Önceki yazımızda bir yol hikayesine değinmeye çalışmıştık. İşte çıktığımız bu yolun adı “İslam” olup bu ismi veren de elbette yolun / dinin sahibi olan Allah’tır (c.c.). Konuyla ilgili ayette şöyle buyurulmaktadır: “Kuşkusuz Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i İmrân, 3/19)

Öncelikle genelde yanlış / eksik bilinen bir noktayı tashih etmemiz gerekmektedir. İslam, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliğiyle ortaya çıkmış yeni bir din veya yeni bir isimlendirme değildir. Nitekim bu durum Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir: “O (c.c.), size hem daha önce hem de bu Kur’an’da “müslümanlar” adını verdi.” (Hac, 22/78) Bu yolun ilk yolcusu, ilk insan ve aynı zamanda ilk peygamber olan Hz. Adem (a.s.)’dir. Daha sonraki gelen peygamberler de hep aynı yolu takip etmişlerdir. Dinin temel inanç ilkeleri ve namaz, oruç, zekat, hac ve kurban gibi temel ibadetler hep aynı minvalde devam etmiştir. Sadece peygamberlerin yaşadığı dönem şartlarına göre şeriatlerde bazı değişiklikler olmuştur. En son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) ile birlikte kapı mühürlenmiş ve peygamberliğin son halkasının geldiği açık ve net bir şekilde beyan edilmiştir. (Ahzâb, 33/40)

Bu yazımızda günümüzde yapılmaya çalışılan bir tahrife dikkat çekmeye çalışacağız. Aslında bu tahrif yeni olmayıp Hz. Peygamberden önce ve onun döneminde de vardı. Bu da dinin kaynağında ve özünde yapılan / yapılmak istenen tahrif çalışmalarıdır. Kur’an’da bu tahrifata yer yer değinilmiştir. (Bakara 2/75; Nisâ 4/46; Mâide 5/13, 41)

Konumuzu biraz daha açacak olursak, Yahudilik ve Hristiyanlık İslam’ın tahrif edilmiş halleridir. Hz. Peygamber döneminde de bu iki dinin mensupları meşruiyet kazanmak için kendilerini Hz. İbrahim (a.s.)’e nispet etmişlerse de Kur’an açık bir dille bu nispeti reddetmiştir: “İbrâhim ne yahudi ne hıristiyan idi; bilâkis o, tek Allah’a inanıp boyun eğmiş birisiydi, müşriklerden de değildi.” (Âl-i imrân, 3/67) Günümüzde de “İbrâhîmî dinler” ifadesi bu amaca yönelik olarak bazen kasıtlı bazen de kasıtsız olarak kullanılmaya devam edilmektedir. Halbuki İbrâhîmî din sadece İslam’dır. Dolayısıyla bu konuda azami dikkat edilmelidir. Zira bu ifade ile onların yaptığı meşruiyet ve tahrif çalışmalarına destek verilmiş olmaktadır.

Bizler, hem yukarıda geçen ayetler bağlamında hem de aşağıda naklettiğimiz ayetlerle; İslam’ın tek ilahi ve semavi din olduğuna, Hz. Muhammed’in son halkayı oluşturduğuna ve onunla peygamberlik kapısının mühürlendiğine, diğer semavi kökenli dinlerin ise İslam’ın tahrif edilmiş halleri olduklarına inanmaktayız.

“Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım, sizin için din olarak İslâmiyet’i beğendim.” (Maide, 5/3)

“Kim İslâm’dan başka bir din arama çabası içine girerse, bilsin ki bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o, âhirette ziyan edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 3/85)

Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun.