Toplumda insanların bireysel kişiliklerinin yanı sıra bir de tüzel (kurumsal) kişilikleri vardır. İnsan bazen konuşurken veya yazarken , “kurumum”, ya da “şahsım” adına şeklinde bir ifade kullanır. Bazı mesleklerde kurumsal kimlik, şahsi kimliğin önündedir. İmamlıkta öyle bir meslektir/görevdir.

Dahası var; imam, deyim yerindeyse günün yirmi dört saatinde ‘mahalle baskısı’ altındadır. Yaptığı her iş, söylediği her söz dikkatle takip edilir. İyilikleri olduğu gibi yanlışları da imamlık mesleğine atfedilir. Nitekim yaptıkları/söyledikleri iyi ve kötü iş ve sözden dolayı ‘imamı görüyor musun?’ Derler. Bu yüzdendir ki, imam söylediğine ve yaptığına azami dikkat etmelidir. İmam görev yaptığı mahallenin veya köyün, deyim yerindeyse gören gözü, duyan kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı mesabesinde olmalıdır.

Öyle ki; İmam bulunduğu yerin;

* Koruyucu hukuk mümessili,

* Hastaların şifa rehberi,

* Borçluların eda kılavuzu,

* Yetimlerin hamisi,

* Kimsesizlerin sahibi olmalıdır.

İmam, bu saydığım ve sayamadığım birçok görevi üstlenmiş bir kişidir. Hal böyle olunca, imam olan kişi ‘boş vermişlik’ ve ‘nemelazımcılık’ anlayışıyla hareket edemez/etmemelidir de.

İmam, nitelik ve nicelik bakımından kendini çok iyi yetiştirmelidir.

Eğer mezun olduğu okulun kendisine verdiği bilgiyi ve eğitimi yeterli görmüyorsa ki, yeterli olmayabilir, bu durumda görevi almadan veya aldıktan hemen sonra eksikliğini hissettiği hususlarda kendini yetiştirmelidir.

İmamlık ‘sıfır hata’ anlayışıyla yerine getirilmesi gereken bir vazifedir. Bu görevi ifa edecek olan imamlar da ziyadesiyle hassas davranmalıdır.

İmamlık müessesesiyle ilgili bu özellikleri zikrettikten sonra, hassaten bu kurumun temsilcileriyle ilgili zikretmeyi düşündüğüm şu hususları sayabilirim:

KURAN: Şu çok iyi bilinmelidir ki, imamın olmazsa olmaz özelliği ve güzelliği iyi (kıraati) ve usulüne uygun (tecvitli) güzel Kuran okumasıdır. İmamın bu konuda harcayacağı hiçbir emek boşa gitmeyecektir. Dolayısıyla güzel Kuran okuyan kişilerden yılmadan usanmadan ders almalıdır.

Kuran, güzel, anlaşılır ve “tertil” üzere okunmalıdır. Okunan Kuran’ı gerek okuyan ve gerekse dinleyen manevi duyguya kapılmalıdır. Çok iyi biliyoruz ki, ‘Kuran okuyan kimse Allah’la konuşuyor’ demektir. O’nun kelamını okurken O’(C.C.) na yakışır vaziyette okumalıdır. Dinleyen de O’ (C.C.) nu dinler gibi dinlemelidir. Bunu sağlayacak olanda da başta imamlardır.

O halde kıraati düzgün olmayan imamlar, kıraatlerini mutlaka düzeltmeye çalışmalıdır.

İnsan bazı imamın ardında kıldığı namazdan haz duyarken, bazısından aynı hazzı alamamaktadır. İmam vazifesini ifa ederken, ihlâs, samimiyet ve ‘son namazım’ diye kıldırırsa cemaate çok tesirli olacağı kesindir.

İmam kendine uyan cemaatinin mesuliyetini üstüne aldığını bilerek hareket etmelidir. Kafa ve gönlünü Allah’a ve okuduğu Kuran’a vermelidir.

