Güzel kokulu nebâtatın padişahı olan gülüm,

Canlara sefâ, ruhlara gıdayım.”

İmam Süyutî

M.Ö. 2684-2630 yılları arasında yaşayan Akat kralı I. Sargon hakkında yazılan bir tablette, kralın Dicle Irmağının ötesindeki ülkelere askeri keşif gezisi yaptığını bu geziden “asma, incir ve gül fidanları” ile geri döndüğü yazılıyor.

Bir diğer kayıtta M.Ö. 1600 yıllarına aittir. Girit’teki Knossos sarayında yapılan arkeolojik çalışmada bugüne kadar korunan bir duvar freskindeki gül resmi ortaya çıkarılmıştır.

Konfiçyüs; Çin imparatorluğunda güle çok önem verilen bir çiçek olduğunu, imparatorun bahçesinde özenle güller yetiştirildiğini ve Çin imparatorunun kitaplığında gül ve gül yetiştirmekle ilgili 600’den fazla kitap bulunduğunu kaydetmiştir.

İslam tasavvufunda gül çok önemli bir semboldür; Hz. Muhammed’in sembolü. Gül hem ilahi güzelliği hem de Hz. Muhammed’i ifade eder. Kendisinin terinin gül gibi koktuğundan yola çıkılarak gül onun teri olarak kabul edilmiştir. Yunus Emre; “Çiçek eydür ey derviş gül Muhammed teridir.” Diyerek bu düşünceyi özetlemiştir.

Bütün Avrupa dillerinde gülün karşılığı “Rose”nin orijinali Latince “Rosa” dan gelmektedir. Türkçede kullandığımız gül Farsça orijinlidir. Üç anlama gelmektedir. a) gül çiçeği, gül ağacı, b) ateş koru, c) kırmızıdır. Dağ gülü, kokar gül, fındık gülü, menekşe gülü, yediveren gülü, yosunlu gül, Van gülü, gibi pek çok çiçek ismi oluşmuştur. Ayrıca; güllük, gülistan, gül zar, gülnar, gülşen, gülden gibi pek çok isim de gülden türetilmiştir.

Gül bitkilerin anası ve bahçenin kraliçesi olduğu düşünülür. Gül yapraklarının nadir güzellik ve saflığının uzun, dikenli bir dalın ucundaki sağlam bir köke yerleşmiş olması Allah’a giden mistik yolu sembolize eder.

İbrahim ateşe atıldığında gül bahçesine dönüşmüş. Hz. Ali son nefesini vermeden Selman-ı Farisi’den bir demet gül istemiş onu kokladıktan sonra ruhunu teslim etmiştir. Bu yüzden Bektaşilikte gül önemli bir semboldür.

Türk halk ve tekke edebiyatının bütün alanlarında güle yer verilmiştir. Tanzimat’tan sonra ise gül şiirlerde artık sevgiliyi değil, vatan ve millet sevgisi motifi olarak işlenir. Süleyman Nazif; “İşte gülzâr-ı vatan mahvoldu…” S.30-31

Süsleme sanatının vazgeçilmezi olan Gül, Kuran’ı Kerim’de “aşır gülü”, “cüz gülü”, “hizip gülü”, “secde gülü” gibi Kuran’a ait bazı alametler gülle belirtilmiştir.

GÜL MUŞTUSU'NDAN

Dicle’yle Fırat arasında

Bir eski şehir cennet titremesi

Sarı güller çevirmiş dört yanını

Yabancı bir şehir gibi

Kırmızı güller yerli

Kuzuların doğması nasıl beklenirse o ülkede

Güllerin açması da öyle beklenir gün doğmadan önce

Bahar yağmurları böyle güllere gebe

İner gökyüzünden bahçelere

Nişanlarda gül şerbeti içilir

Hastalara gül şurubundan ilâç

Gül bir yeni yıl gibi

Yetişir evlere muştu gibi

Hızır fısıltısı say onu

Baharın salavatı güller

Yeryüzüne gelerek sabahları

Yataklara dökülerek

Aşk ezanını okurlar gençlere (...)

Sezai Karakoç

Güzel kokulu maddelerin belirli oranlarda birbirine karıştırılmasıyla elde edilen hoş kokulu bir ürün olan Parfüm terimi Latince’ de “tümüyle uçucu” anlamına gelen “per fumum” sözcüğünden kaynaklanmış ve bugün de “ruhun gıdası” ve bir çeşit “iletişim dili” olarak da kabul ediliyor. S.35

Gül ve koku denince lise yıllarında okuduğum bir kitapta deve çobanlığı yapan peygamber aşığı, Gül kokulu Efendimizi görmeden inanan, (Muhadram) Veysel Karanî, yaşlı annesinin ve kendinin çamaşırlarını yıkamak için bir ağacın altında su ısıtmak için ateş yakar. Biraz sonra ateş tarafından çok güzel bir koku gelir. İncelediğinde develer ateşin üstündeki dalın yaprağını yerken meyveleri de ateşe düşmüş. Kokunun ondan geldiğini fark etmiş. Bundan anneme de götürmeliyim diye çıkınına bir miktar koymuş. Annesi de çok sevmiş. İnsana keyif verdiğinden ismini de “keyfe” koymuş. Bugün içmekte olduğumuz kahvenin bu şekilde bulunduğuyla ilgili bir bilgiyi hatırlıyorum.

GÜL YAZISI NEREDEN ÇIKTI?

Son yıllarda birçok kurum ve kuruluşumuz bir birinden güzel kitap çıkarmakta. Bu kervana Sağlık Bakanlığı da katıldı. Geçenlerde ziyaretime gelen değerli Sağlık Bakan Yrd. Halil Erdemir dostum gelirken prestij niteliğindeki kendisi gibi güzel kitaptan bir adet de bendenize getirmiş. Kendilerine gönülden teşekkür ediyorum.

