İnsan “ins” kelimesinden türemiştir. Ayrıca "unutmak" manasına gelen ‘nesyden’, ‘insiyân’dan geldiği de söylenmektedir. Unutkanlıktan olacak ki, ilk insandan bu yana bütün insanlar, unutarak veya kandırılarak sürekli hata yapmıştır/yapmaktadır. Yapılan bu hatalara çoğu zaman inat edilip devam edilmiş bazen de yapılan kabahatten dolayı tövbe edilmiştir. Tövbe nasıl insani bir erdemse, hata da gene insani bir durumdur.

İşlenen hata/günah insanlar tarafından yapılırsa buna günah, Allah’ın seçkin ve mümeyyiz kulları yani peygamberler tarafından yapılırsa buna da zelle denir. İkisi arasındaki en bariz fark, zelle irtikâp eden peygamberler bilerek ve kasten o fiili işlemezken veya işledikleri zelleden dolayı hemencecik tövbe ederken; günah işleyen insanlar çoğu zaman o fili kasten işleyip tövbe dahi etmedikleri bilinmektedir.

Çok değer verdiğim, çok istifade ettiğim muhterem Hayrettin Karaman hocam çıktığından beri köşe yazarlığı yaptığı Yeni Şafak Gazetesindeki veda yazısında kullandığı “Allah’ın memurları” tabiri çok hoşuma gitti. Beğendiğim bu kelimeyi bir kaç konferansımda özellikle kullandım.

HZ. YUNUS A.S.

‘Hiçbir kula; “Yunus bin Mettâ’dan daha hayırlıyım” demek yakışmaz!’(a)

Hayrettin hocamın o yazısından anladığıma göre bizim gibi peygamber varisi insanların ölünceye kadar resmi vazifesini sonlandırsa da asli görevini terk etmesi, o vazifeden ayrılması mümkün değildir. Kim ki bunu terk ederse sıkıntıya düşeceği muhakkaktır.

Bu konuyu izah ederken Hz. Yunus (as)’dan bahsetmemek mümkün değil. Malum Hz. Yunus (as), peygamber olarak geldiği Asurluların egemen olduğu bugünkü Musul, geçmişteki ismiyle Ninova bölgesidir. Rivayetlere göre Yunus (as) otuz üç yıl peygamberlik yaptı. Peygamberliği müddetince inanan insanların sayısı üç civarındaydı. Bu duruma çok üzülen Allah’ın elçisi, kavmine siteminden dolayı korkutmak için de olsa izin almadan memuriyetini sonlandırmak veya ara vermek istedi. Risalet’te bulunduğu bölgeyi terk etti.

Gemiyle nereden nereye gittiği konusunda ihtilaf edilmişse de Filistin’in sahil kenti Yafa ’ya, oradan da kalkacak olan gemiyle Tarsus’a gittiği rivayet edilmektedir. Gemi bir müddet yol aldıktan sonra çıkan fırtına yüzünden gemideki yükün çoğu denize dökülür. Kaptan bu felaketin içimizdeki uğursuz birinin yüzünden olduğunu söyler. O uğursuzun kim olduğunu anlamak için de yolcular arasında kura çekilmesini istedi.

İş bu noktaya gelince Hz. Yunus (as) yaptığı işin yanlışlığını anladı. Kendinin atılmasını istedi. Fakat görünüşündeki güzellik ve masumiyetinden olacak ki kaptan bunu kabul etmedi. Nitekim çekilen kura Hz. Yunus (as)’a çıktı. Denize atıldı. Hatta çekilen bu kuranın üç kez tekrarlandığı, üçünde de Hz. Yunus (as)’a çıktığı da rivayet edilmektedir.

Netice olarak Hz. Yunus (as) denize atılmış oldu. Allah’ın izniyle daha sonra ismini alacak olan büyük bir balık (yunus) tarafından yutuldu. Ne kadar kaldığı kesin belli olmayan süre zarfında balığın karnında misafir, muhafaza edildi. Gene Allah’ın izniyle balık, emanet olarak ağırladığı misafirini, emniyetli bir şekilde sahile bıraktı. Sahile bırakıldığında güçsüz zayıf bir vaziyetteydi. Cenabı Allah, güneşin de yakıcılığını dikkate alarak Hz. Yunus (as)’ın zarar görmemesi için kabak yaprağında büyük bir bitkiyle onu gölgeledi. (I)

Görev mahallini Efendisinden izin almadan terk eden Hz. Yunus (as) işlediği zellesinden hemen tövbe ederek: “La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin” (Senden başka ilah yoktur. Sen eksikliklerden uzaksın ve yücesin. Ben zalimlerden oldum!) diyerek Allah’a münacat ve tesbihatta bulundu. Eğer derhal tövbe etmemiş olsaydı dirileceği güne kadar karanlıkta kalacaktı.

