Sinop İl Müftülüğü “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” etkinlikleri kapsamında “Cami ve Hayat” konulu konferans düzenledi.

Sinop Kültür Merkezi’nde düzenlenen konferans, İstiklal Marşı’nın ardından Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı.

Diyanet İşleri Başkanlığınca hafta dolayısıyla hazırlanan “Cami ve Hayat” konulu sinevizyon gösteriminin ardından açış ve selamlama konuşması yapan Sinop İl Müftüsü Ali Hayri Çelik şunları kaydetti:

“Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Medine-i Münevvere’de Mescid-i Nebevi’yi belli zamanlarda ibadet için açılan yer olarak değil, bütün işlerin yürütüldüğü, bütün görüşmelerin yapıldığı, Ashab-ı Kiram’ın ilim halkalarının zuhur ettiği yer olarak inşa etti. İslam beldeleri hep camilerin etrafında kurulmuş, camiler merkez alınmıştır. Camiler ve mescitler şehirlerin sembolleri olmuşlardır. Camiler, şehirlere ruh ve kimlik kazandırır. Şehrimizden Alâeddin Camii’ni kaldırdığımızı var sayalım veya Edirne’den Selimiye Camii’ni kaldırdığımızı var sayalım. Şehrimizin ve Edirne’nin manevi havası gider. Camilerimiz; özgür olduğumuz, nefse ve şeytana esir olmaktan kurtulduğumuz, Rabbimize kul olmak için gayret ettiğimiz mekânlardır.”

“Cami ve Hayat” konulu konferansını sunmak üzere kürsüye gelen Diyanet İşleri Uzmanı Mustafa Irmaklı ise şöyle konuştu:

“İnsan üç şey ile hayata başlar; insan peygamber ile hayata başlar, insan aile ile hayata başlar ve insan mabet ile hayata başlar. Resulullah Efendimiz (s.a.s.) Efendimiz Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye hicret ettikten sonra yaptığı ilk işlerden bir tanesi Mescid-i Nebevi’yi inşa ettirmek olmuştur.

Mekke-i Mükerreme’de Müslümanların namazgâhları var, lâkin bir mabet fonksiyonunu icra edemediği için belki de hicret söz konusu olmuştur. Hicret sebeplerinden bir tanesi de belki de budur. Peygamber Efendimiz Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye hicret ettiği tarihten 630 yılına kadar olan zamanda, İslam Coğrafyası 3 milyon kilometrekare alana yayılmıştı. Dört Halife dönemi sonunda İslam Coğrafyası 8 milyon 500 bin kilometrekareye ulaşmıştır. Bir asır sonrasında da 13 milyon kilometrekareye ulaşmıştır. Dünya tarihinin hiçbir döneminde bu kadar kısa sürede bu kadar köklü ve ahlak inkılabı yoktur.  Bakıldığında bu kadar kısa zamanda bu kadar yere sahip hiçbir devlet yoktur.

Afrika’nın en uzak adası Madagaskar da tespit edilen 20 civarında Sahabe-i Kiram var. Çin’in başkenti Pekin’de hala ibadet edilen Dört Halife döneminde yapılan bir mescit var. Veda Hutbesi’nde bulunan Sahabe-i Kiram Efendilerimizin yüzde doksanı Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere dışında metfun. Bunların sebebi de kaynağı da Mescid-i Nebi’dir. Mescid-i Nebi ilim merkezi, ibadet merkezi, bütün devlet işlerinin görüldüğü alanlardır. İslam’da şehirler cami merkezli inşa edilmiştir. Hayat cami merkezli inşa edilmiştir. Medine-i Münevvere’nin pazarı, mezarlığı ve mescidi üçü aynı yerdedir. Mezarlığa bakıyorsunuz, size ahireti hatırlatıyor. Müslüman yaptığı olumlu ve olumsuz hareketin karşılığının olduğunu hatırlayarak hayatını ona göre tanzim ediyor. Diğer tarafta mescid, o da kişiye Allah-u Teala’ya kulluk vazifelerini yerine getirmesi gerektiği hususunu hatırlatıyor. İşte bu ahlak sayesinde yetişen tüccarlar, Müslümanların ve İslam’ın üç kıtada yayılmasına sebep olmuşlardır. 

İslam’ın en güzide nesli, Mescid-i Nebi’de yetişmiştir. Hukuku ele alalım; tarihin en büyük hukukçusu Hz. Ömer (r.a.) Mescid-i Nebevi’de yetişmiştir. Ahlakı felsefesi ile pratikleri ile ele alırsak tarihin en büyük ahlakçısı Hz. Osman (r.a.)’dır. Hangi erdemden bahsedersek bahsedelim, bunun en güzel örneğini Sahabe-i Kiram Efendilerimizden görüyoruz. İşte Sahabe-i Kiram Efendilerimiz de Mescid-i Nebevi’de yetişmiştir. Bir mescitten güzide bir nesil yetişti. Bir mescitten bir toplum bir medeniyet inşa edildi. İşte biz yeniden mescitlerin, camilerin eski fonksiyonlarını kazanmalarını istiyoruz. Elbette camiler ibadet merkezi, Allah’a kulluk yapma merkezidir. İbadet Müslümanın hayatını dizayn eden bir tercihtir. İnsanın önünde iki seçenek vardır; ya Allah’a kul olacak ya da eşyaya kul olacak. Eğer kul Allah’a kul olmaz ise eşyaya, makama, şöhrete vs. kul olur. Mescitler insanların Allah’a kul olmalarını sağlayarak, eşyaya kul olmalarının önüne geçerek özgür olmalarını sağlar. Cami Müslümanların insan ve evrene bakışını somutlaştıran bir ahlak merkezi olmuştur. İnsanlar arası suni bütün farklılıkların sıfırlandığı bir mekân, bir merkezdir. Omuz omuza yan yana hadis-i şerifte beyan edildiği gibi, “bir tarağın dişleri gibi yan yana, bir evin tuğlaları gibi omuz omuza”, bunun ispatı da camilerdir.

Hz. Şuayb’a (a.s.) kavmi gelip ne diyor? ‘Senin kıldığın namazlar mı senin bu söylediğini yaptırıyor? Kıldığın namaz yüzünden atalarımızın geleneğine ve putlarımıza karşı çıkıyorsun.” Hz. Şuayb’ın ahlakı ile davranışı arasında bağlantı kuruyor kavmi. İnsanlar arasında bu ilkel farklılıkları kaldıran yegâne yerdir camilerimiz.

Cenab-ı Hakk Kur’an-ı Hakim’inde şöyle buyuruyor: ‘Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.’ İmar etmek sadece fiziki yönden imar etmek değildir. Mescidin değerlerini ve ahlak boyutunu içeren bir husustur. Caminin ifade ettiği anlamı ayakta tutmak demektir. Caminin iki temel fonksiyonu var; biri insanı kendi kalbi ile yüzleştiriyor. Diğeri âlemlerin Rabbi ile buluşturuyor.”

Programa Sinop Vali Yardımcısı Murat Girgin, Diyanet İşleri Uzmanı Mustafa Irmaklı, Sinop İl Müftüsü Ali Hayri Çelik, kurum amirleri, İl Müftü yardımcıları, STK temsilcileri, ilçe müftüleri, din görevlileri ve çok sayıda vatandaş katıldı.

Editör: Mehmet Çalışkan