İşte bu bağlamda baktığımızda oruç ibadetiyle ilişkimizi ifade eden “tutmak” eylemi dikkat çekicidir. Zira tutmak tek taraflı ve edilgen bir durumu değil, karşılıklı ve aktif bir eylemi ifade eder. Çoğu defa insan düşmemek, ayakta durmak, yerinde emin kalmak, sağlam durabilmek için bir yere tutunma ihtiyacı duyar. Yani tutmak bir nevi tutunmaktır. Diğer yandan insan için en temel psikolojik ihtiyaçlardan birisi de ideallerini ve beklentilerini gerçekleştirmeye vesile olacak sağlam ve güvenilir bir değere tutunmaktır. Nitekim bugün insanlık son üç asırdır daha iyi bir hayat adına tutunduğu her şeyin iflasını görmenin şaşkınlığı, hayal kırıklığı ve tutunacak bir yer bulamamanın çaresizliği ile yorgun düşmüştür.

Göz ardı edilmemesi gereken bir hakikat olarak ifade edelim ki biz ibadetlerle hakka, hakikate tutunuruz. Bir başka ifadeyle ibadetlerin öğrettiği değerler sayesinde huzur ve güvenle ayakta durabiliriz. Dolayısıyla biz orucu tutarken orucun da bizi tuttuğunu düşünmemiz ve bu gerçekliği idrak etmemiz gerekir.  Eğer biz orucu hikmetlerini yaşayarak ve faziletini kuşanarak tutarsak, oruç ta bizi güzel ahlak üzere tutacaktır. Biz orucu iman ve kulluk bilinciyle tutarsak oruç bizi hak ve hakikat üzere tutacaktır. Biz orucu samimiyetle tutarsak oruç bizi merhamet üzere tutacaktır. Biz orucu yüreğimizde hissederek tutarsak oruç bizi vicdan çizgisinde tutacaktır. Biz orucu karşılığını sadece Allah’tan bekleyen bir farkındalıkla tutarsak oruç bizi izzetle yaşanan bir hayat üzere tutacaktır. Biz orucu paylaşmaya vesile kılarsak oruç da kardeşliğimizi güçlü tutacaktır.

Elbette orucun imsaktan iftara kadar yeme-içme ve belli davranışlardan uzak kalmanın ötesinde çok derin manaları vardır ve biz asıl bu mana ile buluşunca oruca tutunmuş oluruz. Zira insanı anlamlı kılan fiziki ve biyolojik varlığından öte sahip olduğu değerler dünyasıdır. Dolayısıyla bütün ibadetlerin asıl işlevi de değerler dünyasında ortaya çıkacaktır. Bu bağlamda Peygamber Efendimizin “Oruç tutan nice kimseler vardır ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktır. Geceyi ibadetle geçiren nice kimseler vardır ki kıyamdan nasibi sadece uykusuz kalmaktır.” (İbn Mâce, Sıyâm, 21)  hadis-i şerifi çok çarpıcı bir hakikati beyan etmektedir.  Nitekim günün belli saatleri arasında aç-susuz kalmak nihayetinde çok da zor değildir. Asıl zor olan, aynı zamanda kalbi her türlü haset, nifak, kin, nefret, ön yargı, bencillik, kibir vb kötü duygulardan uzak tutmaktır. Gönlü samimiyet, muhabbet ve iyi niyet üzere tutmaktır. Dili yalan, gıybet ve çirkin sözlerden uzak tutmaktır. Sözü zarafet ve nezaket üzere tutmaktır Aklı hakikat üzere tutmak, zihni hurafelerden uzak tutmaktır.  Nitekim Peygamber efendimizin “oruç kötülüklerden koruyan bir kalkandır” (Tirmizi, İman, 8) sözü, sadece dış dünyanın kötülüklerine karşı değil, aynı zamanda ve daha önemli bir işlev olarak kendi iç dünyasında mümine yakışmayan duygulara karşı onu koruyan bir kalkan olarak da anlaşılmalıdır.

Ve asıl önemli olan orucun bize kazandırdığı değerleri bütün bir yıla ve hayata egemen kılmaktır. Peygamberimiz döneminde Ramazan ile diğer zamanların arasında keskin çizgiler yoktur. Zira hayat her mevsim Ramazanın getirdiği değerler ile yaşanmaktadır. İbadet ile sosyal hayata arasında, Mescid-i nebi ile Medine çarşısı ve Medine sokakları arasında keskin çizgiler yoktur. Mescidi Nebi’de Müslümanların duruşu, ahlakı ve hassasiyeti neyse Medine Çarşısı’nda ve hayatın her alanında da öyledir.  Neticede orucun getirdiği değerlerle hayata tutunduğumuzda mahallemizden yeryüzünün tamamına kadar daha güzel bir hayatın inşasına dair dair güçlü bir umuda tutunmuş olacağız.

Editör: Mehmet Çalışkan