Ölüm Güzel Şey

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber...

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?...

Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun!

Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun!

Kapı kapı, yolun son kapısı ölümse;

Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse!

O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner,

Azraile “hoş geldin” diyebilmekte hüner

O dem çocuklar gibi sevinçten zıplar mısın?

Toprağın altındaki saklambaçta varmısın?

Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var;

Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!

Ufka bakarlar; ölüm uzakta mı uzakta

Ve tabut bekler, suya inmek için kızakta

Sultan olmak dilersen, tâcı ,sorgucu, unut!

Zafer araban senin, gıcırtılı bir tabut!

Necib Fâzıl KISAKÜREK

Bir anneyi okumuştum bir yerde… Uzak bir şehirde askerlik vazifesini yapmakta olan evlâdını kocasıyla birlikte ziyârete gider. Batıdan doğuya bir otobüs yolculuğuyla askerde olan tek ve biricik yavrularını ziyaret için giderler. Yolda giderken zaman zaman boynuna bir şey battığından şikâyet eder anne… Kocasına, “bir bakıversen bey ne olur, sanki sırtımda bir şey var?” dersede eşi “bakamam hanım, bu kalabalıkta bu kadar insanın arasında nasıl bakayım, ayıp olur” gibisinden itiraz eder. “Hele bir sakinleyelim, uygun bir hal bulduğumuzda bakarım” diyerek yola devam ederler. Oğullarını, askerlik yaptığı şehre geldiklerinde, birliğinden izin alarak bir süre için dışarı çıkarırlar. Bir mesîre alanında ağacın gölgesine otururlar. Biraz sakinleştikten sonra anne oğluna; “oğlum, babana yol boyunca söyledim, bakmadı, bakacak bir fırsat bulamadı. Şu sırtıma/boynuma bir bakıver. Elini bir uzat, sanki batan bir şey var” der. Delikanlı tereddütsüz elini annesinin sırtına uzatır ve bakar. Annesinin sırtında nasıl girdiği ve anneye zarar vermeden nasıl kaldığı bilinmeyen bir akrep çocuğun uzanan parmağını sokar ve çocuk oracıkta saniyeler içerisinde can verir.

Ölümü bazen sırtımızda taşırız, bazen koynumuzda. Bazen en sevdiğimiz bir kimseye ölüm, bizim elimizle, aracılığımızla gelir. Ölüm her zaman ve her yerde, bilip bilemediğimiz her zeminde karşımıza çıkabilir.

Rabbimiz Kur’an ayetleriyle bu akıbeti bizlere öğretir. Her gece karşı karşıya kalabiliriz beklenmedik neticelerle:
“Allah ölüm vakitleri geldiğinde insanları vefat ettirir, ölmeyenleri de uykularında ölmüş gibi yapar. Ölümüne hükmettiklerini tutar, diğerlerini ise belli bir süreye kadar bırakır. Kuşkusuz bunda iyice düşünenler için dersler vardır.” (Zümer39/42) 

Ve “Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Munâfikûn, 63/11)
İman, güzel ahlâk, sâlih ameller ve hâlis niyetlerle Rabbimize varacağımız güne hazırlıklı olmanın gayreti içerisinde olalım. Dünya işlerimizi yürütürken, dengeli ve hırsa kapılmadan, ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek bir hayat için çalışırken; hemen yarın terk-i dünya edebileceğimiz hakikatinin bilinciyle bizi ahiret âleminde, ebedi cennete taşıyacak olan hayırlı işlere, amellere, ibadetlere ağırlık ve ehemmiyet verelim.

Rabbimiz hesabı verilebilir bir hayatla huzuruna varabilmeyi, cennet ve cemali ile müşerref olabilmeyi nasip etsin.