Bütün bir dünya salgın kıskacındayken ve türlü sıkıntılarla mücadele ederken yine bir rahmet mevsimine daha adım attık. Efendimiz’in (s.a.v.) “Allah’ım! Recep ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 259) duasında olduğu gibi indi ilahide değer kazanma ve rahmete mazhar olma ihsanlarına ulaşma fırsatının içindeyiz.

Salgın, başladığı günden beri bütün dünyadaki insanların olduğu bizlerin de yaşam şeklini değiştirdi. Bazı gerekli tedbirler, birbirilerimizden haberdar olmamızın önüne geçti. Büyük çoğunluk hayatı, gelişmeleri sanal dünyadan takip etmeye, haberleri oradan almaya başladı. Bu durum, bazen “gerçek hayatta” nelerin olduğunu ıskalamamıza ve toplumsal olsun ferdi olsun bazı sorumluluklarımızı yerine getirmede eksikliklerin oluşmasına sebebiyet verdi. Oysa ki salgın dönemleri, en fazla “farkındalık” içinde olunması gereken bir dönemdir. Bir yandan hastalıkla mücadele edilirken diğer yandan varlık gayesi olan birtakım değerlerin yaşatılması için de azim ve kararlılık ortaya konmalıdır. Çünkü kişinin nefsine, ehline ve çevresine karşı yerine getirmesi gereken sorumlulukları salgın öncesinde olduğu gibi salgın döneminde de aynen hatta artarak devam etmektedir.

Rahmet mevsiminin gelmesi, gündelik geçici tartışmalardan sıyrılıp kişinin kendisini muhasebeye çekmesi, tekamülünü destekleyen sorgulamalar yapması ve tefekküre dalması için bir fırsattır. Çünkü dünyada meydana gelen birtakım felaketlerde, sıkıntılarda insanların düşünceden eyleme geçirmek suretiyle yapıp ettiklerinin de payı vardır. Özellikle kâinata karşı olan, mahlukata karşı olan bakışındaki bir takım hatalı paradigmalar bunda etkilidir. Kainatı sonraki nesillere bırakılması gereken bir emanet ve Yüce Rabbimizin kudret ve azametini gösteren bir kitap olarak kabul etmek yerine konfor artırıcı “ham madde yığını” olarak görmek, tabiata karşı acımasızlığı yüklenmiş ve yaratılışın hikmetini ıskalayan bir insan meydana getirmektedir. Bu insan da “konfora” ermek için yeri geldiğinde acımasız yöntemlere baş vurmaktan geri durmamaktadır. İşte rahmet mevsimi, merhamete ulaştıracak ve insanı emanet olan kainata karşı emin ve güvenilir birine dönüştürecek düşüncenin farkına varmak için kaybedilmemesi gereken bir fırsattır. İnsan kendi özünde kainata karşı emanet ve merhamet bilincini kuşandığında ağaçlardan kuşlara, topraktan havaya kadar, suya kadar bütün mahlukat bu güzelliklerden nasibini almaktadır.

Tefekkür ve muhasebe neticesinde edinilen erdemli düşüncelerin bir diğer tezahürü de insanın kainattaki büyük sırrı görerek bütün yaratılmışlara karşı derin bir şefkat besler hale gelmesidir. Bu duygu, insanlar arası ilişkileri de yoluna koymakta, çaresiz ve sıkıntı içinde olanlara daha fazla el uzatılmasına vesile olmaktadır. Üç aylar gibi bir rahmet mevsimi, özellikle salgından dolayı maddi-manevi sıkıntı içinde olanların farkında olmak ve onların gönüllerini hoş tutmak için gayret edecek olanların elde edecekleri mükafaatın ne kadar eşsiz olduğunu müjdeliyor.

Şimdi, hemen, ertelemeden harekete geçme zamanı, iyilik zamanı, salih amel zamanı! "Amellerimiz cennetin bahası değil bahanesidir." sözünde olduğu gibi hangi amelimizin Rıza-i İlahinin bahanesi olacak bilemeyiz; belki yürekten vereceğimiz bir lokma ekmek, belki soğuktan titreyen çocuğun üstüne örteceğimiz bir battaniye, belki ödeyeceğimiz bir fatura, belki bir tabak yemek, belki bir tuğla, belki bir kürek harç... Ne mutlu rahmet mevsimindeki fırsatların farkına varanlara ve muhtaçların derdiyle dertlenenlere!