İslamiyet öncesi Araplar arasında yaygın olan putperestliğin etkisiyle ortak bir inanç, ideal ve kültür oluşmadığından ortak bir bayramları da olmamıştır. Nitekim İslamiyetin geldiği dönemde Medinelilerin de kendilerine has bir bayramları olmadığı ve başka toplumlardan aldıkları bazı günleri bayram olarak kutladıkları rivayet edilmiştir. Nitekim Allah Rasulü (sas), Medine'ye hicret ettiğinde, Medinelilerin yılın belli günlerinde iki defa bayram kutladıklarını görünce bunların mahiyetini sormuş; Medineliler de kendilerinin cahiliye döneminden beri bu günlerde eğlendiklerini söylemişlerdir. Bunun üzerine Peygamberimiz, "Allah sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle, ramazan ve kurban bayramlarıyla değiştirmiştir" (Nesâî, Salâtü'l-îdeyn, 1) buyurarak Medine'ye hicretle birlikte temelleri atılan yeni İslam toplumunun nev-i şahsına münhasır iki önemli bayramı olduğunu ilan etmiştir. Böylelikle Müslümanlara sevinç, neşe ve mutluluklarında bile bir özgünlük ve ayrıcalık kazandırmıştır.

Kadim medeniyetimizin bütün unsurları, bizim kulluk bilincimizi yaşatmaya ve ruhumuzu diri tutmaya yönelik değerlerdir. Bayramlar da bu değerlerden biridir. Zira Yüce Allah'ın biz kullarına sevinç ve mutluluk kaynağı olarak armağan ettiği bayramlarımızın her ikisi de özel ibadet zamanlarının birer parçası mesabesindedir. Söz konusu ibadet zamanlarından birincisi, Kur'an ve oruç mevsimi olarak on bir ayın sultanı addedilen Ramazan ayı; diğeri de dinimizin temel ibadetlerinden olan hac günleridir. Esasen her ikisi de kulluk şuurunun tezahürü olan ibadetlerimizden ve sorumluluk bilinciyle ihya ettiğimiz şefkat, merhamet, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma ve kimsesizlerin kimsesi olma gibi bizi biz yapan değerlerimizden beklediğimiz ecir ve sevabın sevinç günleridir.

Bu itibarla, bayramlarımızın en önemli ayırıcı vasfı, bizleri fıtratımızla buluşturan, geçmişimizle barıştıran, geleceğe taşıyan ve tarih sahnesinde biz Müslümanlara süreklilik kazandıran özel zamanlar olmalarıdır. Bayramlarımız, bizi biz yapan, yüreklerimizi bütünleştiren, kardeşliğimizi pekiştiren yönleriyle sevgi ve hürmetin en güzel örneklerinin sergilendiği, toplumun bütün kesimlerinin birbiriyle kaynaştığı müstesna zaman dilimleridir. Hayatı sekinet ve huzura dönüştüren, aidiyet bağlarını güçlendiren, birlik-beraberlik, paylaşma, dayanışma günleridir. Bu yönüyle bayramlar, Rabbimizin "Müminler, ancak kardeştir" (Hucurât, 49/10) ilahi fermanıyla bildirdiği İslam kardeşliğinin toplumun tüm kesimlerinde tezahür ettiği muazzam bir vahdet sahnesidir.

Maalesef bugün acı, hüzün ve gözyaşının kuşattığı dünyamızda, iman ve İslam kardeşliğimizin en önemli tezahürlerinden olan bayramlarımız da biraz mahzun geçmektedir. Zira İslam coğrafyasının mazlum beldelerinden yükseler feryatlar kalbimizi derinden yaralamaktadır. Bilhassa bayrama günler kala terör devleti İsrail'in, mukaddes belde Kudüs ve mukaddes mabed Mescid-i Aksa'ya karşı işgal girişimine şahit olmaktayız. Barbarca bir tavırla Mescid'de ibadet eden Müslümanlara saldırılmakta, Peygamberler diyarı hayasızca talan edilmektedir. Masum Filistinliler zorla evlerinden çıkarılmakta, katliamlara maruz kalmaktadır. Dolayısıyla Filistin ve Mescid-iAksa tamamen özgür oluncaya kadar her bayrak hüzünle geçecektir.

