Toplumun temeli olan aile başta olmak üzere kadın ve gençlere yönelik yaptığı çalışmalarla dikkat çeken Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Aile ve Gençlik Merkezinin (KAGEM) 2018-2019 Faaliyet Yılı Açılış Programı, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın katılımıyla gerçekleştirildi.

Türkiye Diyanet Vakfı Kocatepe Konferans Salonunda düzenlenen açılış programının ardından, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Huriye Martı, “Denge-Değer-Emanet Bağlamında Çevre Ahlakı” başlıklı bir konferans verdi.

Konferansına, KAGEM’in yürütmüş olduğu çalışmaların önemine değinerek başlayan Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Huriye Martı, şunları kaydetti:

“İnsanoğlu için çevre ‘hayat’ demektir”

“İnsanoğlu için çevre ‘hayat’ demektir. Hayatın rengi, ahengi, dirliği, bütünlüğü ile birlikte varlığın devamı, Allah’a ulaşmanın imkânı demektir. İnsanın bir çevre içinde, bir çevreyle birlikte, bir çevreye muhtaç yaratılması tesadüf değildir.” 

“Çevresi ile dostça ve insaflı bir ilişki kuramayan insanoğlu, kendisine de yazık etmektedir”

Çevremiz aynamızdır. İnsan, çevresine bakarak kendisini değerlendirmeli, kendisine bakarak da çevresini anlamlandırmalıdır. O zaman, çevre denince zihinlerde olumlu bir çağrışım uyanması gerekmez mi? Oysa bugün çevre denince dile getirilen, tartışılan, iddia edilen ne varsa; acı, tükeniş, umutsuzluk, erdemsizlik, özen yoksunluğu üzerinedir. Çünkü İnsanoğlu bindiği dalı kesmiştir. Nefes almasını sağlayan ormanları yakmış, karnını doyuran toprakları çölleştirmiş, suya kandıran nehirleri kurutmuştur. Çevresiyle dostça ve insaflı bir ilişki kurmayı başaramamıştır."

Kur’an’a göre insan çevre ilişkisinin ilâhî bir boyutu olduğunu ifade eden Prof. Dr. Martı şöyle devam etti:

 “Kur’an’a göre insan çevre ilişkisinin ilâhî bir boyutu vardır: ‘Doğu da, batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır.’ (Bakara, 2/115.) İnsanın çevre ile ilişkisi de nihayetinde Yaratıcıyla bağını ilgilendirmektedir. Allah, kendi zâtından uzak ve bağımsız bir kâinat var etmemiştir. O, her an aktif biçimde tabiatın kontrolünü elinde tutmakta ve dinamik bir süreci idare etmektedir: ‘Göklerde ve yerde bulunanlar, (her şeyi) O’ndan isterler. O, her gün iş başındadır.’ (Rahmân, 55/29.)

O hâlde, Allah’ın çevre ile doğrudan ilgili olmasının doğal bir sonucu olarak, çevre hakkında birtakım sınırlar belirlediğini ve insandan bu sınırlara riayet etmesini istediğini görürüz. Bir kısmı hukukî bir kısmı ise ahlâkî nitelik taşıyan bu sınırlar, emir ve yasaklar, insanın hem bu dünyadaki hem de ahiret hayatındaki çevresini etkileyecek kadar önemlidir ve öğrenilmeyi beklemektedir.”

“Çocuklarımıza çevre ahlakına dair eğitimler vermemiz, yaşanabilir bir dünya için tek çıkar yoldur”

“Demek ki çevre insan ilişkisinin eğitime bakan bir yüzü vardır. İnsan, çevresi hakkında bilgi edinmekle yükümlü olduğu kadar, çevrenin onu nasıl eğittiğine de dikkat kesilmelidir. Çünkü çevrenin bizzat kendisi, Allah tarafından kulların eğitiminde materyal olarak kullanılmaktadır!

Birincisi: İnsanı tabiattan tevhide uzanan bir bakışa sahip olması gerektiğini: ‘Göklerde ve yeryüzünde bulunanların, sıra sıra kuşların Allah’ı tesbih ettiğini görmez misin? Her biri duasını ve tesbihini kesin olarak bilmektedir. Allah, onların yapmakta olduğu şeyleri hakkıyla bilendir.’ (Nûr, 24/41.)

İkincisi: Ne çok nimet içinde olduğunu ve bu nimetlerin bir imtihana işaret ettiğini: ‘İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir ziynet yaptık.’ (Kehf, 18/7.)

Üçüncüsü: Akıllı, güç sahibi ve şerefli varlık olmasının ona çevresi hakkında son sözü söyleme hakkı vermediğini, sınırlarını bilmesi gerektiğini: ‘Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çevresini aşıp geçmeye gücünüz yetiyorsa geçin! Ama (Allah’ın verdiği) bir güç olmadan geçemezsiniz.’ (Rahmân, 55/33.)

Dördüncüsü: Çevresiyle özdeşim kurması, tabiata dair benzetmeleri okurken kendisini düşünmesi gerektiğini: ‘Allah’ın rızasını kazanmak arzusuyla ve kalben mutmain olarak mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yüksekçe bir yerdeki güzel bir bahçenin durumu gibidir. Bol yağmur alınca iki kat ürün verir. Bol yağmur almasa bile ona çiseleme yeter. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.’ (Bakara, 2/265.)

“Kâinat; ilahi anlam kodlarıyla yüklü, her zerresi anlamlı, muhteşem bir bütündür”

Çevre boş, vasıfsız, gelişigüzel bir hammadde yığın değildir. Aksine her zerresi anlam taşıyan, dengeli, muhteşem bir bütündür ve Yaratıcısını anlatır. Çevre, insana faydası olduğu için değil, ilahi kudretin eseri olduğu için değerlidir. Çevreye değer biçen Allah’tır. Dolayısıyla çevre insan ilişkisi, özne-nesne ilişkisinden ziyade “öz değere sahip iki bütünün ilişkisi” olarak algılanmalıdır. “Yeryüzünün halifesi” olan insanoğlu, çevre konusunda sorumluluktan kaçmamalıdır. “Halifelik” yani yeryüzünü Allah’ın muradına uygun biçimde imar etme vazifesi, lüksün değil yükümlülüğün adıdır; yeryüzünün efendisi değil dostu olmaktır. Halifeliği sorumluluk yerine menfaat merkezli düşünmek, gücüne ve aklına tapan modern dönem insanının hastalığıdır. 

“İnsan, çevresinin sahibi değil emanetçisidir” 

Malı, eşi, çocukları, makamı, bedeni, canı, yeryüzünün güvenliği, ıslahı, adaleti, barışı, tabiatın sağlığı Allah tarafından insana emanet edilmiştir. Kendine ait olmayan, bir diğer deyişle üzerlerinde istediği gibi tasarruf yetkisine sahip olmadığı bütün bu emanetler hakkında emanetin sahibi olan Allah’a bir gün hesap verecektir.”

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Huriye Martı, “Denge-Değer-Emanet Bağlamında Çevre Ahlakı” başlıklı konferansını şu sözlerle tamamladı.

“Çevre kirlenmesinin altında derin bir bilinç kirlenmesi yatıyor”

“Unutulmamalıdır ki insan, çevresine ahlâklı davrandıkça kendisini koruyup yüceltecek, çevresine zulmettikçe kendisine yazık edecektir. Kirlenen bir çevre, kirlenmiş bilinçlerin eseridir. Bilinç arınması ise ancak çevre ahlâkı hakkında güçlü ve yerinde bir değer eğitimiyle mümkün olacaktır.”
 

Editör: Mehmet Çalışkan