Ömer b. Hattâb’ın naklettiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Eğer siz gereği gibi Allah’a tevekkül etmiş olsaydınız, tıpkı sabahleyin kursakları boş olarak çıkıp akşam doymuş bir şekilde dönen kuşların rızıklandırıldığı gibi sizler de rızıklandırılırdınız”  (Tirmizî, Zühd, 33). Tevekkülün canlılar aleminden örnek verilerek anlatılması, konunun somutlaştırılabilmesi açısından önemlidir. Ayrıca kainatta yaşayan canlıların, kendilerini yaratan rableri ile olan bağlantılarının varlığına da şahit olmuş oluyoruz.

Tevekkül: “Birinin işini üstüne alma, birine güvence verme; birine işini havale etme, ona güvenme” anlamlarına gelir (Dia, Tevekkül md.). Bu tanımdan yola çıkarak tevekkül, senin hak ve sorumluluklarını en az senin kadar koruyacağına inandığın birisine işini havale etmek demektir. Bir yolculuğa çıktığımızda yerimize bıraktığımız kişi, işlerimizin takibi için noterde vekalet verdiğimiz kişi ve görevden izin alınca yerimize bıraktığımız kişinin vekaleti gibi. Bu açıklamaların tamamının ortak noktası, en çok güvendiğiniz kişinin vekil olarak seçilmesidir.

Tevekkül, yapacağın iş için gerekli olan tedbirleri aldıktan sonra, neticesinde karşılaşacağın tablo konusunda Allah’a güvenip ümitsizliğe kapılmamandır. Bütün tedbirleri aldıktan sonra bile bazen işler, bizim istemediğimiz gibi sonuçlanabilmektedir. Asıl tevekkül, her türlü gayret ve çabadan sonra karşılaştığın tabloya rıza gösterebilmektir. Kısa vadede sonuç alma isteği insanın azim ve iradesini zaman zaman denemektedir. Hemen ümitsizliğe kapılıp, “neden bu işim olmadı?” gibi düşünebilmektedir. Yıllar geçip de geriye dönüp bakıldığında, tevekkülün semeresi olarak daha güzel sonuçların nasip olduğu fark edilir.

Tevekkül, dünya işleri konusunda hiçbir gayret sarf etmeden elleri bağlayıp netice beklemek değildir. Yukarıdaki hadiste verilen örneğe iyi bakıldığında, bir kuşun sabahın erken saatinde yuvadan uçup, akşama kadar gökyüzünde rızkını aramak için kanat çırptığı görülmektedir. Bu kuş, yuvasında bekleyip de; “ben Allah’a tevekkül ettim, O rızkımı gönderir!” diye beklemiyor. Başarının arkasında yer alan ciddi bir gayret ve çabanın varlığını bizlere haber veriyor. İnsan, dünyadaki yaşam mücadelesinde, başarıyı elde etmek için çok ciddi bir çalışma ve çaba sergilemeli ve ondan sonra neticesi hususunda Allah’a tevekkül etmelidir.

İmanın akabinde samimi bir kalp ile gerçekleşen tevekkül, kısa vadede çözemediğimiz sonuçlar doğursa bile, uzun vadede genel bir bakış açısı ile değerlendirildiğinde, fark edemediğimiz güzellikler sunar. Yarına dair umutlarımızın yeşermesine ve ümitsizlik kasvetinin dağılıp gitmesine yardımcı olur. Çünkü, vekil olarak tayin ettiğimiz kişi rabbimizdir. Ondan daha güzel ve daha güvenilir kim vekil olabilir ki? “...Kim Allah’a dayanıp güvenirse, Allah ona yeter...” (Talak, 65;3).

Bizi bizden daha iyi tanıyan Rabbimize vekaleti verdiğimizi düşünmemiz bile, kalbimizin ağrısını dindirmeye yeterdir. Bunun için bir işin başından itibaren tevekkül edip, sonucunda da tevekkül etmemiz gerekir. Bir işe başlamaya karar verdiğimizde; “...Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever” (Ali İmran, 3;159).

Aklı, Allah’a tevekkülü kabul ettiği halde bir türlü kalbine söz geçiremeyip Rabbi dışında vekiller arayanların tevekkülü samimi olmaz. Bu gün başarı olarak gördükleri sonuçların, yarının hüsranı olabileceğini de düşünmelidirler: “İnananlar, sadece Allah’a dayanıp güvenmelidirler” (İbrahim, 14;11).