Sanayi devrimiyle birlikte hızlı bir değişim sürecine giren dünya, ardından gelen teknoloji ve bilgi devrimleriyle insanlığın hayal ettiği birçok şeyleri gerçekleştirmiştir. Ancak bu süreçte elde edilen kazanımlar kadar kaybedilen değerler de dikkat çekicidir.

Yüce Allah (c.c.) varlıklar arasında insanı merkeze koymuş ve diğer bütün mahlukatın insanın emrine amade kılındığını belirtmiştir (Hac, 22/65). Bu sebeple biz de modern çağın problemlerini irdelerken insanı merkeze alacak ve bu çerçevede ortaya çıkan problemleri ve çözüm yollarını ele almaya çalışacağız. Aslında bu problemlerin temelinde yine insanın bizzat kendisinin bulunması büyük bir çelişkiyi barındırmaktadır. Şu ayet bize bu durumu açıklamaktadır; “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” (Rum, 30/41)

İnsanın dünyaya gelişi (bebeklik) ve dünyayı tanıma süreci (çocukluk) bir çatı (aile) altında gerçekleşir. Bu çatı ne kadar sağlam olursa bundan sonraki süreç de (gençlik) buna bağlı olarak devam edecektir. Böylece sağlıklı bir ortamda yetişen bir fert, bayrağı teslim aldığı şekilde bir sonraki nesle taşıyacaktır (evlilik). Bahsettiğimiz bu sürecin herhangi bir halkasında yaşanacak aksaklıklar, kendisinden sonraki süreci ciddi bir şekilde etkileyecektir. Dağın başında ufak bir kartopu tanesinin aşağıya varana kadar koca bir çığ haline gelişi, herhalde meramımı ifade edecek en güzel örnektir.

 Batı toplumlarını kasıp kavuran ve bizde de kendini hissettiren en temel problem, aile kurumunun toptan kaldırılma düşüncesidir. Diziler, filmler ve magazin haberleriyle özendirilen nikahsız birliktelikler aile düzenini ortadan kaldırmaya yönelik en büyük tehlikelerdir. Yine magazin dünyasında gerçekleşen ve toplamda birkaç ayı geçmeyen evlilikler gençleri evlilikten soğutmaktadır. Medyanın aileyle ilgili olumsuz haberleri ön plana çıkarması ve fıtrata aykırı ilişkileri güzel gösterme çabaları not edilmesi gereken bir diğer önemli husustur.

İkinci temel problem, aile kurma düşüncesinin (evlilik) bazı sebeplerle ertelenmesidir. Daha birkaç sene öncesine kadar toplumumuzda, erkeğin askerlik dönüşünün hemen ardından aileleri tatlı bir evlilik telaşı sarmaktayken şu anda askerlik sonrası iş bulma, kariyerini ilerletme, lisansüstü eğitimi (yüksek lisans ve doktora) önceleme vb. sebeplerle geciktirilmektedir. Aşağı yukarı aynı gerekçeler kadınlar tarafından da ileri sürülebilmektedir. Böylece evlilik yaş ortalaması günden güne ilerlemekte, yaş ilerledikçe de evlenme isteği giderek azalmaktadır.

Aileyle ilgili üçüncü problem çocuk sayısında görülen düşüştür. Evliliğin gecikmesi için saydığımız şartlar burada da karşımıza çıkmaktadır. Halbuki insan neslinin devamı için aile kurumunun kurulması kadar bu kurumda yetişecek insan sayısı da önemlidir. Aksi takdirde sağlıklı bir şekilde toplumun devamlılığı sağlanamayacaktır.

Bu alanda söylemek istediğimiz son problem ise hayatımıza son dönemde girmesine rağmen günlük vaktimizin çoğunu alan sosyal medyadır. Doğru kullanıldığı takdirde hayatımıza birçok kolaylıklar kazandıracak olan bu icatlar maalesef amacına uygun kullanılmamaktadır. Bunun sonucunda en derin sorunlar ailede meydana gelmekte ve aile fertleri arasında büyük kopukluklara sebep olmaktadır. Sosyal medya araçlarının yanlış kullanımı boşanma sebeplerinin arasında büyük bir oran teşkil etmeye başlamış bulunmaktadır. Vatandaşlarımız tarafından bize yöneltilen sorular arasında bunlarla ilgili konular artık daha fazla göze çarpmaktadır.

Temel problemleri ele aldıktan sonra elbette bunlarla ilgili çözüm yollarını konuşmamız gerekmektedir. Öncelikle insan neslinin devamı için aile kurumunun elzem olduğunu ifade etmek gerekir. Hz. Peygamber (s.a.s.), evliliğin bütün peygamberlerin ortak sünneti olduğunu (Tirmizî, “Nikah”,1) buyurmuşlardır. Yani ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem (a.s.)’den beri insan neslinin devamı bu kurum vasıtasıyla sürdürülmektedir. Fıtrata uygun olan bundan sonra da bu şekilde devam etmesidir. Evlenmemeyi ve aile hayatı dışında kalmayı dindarlık sayanlar, Peygamberimiz (s.a.s.) tarafından uyarılmışlardır (Buhârî, “Nikâh”, 1). Yine Hz. Peygamber bir başka hadislerinde gençlere evlenmeyi emretmiş, gücü yetmeyenlerin ise oruç tutmasını tavsiye buyurmuşlardır (Müslim, “Nikâh”,1).

Evliliğin temel hikmetlerinden biri, ailenin meyvesi sayılan çocuklardır. Hz. Peygamber (s.a.s.) çeşitli hadislerinde buna değinmiş ve kıyamet gününde ümmetinin çokluğuyla övüneceğini ifade buyurmuşlardır (Beyhakî, VII/81). Allah (c.c.) ise rızık endişesiyle çocukların öldürülmemesini (İsra, 17/31) ve onların bizim için birer imtihan vesilesi olduklarını (Enfal, 8/28) buyurmuşlardır. Genel olarak aileyi kurmaktaki temel amacın, insan neslinin sürdürülebilmesi için çocuk yapmak ve bu sayıyı mümkün mertebe az tutmamak olduğunu söylemek mümkündür. Elbette bu çocukları dinimizin emrettiği temel doğrultuda, vatana ve millete hayırlı birer birey olarak yetiştirmek en temel sorumluluğumuzdur. Aksi takdirde ailenin bir önemi kalmayacağı gibi topluma faydalı fertler yerine zararlı kişiler yetiştirmiş olacağız. Nitekim sorunlu bireylerin çoğunlukla dağılmış veya çok zayıf bağları bulunan ailelerden çıktığını müşahede ediyoruz.

Modern çağın getirdiği büyük problemlerden biri, gerek ailede gerekse toplumda bireyler arasında gün geçtikçe büyüyen kopukluktur. Bu kopukluğun temel sebeplerinden birini sosyal medya bağımlılığı oluşturmaktadır. Halbuki kişi, kendisine ve işine zaman ayırdığı gibi ailesine de belli bir zaman ayırmalı ve aile fertleriyle zaman geçirmelidir. Örneğimiz Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanını üçe böler, bu zamanın bir kısmını aile bireylerine ayırırdı. Herkes gibi aile bireyleri de ilgi ve alaka beklemektedir. Ancak ilgiyi en çok aile fertlerinin hak ettiğini göz ardı etmemek gerekir.

Unutmayalım ki, aile son kaledir. Aile düşerse toplum düşer.