İnsanı en güzel şekilde yaratan, eşref-i mahlûkat kılan ve halife sıfatında en üst ifadesini bulan ulvi bir gaye ile yeryüzüne gönderen Yüce Allah, anlam ve hakikat arayışında onu yalnız bırakmamış, akıl nimetinin yanında insanoğluna en büyük lütuf olarak peygamber ve vahiy göndermiştir. Böylece Hz. Âdem’den itibaren bütün peygamberler, Allah’tan aldıkları vahiyle insanlara varoluşun anlamını, hayatın gayesini ve huzurun yolunu göstermişlerdir. Bu manada İslam, Allah’ın bütün zamanlarda gönderdiği vahiy kaynaklı hakikat yolunun ortak adı olmuştur. Tarihi süreç içinde hakikatin izleri kaybolduğunda Allah, yeni peygamberler göndererek insana nimetini devam ettirmiştir. Nihayetinde, son elçi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.) ile kıyamete kadar baki kalacak son vahyi, Kur’an-ı Kerim’i göndermiştir. Böylece Kur’an-ı Kerim, hakikatin yegâne ve evrensel kaynağı olarak Allah’ın açık teminatıyla varlığını ilelebet devam ettirecek olan son ilahi kitaptır. (Hicr, 15/9; Tekvir, 81/27)  İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gönderilmiştir (İbrahim, 14/1) ve asla onda herhangi bir şüphe yoktur. (Bakara, 2/2)

O, sözlerin en doğru ve güzel olanıdır. İnsanları dosdoğru yola ileten hidayet rehberidir. Hakikat membaıdır. Hak ile batılı, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini, faydalı ile zararlıyı birbirinden ayıran ilahi bir ölçüdür. Kur’an; insana kendini, Rabbini, evreni, varoluşun gayesini, asil, onurlu ve tertemiz bir hayatın nasıl yaşanacağını ve ahireti anlatan, onu aşırılıktan, azgınlıktan, her türlü kötülükten, münkerden, yanlıştan sakındıran bir kitaptır. Bütün bu değerlerin en güzel temsilini gösteren, Allah’ın muradını açık, anlaşılır ve en doğru şekilde ortaya koyan ise şüphesiz Peygamber Efendimizdir. Onun sünneti, muradı ilahiyi en doğru anlamanın ve Rızâ-i Bari’yi kazanmanın en açık yoludur. 

Yüce Rabbimiz Peygamber Efendimizi bize; “Hakkımızda şahitlik edecek” (Müzzemmil, 73/15), “doğruluk rehberi”, (Tevbe, 9/33), “müjdeleyici, uyarıcı, Allah’a çağıran ve aydınlatan bir ışık”,  (Ahzâb, 33/45-46), “doğru yol üzere gönderilmiş bir elçi” (Yâsîn, 36/2-4) gibi vasıflarla tanıtmaktadır. 

Nitekim Peygamber Efendimizin insanlığa en büyük ve eşsiz mirası hiç şüphesiz Kur’an-ı Kerim’i yaşanan bir hayata dönüştüren söz ve davranışları, yani sünnetidir. Bu yönüyle sünnet, İslam’ın pratiği ve temel hüküm kaynaklarından biridir. Müslümanlar için bilgi, hikmet ve hakikatin yoludur. Bu bağlamda Peygamber Efendimizin, her boyutuyla hayatının, Müslümanlar için en güzel örnek olması, hadis ve sünneti Müslümanlar için inanç, ibadet ve ahlaka dair hususlarda vazgeçilmez bir başvuru kaynağı haline getirmiştir. Öte yandan hadis ve sünnet, Kur’an’ın evrensel ilkelerinin çağlar boyunca hayatiyet bulmasına, değişik zaman ve mekânlarda yaşayan Müslümanların ortak inanç, düşünce ve ahlak ekseninde buluşup büyük İslam medeniyetini kurmalarına vesile olmuştur.

