Sosyal medya okuryazarlığı kavramı… Bir önceki yazımızda, söz konusu bu okuryazarlığı İslami referanslar ışığında ailemizden başlayarak geliştirmek niyazında bulunmuştuk. Bu niyazın sebebi; bizi oldukça özgür hissettiren sosyal medya platformlarında değiştiği ve dönüştüğü sık sık tartışılan mahremiyet algımıza bir vurgu yapmaktı.  Aslında birçok uzmanın değindiği bu konu günümüz dünyasının handikaplarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Bir tarafta, sunduğu imkânlar ve bu imkânları insanlığın yararına kullanma çabamız. Diğer tarafta ise bu platformların verdiği özgürlük ve sınırsızlık hissiyle korumakta güçlük çektiğimiz mahremiyet alanlarımız… Bu alanlardan biri de bilgi mahremiyeti.

Nedir, bizi hakikat yolculuğumuzda kazançlı kılan?

Muhatabımıza duyduğumuz saygı, onun varlığını kabul etmektir aslında. Yeryüzü serüveninde yol alırken toplum içinde yaşamamızın gereklerini her daim diri tutmaktır. Yalnız olmadığımızı bilakis bir başkasının varlığıyla güçlendiğimizi fark etmektir. Yaratanın bizlere bahşettiği eşrefi mahlûkat sıfatına uygun bir şekilde davranarak, çevremizde bulunanların ayıbını, mahremiyetini araştırmamak ve böylelikle onlara saygıyı ihmal etmemektir.   Bu sebeple  “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurât 49/12) hitabının muhatabıdır insan. Karşısındakine hüsn-ü zan besleyendir. Su-i zannın öncelikle kendi zihnine ve ruhuna yara açtığını bilendir.

Öyleyse görüp bildiklerimizin ne kadarını paylaşılabilme insiyatifine ve ne kadarını itinayla muhafaza etme yükümlülüğüne vakıf olduğumuzdur, bizi hakikat yolculuğumuzda kazançlı kılan…

İnsanın şerefini koruyan ne hürmetli bir uyarıdır bu.

Sosyal medyada yayınlanan bir görsel ya da video, birçoğumuzun gündeminde yer alabiliyor günlerce.  Her birimizin belki de fark etmeden bir psikolog, hukukçu, sosyolog gibi yorumlarını sıraladığı bu tür paylaşımlar, sosyal medya platformlarının özelliği gereği; paylaşıldıkça denetimi zorlaştığı için silinemeden uzun süreler erişime açık kalıyor. Söz konusu görüntülerin paylaşılması aşamasında görüntüleri kayda alan, görüntüye konu olan veya bu durumdan etkilenen kişilerin rencide olması kaçınılmaz olabiliyor. Söz gelimi genç bir kızın toplum vicdanında kabul görmesi imkânsız bir hatasını sürekli gündemde tutmak, onun ilerideki hayatı için düşünüldüğünde etkileri neler olabilir? Yaşanan olayın sonucunda kendisini yeterince mağdur hisseden bir annenin, rızası olmadan kayda alınan ve sosyal medyada paylaşılan bir görüntü, onun mahremiyet hakkını hiçe saymak olmaz mı? Niyet kötü olmasa bile “mahremiyet hakkı” ihlali olan bu tür eylemlerde aslında pişmanlığın en derinini, fark etmeden de olsa ihlali gerçekleştiren(ler) mi yaşar?

“Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsrâ, 17/36.) İnsanın görerek ya da duyarak edindiği bilgiyi bir başkasıyla paylaşmadan önce akıl ve vicdan süzgecinden geçirmesine vesile olan ve insanın şerefini koruyan ne hürmetli bir uyarıdır bu. Zira söz konusu bu ayeti farklı açılardan tekrar okumamıza vesile olan birçok mesele ara ara gündemimizdeki yerini alıyor. Özellikle sosyal medya kanalıyla bir anda birçok kişiye ulaşan bazı video ya da görsel paylaşımları kişilerin özel bilgilerini ortaya çıkarırken, toplumun mahremiyet algılarını aşındırıp, bir taraftan da buna konu olan kişilerde onulmaz yaralar açabiliyor. Üzerinde kesin bilgi sahibi olunmadan gerçekleşen bu tür durumların sonucunda görüntüleri kayda alan, paylaşan ya da yorum yapan açısından hukuki durumlar da ortaya çıkabiliyor.  Neticede fert ve toplum üzerinde olumsuz etkiler bırakıp, doğrudan ya da dolaylı olarak zarara yol açabilecek olayları sadece ahlaki değil hukuki bir zeminde değerlendirmek gerektiği de karşımıza çıkıyor.

Öyleyse vahye muhatap olan insanın, her halini tekrar gözden geçirmesinin vaktidir.

Günümüzde oldukça fazla duymaya başladığımız dijital mahremiyet kavramı üzerine konuşulanlara baktığımızda, öncelikle bunun çocuklarımıza öğretilmesi gereken hayati bir dijital beceri olduğu söyleniyor. (https://www.weforum.org/agenda/2016/06/8-digital-skills-we-must-teach-our-children/ Erişim: 22.06.2020) Dolayısıyla zamanın sunduğu imkânların değişmesi bilinç düzeyimizin de şekillenmesine zemin hazırlamak zorunda kalıyor. Bu platformlara bıraktığımız her türlü bilgi ve belgenin güvenliğinin tartışılır durumda olduğu düşünülürse, “Meclislerde konuşulanlar emanet hükmündedir.” (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 37; Tirmizî, “Birr”, 39.) buyuran, asırlar evvel ama tüm asırlara seslenen Sevgili Peygamberimizin bir güven ortamı tesis etmeye çalıştığı tekrar açıkça ortaya çıkıyor.  

Öyleyse vahye muhatap olan insanın, her halini tekrar gözden geçirmesinin vaktidir. Her duyduğunu, vahiy penceresinden bakmadan söylememesinin vaktidir. “Kişiye günah olarak her duyduğunu söylemesi yeter.” (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 80.) buyuran Allah Resûlü her birimize ne güzel örnektir. Her bildiğini de -adaleti tesis etme adına gerekli mercilerle paylaştıkları dışında- vicdanıyla harmanlamadan kabuğundan çıkarmama vaktidir. “Allah’a ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin ya sussun.” (Buhârî, “Edeb”, 85; Müslim, “Îmân”, 74.) buyuran Hz. Peygamber, “Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.” (Mü’minûn 23/3.) ayetine riayet ederek kurtuluşa eren müminler olmanın yöntemini gösterendir.

O halde; hakikatler manzumemizi sanal dünyamıza da aktarma vaktidir.