Yıl 610, aylardan ramazan, gecelerden Kadir Gecesi, günlerden pazartesi, mekân Hıra, elçi Cebrail (a.s.), muhatap peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), yankılanan ses “Oku!”, vahyin ilk inişi... Kur’an’ı, kâinatı, kendini ve sahibini okumak, tanımak. Vahyin penceresinden varlığın keşfedilmesi ve eşref-i mahluk olan insanın Kur’an’la eğitimi.

Vahyin nüzul süreciyle birlikte hicretten önce Mekke’de Kur’an eğitimi daha çok Darü’l-Erkâm’da yapılmıştı. Mekke’de Müslümanların yaşadığı zorlu günlerde gerçekleşen Akabe biatlarından sonra Hz. Peygamber (s.a.s.) Medinelilere Kur’an muallimi olarak Mus‘ab b. Umeyr’i (r.a.) göndermişti. Devamında Medine’ye hicretin gerçekleşmesi, Mescid-i Nebi’nin inşası, Suffe’nin oluşturulması, Peygamberimiz’in (s.a.s.) muallimliğinde sahabenin yetiştirilmesi, yetişen sahabinin vahyin bilgisini kuşanıp sınırları aşması, Kur’an eğitiminin hem temelini hem metodunu hem de kendi içinde bir eğitim bütünlüğünü oluşturmaya başlamıştı.

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) fetihten sonra vilayetlere tayin ettiği bir kısım valiler aynı zamanda Kur’an muallimleriydi. Mescid-i Nebevi’de bu görevi Hz. Peygamber (s.a.s.) bizzat kendisi yapmakla birlikte Ubade b. Samit’i (r.a.) de Suffe ashabına Kur’an öğretmekle görevlendirmiş, “Allah’ın evlerinden birinde, Allah’ın kitabını okumak ve kendi aralarında mütalaa etmek üzere toplanan her topluluğa Allah iç huzuru verir; onları rahmet bürür, çevrelerinde melekler toplanır ve Allah onları meleklerin yanında anar.” buyurarak mescitlerde Kur’an derslerini teşvik etmişti. (Müslim, Zikr, 38.)

Rasulüllah’ın (s.a.s.) bu tür tavsiye, telkin ve teşvikleri ashab-ı kiramı hareketlendirmiş; pek çok sahabi ömrünü Kur’an eğitimine vakfetmiştir. Dımaşk Mescidi'nde Ebu’d-Derda (r.a.) ömrünün sonuna kadar her gün sabah namazından öğle vaktine kadar Kur’an derslerini okutmuştur. Sabah namazından sonra kendisinden Kur’an öğrenmek için talebeler, Ebu’d-Derda’nın (r.a.) etrafında toplanır. Ebu'd-Derda (r.a.) bunları onar kişilik gruplar hâlinde ayırır ve her grubun başına bir başkan koyar, kendisi de mihraba oturur, gözü ile bütün öğrencileri murakebe eder, hatası olan talebe, başkanına müracaat eder, başkan hata yapar veya müşkil durumda kalırsa Ebu'd-Derda’ya (r.a.) başvururdu. Yine Abdullah İbn Mes'ud (r.a.), Kûfelilerin hem kadı ve müezzini hem de öğretmenleri idi.

İslam tarihinde ilk dört asırda camiler, yüksek seviyede Kur’an tahsilinin yapıldığı ana merkezler olmuştur. Buralarda ileri seviyede Kur’an öğrenimi için oluşturulan ders halkaları “seb‘” ve “tasdir” diye anılmıştır. Kıraat hocasına “şeyhü’l-kıraa”, görevine de “meşihatü’l-kıraa” denilmiştir. Şehir camilerinde yürütülen Kur’an okutma faaliyeti “meşihatü’l-mescid”, ordugâhlarda yürütülen faaliyetler “meşihatü’l-cünd” ismini almıştır. “Meşihatü’l-cünd”ün hocalarına da “kâriü’l-cünd” denilmiştir. Küçük çocukların Kur’an eğitimi ise “Küttap” denilen mahalle mekteplerinde gerçekleştirilmiştir. Bu mektebi bitiren yani temel eğitimini tamamlayan bir öğrenci, önce alt seviyedeki bir Daru’l-Kurra'ya, oradan hafızlık eğitimine daha sonra yüksek seviyedeki bir Daru’l-Kurra'ya giderek "ilm-i kıraat" ve "ilm-i mehâric-i hurûf" derslerine devam etmiştir.

