İnsan bir yolcudur şu fani âlemde. Yükünü yüklenir, gönlü hoş oluncaya kadar bir menzil arar. Bulduğunda hemen konaklar, karar kıldığı yeri yurt edinir, canı gönülden kucaklar, yerleştiği toprağı vatan bilir.

“Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder…” (Tevbe, 9/18.) fehvasınca cami merkezli bir şehir kurar ve Allah Resûlü’nün “Şehirlerin Allah’a en sevimli olan mekânları camilerdir.” (Müslim, Mesâcid, 288) sözü tezahür etmeye başlar.

Kelime anlamı ile toplayan, bir araya getiren camii,  ismi ile müsemma toplayıverir o beldeyi etrafına.

Şadırvanında alınan abdest ile arındırır, minaresinde okunan ezan ile felaha çağırır.

Mihraba yönelince kıble ile buluşturur, bütünlük içinde tevhidi temsil eder. Minberde yükselince ilim ile konuşturur, dürüstlük dilinde ümidi resmeder.

Kubbenin altında toplar müminleri, sarıp sarmalar yekvücut olunur. Cami ile insan arasında manevi bir bağ kurulur. 

Secdeye konan alınların, döktükleri ter ile yoğrulur şehirlerin harcı. Aynı safta omuz omuza duranlar, oturduğu evler ile komşu olur birbirine, belki bir sokak öte belki de yanı başı.

Hakkın huzurunda kıyam edenler, yine hak için dimdik dururlar haksızlık karşısında. Bir teşehhüt miktarıdır dargınlıklar, insanlık çarşısında.

 “Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve müminleri bağışla.” (İbrahim, 14/41.) duası akabinde selam verilir, tüm ümmet-i Muhammed’e rahmet ve esenlik dilenir.

Bu bilince sahip kişilerle imar edilir memleket, onlar sayesinde inşa olur kadim medeniyet.

Zillete düşürmek için cefa ağlarını örenlere karşı, birbirine vefa bağlarıyla bağlı bir milletin destanını yazar tarih. “Yeryüzünde Allah’ın evleri, mescitlerdir. Oraya gelene Allah Teâlâ ikramda bulunur.” (Taberânî, Mu‘cemü’l-Kebîr, X, 10346) ) nebevi sözü gösterir ki; Allah için ibadet eden o kutlu misafirlere Cenab-ı Hakk’ın lütfu bol, ikramı nezih.