Zaman zaman sosyal medya üzerinden bilgi paylaşımında bulunuyoruz ve zaman zaman da kürsülerde, TV programlarında veya herhangi başka bir etkinlik ve faaliyette yapmış olduğumuz sohbetlerden, arkadaşlarımızla özellikle mesaj içerikli bölümleri kısa kısa video ve makale haline getirerek insanlarımızın istifadesine sunuyoruz. Ellerimizdeki imkânlar ölçüsünde…

Elbette bu paylaşımlardaki bütün gaye ve gayretimiz, önce nefsimize, sonra da insanların istifadesine bir şeyler aktararak faydalı olabilme, Allah’ın rızasını ve hoşnutluğunu kazanabilme, Rasûlünün sevgisine ve yaşayışına insanları teşvik edebilme yönünde katkı sunmaktır.

Sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlarda dinleyici/izleyici veya takipçilerimiz arasında yapılan yorumlara baktığımız da dikkatimi çeken bir hususu paylaşmak istiyorum.

Meselâ faizden bahsediyoruz, “hoca, sen neden zinadan bahsetmiyorsun?” Zinadan bahsediyoruz, “hoca, bir defa da faizden bahset, Allâh’ın hükmünü nereye kadar gizleyeceksin?” Kul hakkından bahsediyoruz, “hoca, kamu hakkı ne olacak? Bir kere de şu çalıp çırpan filâncalardan bahsetsene!” Hırsızlık diyoruz, “hoca, hani hiç devleti soyanlardan bahsetmedin?” tarzında serzenişlere şahit oluyoruz. Belki gündemi saptırma, konuyu başka taraflara çekerek farklı algılar oluşturma gayretleri de bu yorumların bir parçasıdır diyebiliriz.

Lâkin, mesele asıl bu değildir. Herkes kendi hâline, gidişatına bakacak, bakmalıdır. Zira, insan düzelirse, dünya düzelir. Dünyamızı düzeltebilirsek, âhiretimizi de düzeltme yoluna girmiş ve felâha kavuşabilme konusunda bir merhale kat etmiş olabiliriz.

“Sen bunu neden filânca kişiye söylemiyorsun? Git bunu falanca zâta anlat!” türünden akıl vermek yerine, “ben bu sohbetten ne alabilirim, benim hisseme düşen nedir?” gibi bir sorgulama halinde olursak daha hayırlı netîce elde etmiş olabileceğiz.

Bazen sohbetlerimizde anlatırız: “Burunsak” diye bir hikâye vardır. Annesinin sütünü olmadık zamanlarda emmesini istemedikleri buzağının kafasına, annesinin memesini emmesine engel olacak bir maske takarlar ki, buna kimi yörelerde burunsak adı verilir.

Şimdi, hak ve hakikatler karşısında yukarda zikrettiğimiz tavırlar, burunsaklı buzağının haline benziyor. Süt ile kendi arasında maske olunca, sütten istifâde edemeyen buzağının hali gibi.

“Hoca, bize faizi anlatıyorsun ama, senin kazancın da faiz. Onu ne yapacağız?” şeklinde sesler yükseliyor.Ben emeğimin karşılığını alıyorum ancak diyelimki bu itiraz haklı olsun Allah korusun. Benim yapmış olduğum yanlış, başkasının  yemiş olduğu fâizi meşru hale getirir mi?

Mesele, Kur’an ve sünnet bütünlüğü içerisinde bir hayata talip olabilmektir. Öncelikle “kendi nefislerimizi Allâh’ın gazabından, cehennem ateşinden nasıl kurtarabiliriz?” şuuruyla hareket etmeye çalışmak lazımdır. Öyle bir günden korkmalı ki Rabbimizin;

“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!” (Tahrîm, 66/6) uyarısı karşısında yapabileceğimiz güzel işlere bakmalı ve öylece davranmalıyız.

Konuşan da, yazan da, okuyan da elbette kendi yükümlülüğünün hesabını yapıyordur/yapacaktır. Kimsenin yaptığı yanlış, işlediği günah kimseye haramı meşru gösterecek bir davranış kapısı ve fırsatı açmaz, açmamalıdır.