Bugün, insanlığın bireysel ve küresel boyutta özlediği huzur ve güven; ancak Peygamber Efendimizin insanlığa tebliğ ettiği hakikatlerin yani Kur’an ve sünnetin bilgi, bilinç, ahlak ve sistem düzeyinde hayata geçirilmesiyle varlık kazanacaktır.  O değerleri bugüne taşıyıp insanlıkla buluşturmak ise müminlerin Allah’a, Resul’e ve insanlığa karşı en büyük görevidir. Allah’a itaatin ve Peygambere muhabbetin neticesi ve en büyük tezahürü de budur. Bu manada Peygamber Efendimizin hayatının ve mücadelesinin bütün yönleriyle en doğru şekilde bilinmesi, sözlerimizin, davranışlarımızın ve ideallerimizin, onun sünnetine göre her daim gözden geçirilmesi elzemdir. Bu sebeple, onun tebliğ ettiği vahyi, miras bıraktığı ilim, hikmet ve ahlakı doğru anlayarak yaşamak ve gönüllerdeki peygamber sevgisini peygamber ahlakı olarak hayata taşımak müminler için bir zorunluluktur. 

Bu meyanda Kur’an’ın ilk muhatabı olan sahabe nesli, Kur’an’a doğrudan muhatap olduğu ve vahyin inişine şahitlik ettiği halde, inen ayetlerde ne kastedildiğini Peygamberimize sormuşlar ve onun nasıl uyguladığını takip etmişlerdir. Sahabenin bu uygulaması bizim için örneklik teşkil etmekle birlikte, Kur’an ve sünnetin bir bütün olarak ortaya konması açısından da önem arz etmektedir. Zira Allah Resulünün tebliğ görevi bağlamında ashabını, hayatın her alanında titizlikle eğitmesi, sahabenin de en yüksek bilinç ve duyarlılıkla onu takip etmesi, onu örnek edinmek için hassasiyet göstermesi ilk dönemlerden itibaren Efendimizin hayatının her anının gerek sözlü olarak nakledilmesini gerekse yazılı olarak kayıt altına alınmasını sağlamıştır. Nitekim sahabe neslinin gündeminde Kur’an ve sünnet ayrımı diye bir durum hiçbir zaman söz konusu olmamıştır. Asr-ı saadeti takip eden dönemlerde de durum böyledir. Dolayısıyla hadisler ve sünnet, Kur’an-ı Kerim’den sonra İslam düşüncesinde ikinci temel kaynak, önemli bir imkân ve büyük bir müktesebat hâline gelmiştir.

İslam tarihinde, dinin anlaşılması hususunda Allah Resulü’nün konumu ile ilgili farklı düşüncelere sahip bazı marjinal çıkışlar olsa da bunlar, İslam ümmeti ve muteber ilim geleneği nezdinde bir karşılık bulamamıştır. Dolayısıyla, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Kur’an ve Sünnet bütünlüğünü göz ardı eden anlayışların, akl-ı selimin egemen olduğu çevrelerde ve mutedil İslam toplumlarında teveccüh bulması mümkün olmayacaktır.

Elbette Kur’an ve sünnetin en doğru şekilde anlaşılması noktasında bilgi ve yöntemin gerekliliği tartışılmazdır. Bunun için başta söz konusu ilmin tarihi, usulü, edebiyatı olmak üzere çok önemli disiplinler oluşturulmuş, köklü eserler yazılmış ve büyük bir literatür ortaya çıkmıştır. Özellikle hadislerin tespiti ve doğru anlaşılması noktasında İslam âlimlerinin ortaya koyduğu yaklaşım, yöntem ve eserler hayranlık uyandıracak bir çalışmanın ve müthiş bir ilmi disiplinin ifadesidir.

Diyanet İşleri Başkanlığımız, Kur’an’ın evrensel hakikatlerini Peygamber Efendimizin örnekliği üzerinden milletimize ve hatta bütün dünyaya ulaştırma idealiyle İslam’a hizmet etmeyi bir iftihar vesilesi olarak görmektedir. Bütün hizmetlerinde Allah Resulünün; “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapmayacaksınız: Allah’ın Kitab’ı ve Resûlü’nün sünneti”  diyerek ümmetine emanet ettiği eşsiz mirası bir bütün olarak muhafaza etmeyi en önemli düstur kabul etmektedir. Dolayısıyla gerek basın-yayın gerekse eğitim ve irşat faaliyetlerini hep bu amaca yönelik icra etmektedir.  

Bu vesileyle, başta milletimiz olmak üzere tüm İslam âleminin, Kur’an’ın yolumuzu aydınlatan ilkelerini ve onu yaşanan bir hayata dönüştüren Peygamberimizin sünnetini en doğru surette anlayarak istikamet üzere bir hayat nizamı oluşturması temennisiyle; bizleri, Kur’an’ın rehberliği ve Peygamber Efendimizin örnekliğinde yürüdüğümüz bu yolda rızasına eriştirmesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.