TEBLİĞ: İmam tebliğcidir. Özü ve sözüyle olduğu gibi bütün hal ve hareketleriyle tebliğcidir. İnsanların önünde bir kişi olarak, hemen her şeyine azami dikkat etmelidir. Özellikle, anlatacağı konuya iyi hazırlanmalıdır. Konuşmaların sağlam, güvenilir kaynaklardan hazırlanarak yapmalıdır. İmamın vazifesi, kafaları karıştırmak değil, bilakis karışmış kafaları düzeltmeye çalışmaktır.

İmam meseleleri izah ederken çok dikkatli olmalılar. Muhataplarına, ne vermek istediğini belirleyip, en çarpıcı ve en can alıcı bilgi ve örneklemelerle anlatmalıdır.

Dinleyicilerini takip edip, onları sıkmamaya çalışmalıdır. Kürsüde veya hutbede; ‘Nasıl olsa beni dinlemek zorundalar’ diyerek uzun uzun konuşmamalıdır.

Belirlediği süreyi aşmadan, konuyu dağıtmadan, ne vereceğini iyi tasarlayıp iyi aktarmalıdır.

Dersini anlatırken de güncel deyimiyle diksiyona dikkat etmeli, ses tonunu iyi ayarlamalıdır. Sessiz olunacak yerde bağırmamalı, bağıracak yerde de sessiz olmamalıdır. Hitap ettiği toplumun (cemaatin) yapısını iyi bilmeli konuşmasını ona göre yapmalıdır. (Nahil; 125)

AİLE: Diğer taraftan imam, aile yaşantısıyla, akrabalık ve komşuluk ilişkileriyle, insanların gıpta ettiği bir kişiliğe sahip olmalıdır.

İmam, halka müteveccih ve mütebessim olmalı ama sırıtkan olmamalıdır.

O sevmenin ve sevilmenin örnekliğini göstermelidir.

Komşuluk ilişkisini iyi ayarlamalıdır. Her halükarda mehabetini (İslamî duruş) muhafaza etmelidir. Ne kendini küçük göstermeli, ne de kibirli, mütekebbir tavır içine girmelidir. İmam tok gözlü, alçak gönüllü olmalıdır...

Başkasının eline bakmamalıdır… Kendileriyle ilgili toplumdaki yanlış algıları yok etmelidir. Oda imamın asil davranışıyla mümkündür.

KILIK-KIYAFET: (Yeterli olmayabilir ama imamların eskiye oranla özlük hakları daha iyi noktaya geldi.) İmamalar bilhassa kılık, kıyafet ve görünümüne çok dikkat etmeli, saçı, sakalı ve bıyığı düzgün olmalıdır. Eğer aynaya bakamamışsa, birilerinin huzuruna çıkmadan Allah Resulünün yaptığı gibi, yerdeki su birikintisine bakarak saçını düzeltmelidir. Kılık kıyafeti birbiriyle mütenasip ve düzgün, ayakkabısı boyalı, çorabının altı ise yazısız olmalıdır. Eğer zor olmazsa imam kardeşlerimin, görev yaptıkları Cami’de yedek pantolon ve çorabının olması çok iyi olur.

Peygamberimiz bizler için ‘numune-i imtisal’ olması münasebetiyle, ondaki özellik ve vasıfların, imkân nispetinde en fazla imamlarda olması gerekir.

Bilindiği gibi Peygamberler şu beş sıfat ile muttasıftırlar.

* Sıdk (doğruluk)

* Emanet (emanet ehli olması)

* Tebliğ (bildiğini anlatması)

* Fetanet (zeki)

* İsmet (ilahi muhafaza altında olması)

Bir de “NEZAFET” sıfatları vardır. Hem O (s.a.v.) hem tüm Peygamberler kılık, kıyafet; tavır ve tarzlarıyla muhataplarını rahatsız edici olmamışlardır.

Bir defasında saçı başı dağınık, üstü başı kirli birisi gelmişti de, Allah Resulü:

“Giyecek başka kıyafetin yok mu?” diye sordu.