Şehir halkı Yunus’un ayrılmasından dolayı azabın geleceği endişesiyle perişan oldular. Şaşkınlıkla ne yapacağını bilemez vaziyette, umur görmüş tecrübeli bir zata giderek ne yapmaları gerektiğini sordular. O zat da işin vahametini söyleyerek, ‘kurtuluşunuzun tek çaresi yaptığınız haksızlıkları telafi etmeniz ve Yunus (as)’ın rabbine inanmanızdır.’ Dedi. (II)

İmam Maturidi’nin Ensar Yayınları tarafından neşredilen “Tevîlâtü’l Kur’an” tefsirinden Abese suresinden Sevgililer Sevgilisiyle, ashabından gözleri görmeyen Abdullah İbni Mektum (ra) arasında geçen olayı okurken Yunus (as)’ın görev yerinden ayrılışı hakkında yapılan yorum dikkatimi çekti. (b)

Bahsi geçen tefsirde Hz. Yunus (as)’ın şehirden ayrılışını üç maddede izah ediyor.

  1. “Onun kavmi kâfirlerden oluşmuş idiler ve din konusunda kendisine düşmanlık yapmaktaydılar. Onları terk etti ki, onlardan kurtulsun ve dinini rahatça yaşayabilsin. Böyle bir hareket, peygamberler dışında birileri tarafından dışında birileri tarafından ortaya konulacak olsa, bu onun en üstün erdemlerinden biri sayılırdı.
  2. Yunus peygamberin kavminin gözleri önünde ayrılıp kendilerini terk etmesi korkutma ve onlara gözdağı verme anlamı taşır. Çünkü daha önceleri bir kavim, peygamberleri tarafından terek edilmişlerse mutlaka başlarına bir azap geleceğinin vakti gelmiş demektir. Bu itibarla peygamberin kavmini terk etmesinde onları tehdit ve azapla korkutma vardır. Dolayısıyla bu tavrıyla o, kavmini içinde bulundukları sapıklıktan sıyrılmaları ve Allah Teâlâ’ya sığınmaları doğrultusunda davette bulunmuş olur. (…)
  3. Peygamberin kavmini terk etmesinin sebebi bir başkasından yardım istemek, onlara karşı kendine yardım edecek ve onların desteği ile iyice güçlenecek birilerini bulmak olur. Böylece onun, onları İslam’a davet etmesi daha etkin ve güçlü olur.

Kavminden ayrılması bu niyet üzere olan bir kimsenin bu ayrılığı övgüye değer bulunmaz mı? Ne güzel ayrılan olmaz mı o! Ancak bakıyoruz ki, bütün bunlara rağmen O (Yunus –as-) azarlanmıştır.”

Bilindiği üzere hemen bütün peygamberlerde olduğu gibi yüz binlik nüfusa sahip Ninova halkı da Hz. Yunus (as)’a inanmadı. Onunla alay ettiler. Tam şehri terk edecekti ki, bir müddet daha kalıp onları uyarmak istedi. Onlara verdiği kırk günlük süre dolmak üzereyken şehirden ayrıldı. Yukarda da izaha çalıştığım gibi olanlar da ondan sonra oldu.

Hz. Yunus (as) şehri terk etmeden peygamber olması münasebetiyle belki de bir şey olmaz düşüncesindeydi. Fakat durum hiç te öyle olmadı. (III) Bu durum gösteriyor ki, peygamberler de dâhil hiç kimse kendini müstağni göremez.

YUNUS (as)’IN KISSASINDAN ALINACAK İBRETLER

1-Tebliğde titizlik, sebat ve sabır.

2-Zikir ve istiğfarın ehemmiyeti.

3-İhlâsla yapılan tövbenin kabul olunması.

4-Görevimizi zamanından önce bırakmamak.

-------------------0----------------

  • Mükellefin bir kastı olmadan yaptığı yanlış veya işlediği günah anlamında terim.
  1. Buhari, Enbiya; Müslim, Fedâil
  1. 37/139-148
  2. 10/ 98
  3. 21/ 87
  1. 80/1-12