Endülüs’te bazı kurraya kıraat dersi ve hafızlık çalışmaları için belli mescitler ayrılmıştır. Endülüs âlimlerinden Ebubekir İbnü’l-Arabi, ülkesinde çok başarılı bir öğretim metodu takip edildiğini, ilk öğretimin yazı, hesap ve dil bilgisiyle başlatıldığını, daha sonra Kur’an hocasının öğrencilerine şifahi olarak Allah’ın kelamını talim ettiğini, çocuklara kabiliyetlerine göre Kur’an’dan bir bölümü ezberlettiğini, hafızlığını tamamlayanlardan isteyenlerin öğrenimlerini fıkıh ve hadis dersleriyle sürdürdüklerini bildirmiştir. (Nebi Bozkurt, Hâfız, DİA, XV,76.)

Selçuklular, kıraat ilminin okutulduğu medreseleri daha çok Daru’l-Huffaz şeklinde adlandırırken Osmanlılar, Kur’an ihtisas medreselerine genellikle Daru’l-Kurra demişlerdir. Osmanlılardan önce de olduğu gibi, Osmanlılar döneminde de Daru’l-Kurralar’da kârîler ve cami hizmetlerinde görev alan imam, müezzin, vaiz gibi görevliler yetiştirilmiştir. Yaygın bir biçimde Osmanlı topraklarının her tarafında  Daru’l-Kurra’lar oluşturulmuştur. Daru'l-Kurra açılmayan yerlerde ise özellikle büyük camilerin civarında kıraat ilminin okutulduğu özel bölümler açılmıştır. Ancak bu binaların büyük bir kısmı bugün mevcut değildir. Anadolu beylerbeyi iken 1582’de Rumeli beylerbeyliğine tayin edilen Cafer Paşa’nın yaptırdığı hâlen evler arasında sıkışıp kalmış Kütahya Daru’l-Kurra’sı ayakta durmak için direnmektedir. (Nebi Bozkurt, Daru’l-Kurra, DİA, VIII, 543-545.) Daru’l-Kurra ve camiler dışında yüksek seviyede Kur’an öğretimi için kurulan ilk müstakil medreseler de Daru‘l-Kur'an’lardır. İlk kurulan Daru’l-Kur'an, Dımaşk'ta (Şam) hicri 391 (m. 1001) Sadiriyye Medresesi'dir.

Osmanlı bakiyesi Türkiye’mizdeki Daru’l-Kurra’lar, 3 Mart 1924’te kabul edilen 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte Kur’an kurslarına dönüştürülmüştür. Kur’an kursları açısından da sıkıntılı bir döneme girilmiştir.10.12.1930 tarihinde 12 yaşından küçüklere hiçbir şey öğretilmemek, 12  yaşından büyüklere ise sadece Kur’an-ı Kerim ve namaz sure ve dualarını -sıkı kontroller altında - öğretebilmeleri için bazı hoca efendilere zamanın Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi’nin ısrarlarıyla izin verilmiştir. (Prof. Dr. Cahit Baltacı, “Türk Eğitim Sistemi İçinde Kur’an Kursları”, Kur’an Kurslarında Eğitim, Öğretim ve Verimlilik, Ensar Neşriyat, İstanbul 2000.) Bu kısıtlama Osmanlı’dan sonra resmî anlamda Kur’an eğitiminin neredeyse sona ermesi gibi bir sonuç doğurmuştur.