“Var” cevabı üzerine,

“Allah verdiği nimeti kulunun üzerinde görmek ister” şekliyle mukabelede bulunmuştur. Bu durum Yüce Peygamberimizin, gelen o kişinin tavrından rahatsız olduğunu anlıyoruz. Peygamberimiz bir hadislerinde Müslüman’ı şöyle tanımlar:

“Müslüman; elinden ve dilinden emin olunan kimsedir.”

Sizler öyle hareket etmelisiniz ki, insanlar sizi örnek almalıdır. Sizinle olmaktan zevk almalılar. Sizi görünce ‘gene imam geliyor’ diye rahatsız olmasınlar. Aksine ‘imam efendi geliyor, yine bir şeyler öğreniriz’ düşüncesiyle yanlarında size yer açmalılar.

Bir mütefekkirin “Nakıstan tam olmaz” dediği gibi, yeterli bilgiye sahip olmayan, nizama intizama dikkat etmeyen, kılık-kıyafeti temiz ve düzgün olmayan, temizliğine ihtimam göstermeyen bir imamın, başkalarının okumasını, temiz olmasını istemesi abesle iştigaldir.

İmam, boyalı ayakkabısı, temiz kıyafeti, varsa düzgün sakalı ile insanların imrendiği bir şahıs olmalıdır. Sadece kişi olarak kendisi mi? Hayır! Aynı zamanda görev yaptığı camisi de pırıl pırıl olmalıdır. İmkânların ziyadesiyle bol olduğu zamanımızda temizlik de kolay olmaktadır. Kısaca imam her şeyiyle örnek olmalıdır.

BİR HATIRA: Hizmet maksadıyla gittiğim Almanya’da, bir vesileyle Köln şehrindeki Dom kilisesini gezmeye gittim. İçeri girer girmez, ziyaretçilere ‘hoş geldiniz’ diye karşılayan, düzgün giyimli, müşekkel görünümlü bir zat dikkatimi çekti. Kendisinin papaz olduğunu mihmandarım vasıtasıyla öğrendim. Biraz konuştum. Öncelikle çok zeki ve nazikti. Ne söylediğinin farkında, dikkatli ve özenle konuşuyordu. Öğrendim ki, onlar mezun oldukları üniversitenin dışında ekstra farklı eğitim almak suretiyle, kendilerini oldukça güzel yetiştiriyorlarmış. Hulasa, gören birinin alaka duyacağı bir kimse görünümündeydi. O da bunun farkında ve ona göre davranıyordu.

İmam olarak sen, ondan ve onun gibilerden çok daha iyi konumda olmalısın. Temsil ettiğin İslam senden bunu istiyor. Nasıl olsa görev aldım gerisi önemli değildir anlayışıyla hareket edilmemelisin…

Yaşadığımız dünyanın dağdağasından, keşmekeşliğinden bizar olan insanlar senin meltem ikliminde huzur bulmalılar. Bu yüzden kendi derdinle beraber toplumun derdiyle de ilgilenmek senin şiarın olmalıdır.

OKUMAK: Herkes çok okumalıdır. Fakat toplumda en çok okuması gereken iki kesim vardır. Bunlardan biri öğretmenler diğeri imamlardır. Çünkü bu iki grubun iştigal alanı doğrudan insanlardır. Bunların yanlış öğreticilikleri toplumu perişan eder. Dolayısıyla İmam kendini her zaman okuyarak yenilemelidir.

Sen Allah’ın, âlemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamberin varisisin. O (s.a.v.)’nu temsil makamındasın. İnsanlar sende, O (s.a.v.)’nün parıltılarını görmek ister.

Toplum seni her insan gibi, insan olarak görüyor; ama her sözünü ve davranışını kontrol eden istisnai bir insan olarak görmek istiyor.

Seni seviyor, cemaatin olarak sana güveniyor, bize sunacağın güzellikleri doya doya, iliklerimize kadar hissetmek istiyoruz.

Ahiretin tarlası olan dünyamızı, senin vereceğin pozitif enerjiyle anlamlandırmak istiyoruz, sevgili imam kardeşim.