Genellikle bu ebattaki prestij niteliğindeki kitaplar az okunur. Oysa okumak için özellikle diğer kitapların yanı sıra bu kitapları okumaya daha bir özen gösteririm. Bahsi geçen kitap, kitabın ötesinde bir şey. Gülün kendi güzelliğinden mi? İnsanlara şifa sağladığından mı? Yoksa Güller Gülü Efendimizin remzi olmasından mı? Çok ihtimam gösterildiği her halinden belli. Her biri şaheser niteliğinde çekilen ve her sayfaya yerleştirilen gül fotoğrafları oluşan kitap, çok özel bir kapak içine estetik bir şeklide yerleştirilmiş. Daha sonra kutuya yerleştirilen kitabın yanına özel ve cezbedici bir şişe içerisinde bir de gül-suyu koymuşlar. Okunmasa bile kitap, içindeki gül, muhtelif ikon ve birbirinden değişik resimler insanın ufkunu açmaktadır. Kaldı ki çok güzel bilgi ihtiva etmektedir. 

Gül konusundaki araştırmalarına bir makaleyle başlayan yazar, daha sonra kaleme aldığı “Gül-Gül Suyu. Tarihte, Tedavide ve Gelenekteki Yeri”, “İlaçların En Güzeli Gül”, “Isparta Gülü, Önemi -Tarihçesi- Kullanılışı” kitaplarından sonra Sağlık Bakanlığı adına ismi geçen kitabı hazırlamıştır.

Bu kitapla ilgili yazar Prof. Dr. Ayten Altıntaş; “Osmanlı Hekimlerinin İlacı Gül” kitabı kokulu gülün ilaç olarak kullanılması esas alınarak hazırlanmıştır. Dünyada yaklaşık 1350 Rosa türü gül olduğunu söyleyen yazar, ‘Osmanlı Tıbbı çalışmalarım esnasında gülün hem bir tıbbı bitki olduğunu hem de geleneğimizde çok önemli bir yeri olduğunu fark ettim.’ Demektedir. Gülün menşei Orta Asya’dır. Batıya ve dünyaya buradan yayılmıştır.

Kitap; Türkçe ve İngilizce olmak üzere “Gül Hakkında”, “Güzel Kokunun Peşinde”, “Gülün Damıtılması”, “Gülün Faydaları”, “Osmanlıda Gül Suyu Kullanımı”, “Osmanlıda Gülcülük” ve “Isparta’da Gülcülük” adı altında yedi bölümdür. 239 sayfadan oluşan, normal kitaplara göre oldukça hacimli olan kitap, gül hakkında yazılan istisna kitaplardan sayılır. Kaynak olarak değerlendirilecek bu kitap gül sevenlerin arşivinde bulunması gereken kitaplardandır.

Kitabın giriş kısmında Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca; “Osmanlı tıbbı kadim tıp geleneğinin kayda değer bir uzantısı olarak kabul edilmektedir… İslam tıbbı, Osmanlı tıbbının da kaynağı olmuştur… Osmanlı tıbbında tedavi unsuru olarak önemli bir yere sahip gül, unutulmuş şifa kaynakları arasında müstesna bir yere sahiptir. Bu kapsamda, deri hastalıklarında gül-iksiri, mide ve karaciğer hastalıklarında gül-macunu ve ferahlatıcı, hafızayı genleştirici olarak gül-suyu kullanımı örnek verilebilir. Gül aynı zamanda tüm dünyada kabul görmüş bir “sevgi ve güzellik” sembolü olarak da insanlığa hizmet etmektedir.

Koca, tüm bunların ötesinde Gül, “…Hz. Muhammed’in (sav) rayihası kabul edilmesi nedeniyle de kültürümüzde halen manevi ritüellerin bir parçasıdır.” Demekte.

Mesele gül olunca eli kalem tutan, bir şeyler yazma cesaretini gösteren hemen herkes gül hakkında bir şeyler yazmak durumundadır. Tıpkı ‘ben şaire şair demem NÂT yazmadıkça’ dendiği gibi.

Gülün edebiyatımızda özellikle de tasavvuf edebiyatında ciddi bir yeri vardır. Gülün vatanı Orta Asya olunca, Batı’ya tanıtılması da Anadolu’dan yapılmıştır. Gül Türk Kültürünün olmazsa olmazıdır. Bahar için ‘vakti gül’, ‘mevsim-i gül’, ‘devr-i gül’ ifadeleri kullanılır ve baharın adı ‘gül mevsimi’ olması güle verilen önemdendir.

Güllerin içine yağdığı

Bahar aydınlıklarının

Şeyhe yaklaşan bir mürit gibi

Doluşu bahçemize

Bahar gelmiş gülü zorlamada

bulutun içinde gülün özü döğülmede

Sonra bir yağmurla

Ufak bir yağmurla

Ufak bir esintiyle

Dökülecek bahçelerin üstüne

Yaratılışa dönmüşümdür baharla

ilk yaratılışa

Gül saçarım düşmanıma bile

Sezai Karakoç

Efsane bu ya! Başlangıçta rengi kırmızı olmayan gül, bülbüle hiç yüz vermez. Gülün bu ilgisizliğine dayanamayan bülbül bir gün her şeye rağmen gidip gülün üzerine konar, dikenler bülbülün vücuduna batar. Gülün dibine dökülen kan onun kökünden damarına doğru yayılır. Gül o günden sonra kan rengine bürünür. 29

Hayatımızın gülün remzi gül kokulu “GÜZEL İNSANIN” hayatına benzemesi dileğiyle, güllü hayat, güllü yaşam dilerim.