1950 yılına kadar devam eden bu acıklı süreçte bütün baskı ve yasaklamalara rağmen aman çocuklarımız dinden uzaklaşmasın, Kur’an unutulmasın, aman ha milletimizin maneviyat bağı kopmasın derdiyle ömrünü Kur’an hizmetine adamış, isimleri abideleşmiş pek çok hocamız,  her türlü zorluk ve sıkıntıya göğüs gererek Kur’an eğitimini ayakta tutmayı başarabilmiştir.

1951 yılı itibarıyla Kur’an eğitimi noktasında bir serbestlik başlamış, ülkenin içinden geçtiği darbe dönemleri ve yönetsel birtakım değişikliklere rağmen Kur’an kursu sayıları belli bir periyot dahilinde artmıştır. Kayıtlarımıza göre:

•1923-1933 yılları arasında 9 resmî Kur’an kursu,

•1945-1946 eğitim-öğretim yılında 41 kurs, 28 kadrolu öğretici;

•1950-1951 yıllarında 144 kurs 131 kadrolu öğretici;

•1960-1961 yıllarında 326 kurs, 791 kadrolu öğretici olduğu tespit edilmiştir.

•1980-1981 eğitim-öğretim yılından itibaren Başkanlığımızca daha düzenli bir biçimde kayıtlar tutulmaya başlanmış:

•1980-1981 yıllarında 2610 kurs, 1870 kadrolu, 598 geçici öğretici; 25513 erkek, 34293 kadın, toplam 59806 yüzüne okuyan; 4297 erkek, 3713 kadın toplam 8010 da hafızlık yapan öğrenci bulunmaktadır.

•1990-1991 yıllarında 4998 kurs, 2210 erkek, 2635 kadın, toplam 4845 kadrolu, 3525 geçici öğretici; 51862 erkek, 94744 kadın, toplam 146606 yüzüne okuyan; 11206 erkek, 6555 kadın, toplam 17761 hafızlık yapan öğrenci kayıtlarda yer almıştır.

•2000-2001 eğitim-öğretim yılında 3252 kurs, 1942 erkek, 2689 kadın,  toplam 4631 kadrolu öğretici; 8542 erkek, 70036 kadın, toplam 78578 yüzüne okuyan; 5414 erkek, 6361 kadın, toplam 11775 hafızlık yapan öğrencimiz vardır ki bu yıllarda 28 Şubat süreciyle birlikte başlayan kesintisiz 8 yıllık zorunlu eğitimin olumsuz etkileri verilere yansımıştır.

5 Ağustos 1999 tarih ve 23777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 4415 Nolu Kanunla 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve  Görevleri Hakkında Kanun’a eklenen 3. Madde ile “İlk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri dışında, Kur’an-ı Kerim ve mealini öğrenmek, hafızlık yapmak ve dinî bilgiler almak isteyenlerden ilköğretimi bitirenler için, Diyanet İşleri Başkanlığınca Kur’an kursları açılır. Bu kurslardaki din eğitim ve öğretimi kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlıdır. Ayrıca ilköğretimin 5’inci sınıfını bitirenler için tatillerde ve Milli Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetiminde yaz Kur’an Kursları açılır.” hükmü getirilerek 5. sınıf bitmeden yaz Kur’an kursuna, 8. sınıf bitmeden de hafızlık yapmak üzere yatılı Kur’an kursuna gitmek engellenmiştir. Bu talihsiz dönemde ilkokul 5. sınıf öncesinde yaz Kur’an kursunda camide çocuk okuttukları için savcılıklar tarafından sorguya çekilen din görevlilerimiz olmuştur.

2005-2006 yılından itibaren tekrar bir toparlanma başlamış, 2011-2012 eğitim-öğretim yılına gelindiğinde  11055 kurs, 1947 erkek, 21834 kadın, toplam 23781 kadrolu; 665 erkek, 619 kadın, toplam 1284 geçici öğretici; 18167 erkek, 297109 kadın, toplam 315276 yüzüne okuyan; 6825 erkek, 11663 kadın, toplam 18488 hafızlık yapan öğrencimiz olmuştur.

