Kerim kitabımızda “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın...” (Ahzâb Sûresi, 33/70-71.) buyurur Cenab-ı Hak.

Gündelik hayatın içindeki yaşantının yolunda gitmesi, koşuşturmaların hedefe ulaşması ve bu süre zarfında bilerek ya da bilmeyerek işlenen hataların telafisi, doğru söz söylemek ve doğru davranışlarda bulunmak ile bağlantılıdır.

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.” (Tevbe Sûresi, 9/119.) ayeti de gösterir ki, doğru olmak, en önemlisi de doğru kalmak için doğru kişilerle beraber olmak gerekir.

Evde, işte, okulda, çarşıda, pazarda... Kısaca insanın olduğu her yerde doğruluğun tesis edilmesi o konumdaki insanların tutum ve davranışları ile doğru orantılıdır.

Herhangi bir yerde doğru ve net konuşanlar kâle alınmaz, itibar görmez de, sözü süsleyenler, yalana renk katanlar, ifadeyi abartanlar can kulağı ile dinleniyor ise eğer, bu durum, doğru insana ve doğru söze yapılan haksızlık değil midir?

Herhangi bir mekanda mülayim ve yumuşak huylu insanlar göze görünmez, takdir edilmez de sorun çıkaranlar, dert büyütenler, sıkıntı türetenler, baş tacı ediliyor ise eğer, bu durum, halim insana ve doğru fiile yapılan insafsızlık değil midir?

Herhangi bir işte erdemli ve mes'uliyet sahibi kişiler eleştirilir, iltifat bulmaz da, aidiyet duygusu eksik olanlar, kısa vadeli plan yapanlar, sürekli şikayet edenler el üstünde tutuluyor  ise eğer,  bu durum, çalışan insana ve kazanılan başarıya  umarsızlık değil midir?

Herhangi bir evde itaatkâr ve sorumluluk sahibi olanlara daha çok iş yüklenir, teşekkür edilmez de, vazifesini yerine getirmeyenler, iş yapar görünenler, laf üretenler alkışlanıyor ise eğer, bu durum, faal insana ve hakkaniyete saygısızlık değil midir?

Herhangi bir ortamda, dost canlısı, arkadaş sevdalıları değer görmez, sözü dinlenmez de, iki günlük tanışmalar, menfaate dayalı ahbaplıklar, yüze gülüp arkadan konuşanlar baş köşeye oturtuluyor ise eğer, bu durum sadık insana, hatıralara vefasızlık değil midir?

Toplumsal hayatta, doğruluğun artması, barış ortamının oluşması, sadakat ve güvenin inşası için, bireylerin birbirine karşı tavırları, ahlaki gerçeklere yaklaşımları, manevi değerleri öne çıkararak her zaman ve mekanda sahip çıkmasına bağlıdır. Eğer kötülüğe prim verilirse, zulüm  göz ardı edilirse, haysiyet ve onur çiğnenirse, kısa vadeli kazanımlara değer verilirse huzurlu toplumun  oluşması gecikir ve bu gecikme her bir ferdin sorumluluğunu artırır.

Birey olarak, fiili dua olan gayret, sabır ve özveriyi gösterirken, kavli dua ile de manevi yardımı istemeli ve sevgili Peygamberimizin ifadesini biz de dile getirmeliyiz:

“Allah'ım, beni bağışla, bana merhamet eyle, beni dosdoğru yola ilet, bana sıhhat ver ve beni rızıklandır.” (Müslim, Zikir, 35-36)