Zehra Büşra Öztürk

Bazen umut dolu bazen umutsuz, tükenmiştir kalemin mürekkebi. Yüreği savaşın ortasında kalmış bir adamın hüznünü bulursunuz satırlarında. Zulmü duyurmak istercesine bir isyan gezinir yapraklarında. Bir isyan; kimi zaman şehrin kalabalığına, kimi zaman zincirlerimize, kimi zaman da “Baharsız Şehir”e…

Çevirdiğiniz her köşede farklı bir serzeniş karşılar sizi. Taş olur, içindekilerle duvar yapar; mevta olur, yüreğine tefekkür petekleri ile desenler dokur.

İnanmışların, derin teslimiyet ile boyun eğenlerin ân’larına götürür belki bir anda sizi. Bir yanda Hacer’i görür, hayatı onunla tanımlarsınız; bir yanda İsmail’in oyununa şahit olur gülümsersiniz. Onların ruhuna misafir olur, açlığın ve susuzluğun yanına siz de dâhil olursunuz.  Yüreğiniz çölün acısında sevincinde kalır farkında olmaksızın. Bu kıssayı ilk defa dinliyormuşçasına Hacer ile ümidiniz tekrar yeşerir. Yalnız olduğunuzu düşündüğünüz dünyada, sabrın timsalini iki tepe arasında kararlılıkla koşan yürekte bulursunuz. “Hüzünle birlikte teslimiyet, merhametle birlikte umut.” der bu şiir gibi yazılan nesirlerin kalemi; iki tepe arasında yaşananı tarif ederken. Dünyadaki koşturmaca da biraz böyle değil mi? İnanmışların yüreği böyle çarpmaz mı gerçekten? O âna gidelim kitapla birlikte… Gidelim ve tekrar iman edip geri dönelim bu “Baharsız Şehir”lere.

Dönelim ve dualarımızı tazeleyelim, ümidimizi, sabrımızı, kararlılığımızı! Yüreğiyle yazan bu kalemin umut dolu heyecanına biz de katılalım! Komşusundan bihaber olan insanlığın dökülüşünden beri olup; coğrafyaların sızılarına gözyaşı dökelim! Dünyanın sınırlarını beraber kaldıralım! Gelin dert sahibi bu güzel satırların derdine ortak olalım! Satırlarında gezinirken, bazen “âmin” diyelim, bazen umut dolu gözlerle gökyüzünü seyredelim! Gelin, “İri Gözlü Esmer Çocuk”ların renk bırakılmamış ruhlarına yolculuk edelim! Sonra durup kendi hayatına dönen aciz ile biz de dönelim şaşalı hayatımızın ufak dertlerine. Ve şöyle diyelim;

“Gecenin açlığa, gündüzün susuzluğa büründüğünü fark edemeyişimizi bağışla.”

 Okulda Birtakım İşler

Hikâyemizin anlatıcısı Hasan, derslerinde başarılı olmaya çalışan, okul gazetesinde editörlük yapan ve hepsinin yanında iyi biri olmak için çaba sarf eden bir öğrenci. En yakın arkadaşları ise küçüklükten beri neredeyse beraber büyüdüğü Ömer ve apartmanlarına o yaz taşınan Emre.

Emre’nin annesi polistir ve bir operasyonda şehit düşer. Böylesine bir tecrübe çok ağır gelir hâliyle Emre’ye, uzunca bir süre içine kapanır, kimse ile arkadaş olmak istemez. Hasan’ın gayretleri açar kapıları ve Emre için yepyeni bir hayat başlar.

Emre, yeni okulunda Hasan ile aynı sınıfa da düşer. Şair ruhludur, hikâye de yazar. Bundan dolayı Hasan’ın da destekleri ile okul gazetesi ekibine dâhil olur. Aynı sınıfta ve apartmanda olmanın avantajını değerlendiren bu iki kafadar, gazete köşelerinde birbirlerine yardım da ederler. Hasan’ın köşesi için çalışırken Hz. Üsame’nin hayatına rastlarlar ve O’nun yaşadıklarından pek çok ders çıkarırlar kendilerine. Efendimizin “gökteki yıldızlar gibidir” sözüne mazhar olan ashab-ı kiramın hayatını çocuklara onların dilinden ve örnekleminden anlatıyor Okulda Birtakım İşler. Klasikleşen sahabe hayatı anlatılarını çocuk dili ile “güncelliyor” âdeta ve Emre’den hareketle küçük yavrularımızın sahabe iklimini teneffüs etmesine yol açıyor. Eser, gerek muhteviyatı gerek anlatım tarzı açısından hem çocuklara hem de büyüklere hitap ediyor.

İyi okumalar…

6. 27 Treni

6.27 Treni Jean Paul Didierlaurent’in dünyaca ünlü romanı. Bir kâğıt geri dönüşüm fabrikasında çalışan Guylain Vignolles, her sabah bindiği 6.27 treninde cebinden çıkardığı kâğıtları yüksek sesle okumaktadır. Bunlar fabrikadaki korkunç ve obur makine Zerstor 500’ün sivri dişleri arasından son anda kurtarılan sayfalardır; yıpranmış ve ıslak. Ölmek üzere olan kitapların kalan son sesleridir. Yalnız bir adam olan Guylain, bu sesleri bağrına basar ardından evde özenle kurutup sabah yolcuğu sırasında cebinden çıkararak onları özgür bırakır. Bu biraz da kitapları ölüme gönderirken duyduğu vicdan azabını hafifletmek için bulduğu bir yöntemdir. O, can sıkıcı bir rutinin içinden dünyaya bakarken çevresindeki kalıpları yırtıp hayata daha yakından dokunmak ister.

Romandaki yan karakterler de en az Guylain kadar dikkat çekicidir, daha önce Zestorr 500’ün operatörü yaşlı Guiseppe ve opera tiratlarıyla konuşan bekçi Yvon Grimbert, Guylain’in en yakın arkadaşlarıdır. Kahramanın bu tekdüze yaşamı bir gün trende bulduğu bir akıllı bellekle değişir. Belleğin içinde bir günlük saklıdır. Artık yolculuklarında bu günlükten pasajlar okuyan Guylain daha sonra cesaretini toplayarak günlüğün sahibinin peşine düşer.

Daha önce öyküleriyle adını duyuran Didierlaurent, yazdığı ilk roman 6.27 Treni’yle Michel Tournier, Notre Dame De Sion ödüllerinin sahibi oldu. Fransa’da yılın edebiyat olayı sayılan kitap ayrıca yirmi dokuz dile çevrilerek dünyadaki okurlarla buluştu.   

Editör: Mehmet Çalışkan