Diğer yandan gerek bireysel gerekse sosyal bağların giderek zayıfladığı bir dönemde bayramlarımız da anlam aşınmalarına maruz kalabilmekte, sıradan bir tatil gibi algılanabilmektedir. Hâlbuki bayramlar, bizim kulluğumuzun bir yansımasıdır. İman, sevgi, saygı, paylaşma ve sorumluluğa dayalı bir ilişkinin yeniden neşvünema bulduğu bereketli zamanlardır. Dil, ırk, renk, kültür, ülke ve coğrafyaları farklı; imanları, gönülleri ve duaları aynı milyonlarca Müslüman kardeşimizle aynı hissiyatı ve sevinci yaşamamıza vesile olan duygudaşlık günleridir. Dolayısıyla, bugün bizlere düşen, bayramın neşesini çoğaltmak ve her yere taşımaktır. Çünkü bayramlar, ancak hep beraber sevince dönüşürse hakiki manada bayram olur.

Bugün, salgın sebebiyle bayram günlerinde bir araya gelme ve sevincimizi rûberû yaşama imkânından mahrum olmamız da ayrı bir imtihan olarak karşımızda durmaktadır. Ancak, bu durum, bizleri asla ümitsizliğe, duyarsızlığa ve boş vermişliğe sürüklememelidir. Bu tür olaylar karşısında bizlere düşen en temel görev, asla ümitsizliğe kapılmadan gereken tedbirleri almak; tevekkül ve teslimiyet bilincimizi canlı tutarak mümince duruşumuzu muhafaza etmektir. Bilmeliyiz ki, sevgi, saygı ve kardeşlik duygularının ihyasına hiçbir şey engel değildir. Kendimize, ailemize, yakınlarımıza ve çevremize karşı sorumluluklarımızı yerine getirmenin elbette birçok yolu vardır. Bu bereketli vakitleri, ailemizle, eşimiz ve çocuklarımızla birlikte unutulmaz hatıralara dönüştürmek bizim elimizdedir. Bunun için yapmamız gereken en önemli şey, evimizi tam bir bayram yerine dönüştürmektir. Gönlümüze muhabbeti, yüzümüze tebessümü ve dilimize tatlı sözü nakşetmektir.

Bayramlar aynı zamanda Rabbimize, kendimize ve en yakınımızda olanlara karşı sorumluluklarımızı da hatırlatır. Bu sebeple başta anne ve babamızın rızasını kazanmak ve onların dualarını almak için bu müstesna vakitleri birer fırsat olarak görmek gerekir. Zira Peygamberimiz (sas) "Allah'ın rızası anne ve babanın rızasındadır." (Tirmizî, Birr. 3) buyurur. Ahirete irtihal etmiş olanları da hayırla, rahmetle ve dualarla anmak icap eder.

BDiğer taraftan bayram günlerini vesile kılarak kırgınlıklarımızı gidermek, akrabalarımızla bağımızı ve muhabbetimizi yeniden tesis etmek, bizler için en önemli önemli kazanım olacaktır. Nitekim Peygamber Efendimizin (sas)'in, "Her kim rızkının bol olmasını ve ecelinin gecikmesini istiyorsa, akrabasını görüp gözetsin." (Buharî, Edeb, 12) sözüyle işaret buyurduğu nimetlere ve güzelliklere erişmenin yolu, akrabalarımızla aramızdaki bağı korumaktan geçmektedir. Dolayısıyla, şartların elverdiği nispette öncelikle anne-babalarımızla, aile büyüklerimizle, akraba ve komşularımızla kurduğumuz gönül köprülerimizi güçlendirmek, bizler için son derece önemli bir iman ve kulluk sorumluluğu bilinmelidir.

Ayrıca bu günlerde yapılacak bir diğer şey ise sevgi ve merhamete muhtaç yetim, öksüz, garip ve kimsesizlerin kimsesi olup onları sevindirmektir. Bilvesile ulaşabileceğimiz her noktaya teneffüs ettiğimiz bayram sevincini taşımaktır. Zira bayramları anlamlı kılan, can taşıyan her varlığın bu iyilik ve güzellik ikliminden en güzel şekilde istifade etmesidir.

Bu vesileyle bizi sayısız nimetler içerisinde bugüne kavuşturduğu ve bu güzel ülkenin bayrağı altında özgürce bayram sevinci yaşattığı için Yüce Rabbimize hamd ediyorum. Kanlarıyla, canlarıyla bu toprakları bizlere vatan kılan tüm şehitlerimizi minnet ve rahmetle yâd ediyor; aziz milletimizin ve tüm İslam âleminin Ramazan Bayramı'nı en kalbi duygularımla tebrik ediyorum.

Editör: Mehmet Çalışkan