Şükür hem de binlerce kere şükür ki, rahmet, bereket, feyiz deryası olan Ramazan-ı Şerif’e sağ salim ulaştık. Ramazan’a girerken biraz buruk biraz sevinç biraz da rahmete, mağfirete nail olmak ve cehennem azabından azad olmak ümidiyle girdik. Atalarımızın dediği gibi sayılı günler çabuk gelir geçer, Ramazan-ı Şerif’i yarı hüzünle girdiğimiz gibi gönlümüz buruk olarak bitirmek üzereyiz. Gönlümüz buruk. Çünkü, bu Ramazan'da Ramazan'ı doyasıya yaşayamadık, teravihleri camide kılamadık, sevdiklerimizle beraber o neşeli coşkulu iftarları yapamadık. Korona salgını sebebiyle evlerimize kapandık. O Ramazan'ın birlikteliğinden, beraberliğinden, sevincinden, neşesinden, coşkulu iftarından ve manevi lezzetlerinden mahrum kaldık. 

Ramazan’ın güzelliklerinden ne kadar mahrumiyetler yaşamış olsak da şükür ki Ramazan, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden azad olunan bir aydır. Bu sebeple Ramazan’ın tüm güzelliklerini ve maneviyatını evimize, gönlümüze tabii ki bütün sevdiklerimize misafir ettik. Ruhumuz, ailemiz ve tüm İslam alemi Ramazan’ın rahmeti, bereketi ve feyzi ile sulandı, ıslandı. Günahlardan kararmış gönüllerimiz arındı, katılaşmış kalplerimiz yumuşadı, birbirimize muhabbetimiz ve sevgimiz arttı. 

Korona salgını ve sınırlı kapanma vesilesiyle ne kadar akrabalardan, dostlardan hatta kendi aile bireylerimizden ayrı kalmış olsak da gönüllerimiz beraberdi. Şükür ki, Ramazan’ın sevincinin doruğa çıktığı iftarları tek başımıza etmiş olsak da ahbaplarımızla aynı sofraya oturup orucumuzu beraber açmış gibi tat aldık, zevk aldık. 

Ramazan, Kur'an ayı diyerek camilere gidip mukabelelere katılmasak da şükür ki, evlerde gerek televizyondan gerekse kendimiz okuyarak Kur'an'ın rahmetinden ve şefaatinden feyizyab olabildiğimiz kadar feyizlendik. 

Evet, her ne kadar Ramazan-ı Şerifi böyle teravihsiz evlere kapalı, dost ve akrabadan ayrı olarak geçirsek de binlerce şükür edelim ki Allah bizleri rahmet, bereket, mağfiret ve feyz deryası Ramazan’a ulaştırdı.

Çok şükür, orucumuzu tuttuk. Teravihlerimizi evimizde ailemizle kılıp aile olmanın tadına vardık. Kuran'ı evlerimizde okuyarak ve namazlarımızla evimizi Peygamber’imizin (s.a.s.) hadisine uyarak kabirlere çevirmeyip mescitlere çevirdik (Buhârî, Salât 52, Teheccüd 37). Şükür, nimeti arttırması sebebiyle (İbrahim 14/7) tuttuğumuz her bir oruç için evlerimizde aile fertleriyle kıldığımız teravih namazları için dost ve akrabalarla gönül birlikteliğini ve köprülerini kurduğumuz için ve bayrama, Ramazan’ın rahmet ve feyzinden hissedar olup sağ salim ulaştığımız için Allah’a bol bol şükredelim. Şükredelim ki tuttuğumuz oruçlar, kıldığımız namazlar ve okuduğumuz Kur’an, Dergâh-ı İlahide kabul olunsun. Zira şükür nimeti arttırır. Bu şükrümüzle Allah bizlerin başından şu korana salgınını kaldırsın. Gelecek Ramazan’da da teravihlerimizi camilerimizde cemaatle omuz omuza kılalım, iftarları dostlarımızla muhabbetle açalım, Ramazan’ın maneviyatını iliklerimize kadar hissederek yaşayalım. Ramazan'ın sonuna cehennemden azad olma ümidiyle girdik. Bu umut ile Ramazan’ı tamamlayıp bayrama affolunmuş kul olmanın sevincini doyasıya hissedip şükürle girelim. Osmanlı’da atalarımız, Ramazan’a sağ salim ulaştıkları ve oruç tutup diğer ibadetleri yerine getirerek teravihleri kılıp, hayır hasenatlarını yaptıkları ve Ramazan'ın rahmetinden, mağfiretinden olabildiğince istifade ederek bayrama ulaştıkları için Allah’a şükrederlermiş. Bu sebeple Ramazan Bayramı'na Şükür Bayramı demişler. Öyleyse bizler de bu Ramazan Bayramı'nı şükürlerimizle Şükür Bayramı’na dönüştürelim. Böylece Alvarlı Efe hazretlerinin dediği gibi ahirette gerçek bayramımıza nail olalım inşallah.   

Can bula cananını 

Bayram o bayram ola 

Kul bula sultanını 

Bayram o bayram ola 

Hüznü keder def ola 

Dilde hicab ref ola 

Cümle günah af ola 

Bayram o bayram ola