekânla sınırlı bir varlık olarak insanın en büyük farkındalığı ve en yüksek şuuru ise vaktin kıymetini ve ehemmiyetini bilmek konusunda ortaya çıkacaktır.

Hayaller, ödevler, beklentiler, acılar, hüzünler, hasretler, bekleyişler, çabalar, koşuşturmalar, okullar, sınavlar, günahlar, pişmanlıklar… Hepsinin ortak paydası, bütün eylemlerin anası ve her şeyi kucaklayan atmosfer zamandır. Ve zamanı gerçek boyutuyla tefekkür ve takdir etmek, varoluşu, gayeyi ve hayatı idrak etmektir. Nitekim elmaslar, yakutlar, altınlar, mücevherler “zaman”la satın alınabilir ama zamanı satın alabilecek, geçen anı geriye getirebilecek hiçbir güç, kuvvet ve değer yoktur.

Zamanı idrak etmek, yaşı kemale ermiş bir ihtiyarın, dakikalar içinde bir şerit gibi gözlerinin önünden geçip giden yıllara derin bir ah çekişinin kelimelere sığmayacak mesajında saklı hakikati anlamaktır.

Zamana Yemin Eden Ayetler

Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet-i kerimede farklı boyutla- rıyla zamana yemin edilmektedir. Özellikle tevhid inancının, mümin şuurunun, hakikat bilincinin ve ahlaka dayalı bir tavrın inşa edildiği Mekke döneminde nazil olan ayetler içinde za- mana yemin içeren ifadelerin varlığı, insanı bu konuda büyük bir dikkate ve tefekküre davet etmektedir. Söz konusu ayetler çok çarpıcı şekilde zamanın önemine dikkat çektiği gibi, za- manın ortaya koyduğu hakikatlere de açıkça işaret etmekte- dir. Ayrıca yemin ile başlayan ayetlerin hikmetlerinden biri de, Allah katında çok kıymetli, insanların hassas ve dikkatli olmaları istenen konulardan bahsediyor oluşudur. Özellikle vahyin ilk yıllarında nazil olan ve zamana yemin eden ayetler, ilk inananların cahiliye zihniyetini terk ederek hakikat şuurunu kazanmaları açısından içinde yaşadıkları anın, akıllarına ve gö- nüllerine etki eden açık bir ibret ve tefekkür nesnesi olduğunu onlara hatırlatmaktadır.

Aydınlandığında sabaha1, şafağa2, kuşluk vaktine3, tan yerinin ağarmasına4, güneşi açıp ortaya çıkaran gündüze5, açılıp aydınlandığı zaman gündüze6 yemin eden ayetler apaçık zamanın kıymetine vurgu yapmakta, âdeta günün başlangıcını ve en verimli bölümünü nasıl geçirdiğimizi muhasebeye davet etmektedir. Aynı şekilde söz konusu ayetler sabır ve azimle inancını yaşamaya çalışan ve İslam’ı tebliğ için gayret eden müminlere geleceğin daha aydınlık olacağı müjdesini de vermektedir. Gün- düzün aydınlığına yemin eden ayetler aydınlık bir gelecek için gündüzün çok büyük bir fırsat oluşuna da işaret etmektedir.

Akşam vaktine yemin eden ayetler, biten bir günün hesabı- na, götürdüklerine ve kazanımlarına dikkatimizi çekmektedir. Çekilip gittiğinde7, karanlık çöktüğünde8, yöneldiğinde geceye9 ve içinde topladıklarına10, on geceye11, geçip giden geceye12, güneşi örten geceye13 yemin ile başlayan ayetler aynı zamanda birçok çalışma, ibadet ve tefekkür için en uygun ve tenha zaman olan gecelerin nasıl değerlendirildiğini gözden geçirmeye davet etmektedir.

Duygu, düşünce, tavır ve eylem boyutuyla hayatın tamamına dair acı bir hüsran ve büyük bir kurtuluşu aynı anda ifade eden Asr Suresi mutlak manada zamana yemin ile başlamaktadır. İnsanın hüsrana düçar olmasında da, kurtuluşa ermesinde de zamana karşı tutumunun hayati bir boyutu olduğunu ortaya koymaktadır. Aynı şekilde zamanı en güzel şekilde ihya etmenin, sağlam bir iman, salih amel, hakkı ve sabrı tavsiye olmak üzere dört temel unsurunu ortaya koymaktadır. İmanı öteleyen, güzel ve hayırlı işleri ihmal eden, hakkı ve sabrı yaşamayı ve tavsiye etmeyi hayatın merkezi yapmadan geçen her anın ziyan ve hüsran olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Farklı boyutlarıyla zamana yemin eden ayetler bir başka açıdan zamanın şahitliğine de dikkat çekmektedir. Gecenin zifiri karanlığı da, gündüzün en parlak aydınlığı da, sabahın seher vakti de, akşamın zeval vakti de Rahman’ın varlığının delili olmanın yanında bütün duygu ve davranışlarıyla insanın en büyük şahididir. Hiçbir söz ya da eylemi zamanın şahitliğinden gizlemek mümkün değildir. Bu hem yaşanan dünyada, hem de ahirette kişi hayatıyla yüzleştiğinde görülecek bir şahitliktir.

Kur’an-ı Kerim’de, pek çok ayette “sene, yaz, kış, gece gündüz, an, sabah, akşam, dehr, karn” gibi ifadelerle zamana dikkat çekilmektedir. Zamana dair ayetlerin yerine ve bağlamı- na bakıldığında, yaratana, yaratılışa, hakka, hakikate, kulluğa, hayatın gayesine yönelik çarpıcı mesajların varlığı açık olmakla beraber, bizzat vaktin ehemmiyetinin ifade edildiği de görül- mektedir.

Kur’an-ı Kerim’de zamanın en büyük nimet olduğu açıkça ifade edilmektedir. Nitekim gecesi ve gündüzüyle bütün zamanın insana bahşedildiğini bildiren şu ayetler müminlere bu konuda yüksek bir bilinç kazandırmak içindir:

O, âdetleri üzere hareket eden güneşi ve ayı sizin hizmetinize sunan, geceyi ve gündüzü sizin emrinize verendir.14 O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da O’nun emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz bunlarda ak

lını kullanan bir millet için ibretler varr.15 “Gece ve gündüzde barınan her şey O’nundur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.16 Bu ve benzeri ayetler, gece ve gündüzün yani bütün zamanın insanın emrine ve hizmetine verildiğini açıkça beyan etmekte- dir. İnsan bu nimeti ve imkânı iyi değerlendirdiğinde zaman onun iyiliğine ve huzuruna hizmet edecektir.

Zamana Kayıtsız Hiçbir Başarı Yoktur  DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ>>>