Nihayet 17.09. 2011 tarihli 28057 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 653 no’lu KHK’nın 15. Maddesi ile ek 3. Madde yürürlükten çıkarılmış böylece Kur’an eğitimi ve Kur’an kurslarının önündeki bütün engeller kaldırılmış, bu durum Kur’an kursları üzerinde olumlu ve mutlu edici sonuçlarını da göstermiştir.

2017-2018 eğitim-öğretim yılı itibarıyla Kur’an kurslarımızda gerçekleştirilen çok çeşitli yaygın din eğitimi faaliyetlerine girmeden genel hatlarıyla Kur’an kurslarımızın durumuna baktığımızda 28866 kurs, 5277 erkek, 15685 kadın, toplam 20962 kadrolu; 1623 erkek, 22552 kadın, toplam 24175 geçici öğretici; 88357 erkek, 844703 kadın, toplam 933060 yüzüne okuyan; 43618 erkek, 33104 kadın, toplam 76722 hafızlık yapan öğrencimiz olduğu görülmektedir.

11.06.2013 tarih 28674 sayılı Resmî Gazete yayımlanan 6487 no’lu Kanunun 12. Maddesiyle 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 7’nci Maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (2) numaralı alt bendinin  “Bu kurslarda okuyan öğrenciler için yurt ve pansiyonlar açmak ve yönetmek; Kur’an kursu, yurt ve pansiyonların iaşe ve ibate ihtiyaçları ile diğer harcamalarına ilişkin bütçelerini, mali yıl itibarıyla düzenlemek; yurt ve pansiyonların her türlü alım-satım işlemlerini yürütmek” şeklinde değiştirilmesiyle birlikte 2014 yılından itibaren Kur’an kurslarımızda okuyan öğrencilerimiz için bütçeden iaşe ödeneği  de ayrılmaya başlamıştır.

Geçmişten günümüze Kur’an eğitiminin seyrine bakıldığında dönemsel birtakım acılar, sıkıntılar ve kırılmalar yaşanmış olsa da aslında her virajdan kendini güçlendirip geliştirerek yoluna devam eden bir sonuç ortaya çıkmıştır.

Günümüzde Kur’an eğitimi açısından olumlu bir dönem başlamıştır. Artık sunulan bütün bu imkânları iyi değerlendirerek Kur’an eğitiminin niteliğini ve işlevini daha çok sorgulayıp hizmeti daha ileriye taşımamız gerekmektedir. Başkanlık bir taraftan bilmeyenlere okumasını öğretirken hafızlık yapanlara da anlamını kavrayabilecekleri bir program hazırlığını başlatmış, bu amaçla “Kur’an’ı Anlama Temel Öğretim Programı”nın pilot uygulamasını yürürlüğe koymuştur. Diğer taraftan çeşitli dernek ve vakıfların destekleriyle ihtiyaçları karşılanan yatılı Kur’an kurslarımızın kadro eksikliklerini gidermek ve kurumsal kapasitelerini artırarak yönetilebilir, denetlenebilir, güvenli ve sistemli bir işleyişin alt yapısını oluşturma hedefindeyiz. Kur’an eğitimi ve Kur’an kurslarımızın hizmetlerini yürüten Yaygın Din Eğitimi Daire Başkanlığımızın da çeşitlenen ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden yapılandırılmasına ihtiyaç duymaktayız. 4-6 yaş Kur’an kurslarımız, ihtiyaç odaklı Kur’an kurslarımız, yaz Kur’an kurslarımız, engelli vatandaşlarımıza yönelik Kur’an kurslarımız vb. kurslarımızın yönetimi ve koordinasyonu için “Temel Din Eğitimi Daire Başkanlığı”; sayıları yüzleri geçen, öğrencileri binleri aşan yatılı kurslarımızın yönetimi ve koordinasyonu; hafızlık eğitimimizin nitelik, içerik, takip, devam ve düzeni için de “Hafızlık Eğitimi Daire Başkanlığı”nın oluşturulması gerekmektedir. Buna dair çalışmalarımız da devam etmektedir.      

Yazan  Kadir DİNÇ | DİB Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü  

Editör: Mehmet Çalışkan