10 Muharrem, tarihimizin en hüzünlü hâdiselerinden bir tanesinin yaşanmış olduğu bir tarihtir. Allah Rasûlü (s.a.s.) Efendimizin, “cennet gençlerinin efendileri” diye vasıflandırdığı Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den ikincisi, Efendimizin mübarek sırtında taşıdıkları, öpüp okşadığı, kokladığı biricik torunu, gözbebeği, gönlünün çiçeği, çok sevdiği torunu Kerbelâ’da günlerce susuz bırakılıp sonra da hunharca katledilmişti Hz. Hüseyin (r.a.).

Kerbelânın yıldönümünde, mîlâdî 680 yılında, hicrî 56. Yılda yaşanan bu menfûr hâdisenin yıldönümünde yapmamız gereken, yine ve yeniden acıları tazelemek, vahşeti bütün çıplaklığıyla anlatarak nefreti yeniden körüklemek, gözyaşı dökmek, hüznün üzerine hüzün katmak olmamalıdır.

Yeni Kerbelâ’ların yaşanmaması, yeni vahşetlerin sergilenmemesi, yepyeni acı ve karanlık tabloların çizilmemesi için, yeniden mâsûm Hüseyinlerin katledilmesini engellemek için alınması gereken tedbirlerin, yürütülmesi gereken stratejilerin üzerinde konuşmak gerekir elbette.

Belli ki bugün bu tedbirleri yeterince alamamış olmamızdan olsa gerektir ki, Kerbelâların yaşandığı bu topraklar üzerinde gün geçmiyor ki yeni Kerbelâlar yaşanmasın. Mezhep ve meşrep farklılıklarından, soy-sop kavgalarından kaynaklanan tâlihsizlikler, aykırılıklar, ayrılıklar, kan dökmeler gerçekleşmesin.

Yerin altı şehîd, üstü şâhidlerle dolu olan ümmet coğrafyasında hergün yeni şehîdlerin acısına tanık olmaktadır bu millet…

Dünya âhiretin tarlasıdır. Dünya bize, sadece ve sadece Rabbimizin rızâsını ve sevgisini kazanıp, âhirette O’nun cennetine ve cemâline kavuşmak için verilmiş kısa bir zamandır. Bu süreyi yaşarken, hayatı bize zehir edecek yanlışlardan, bu hayatı yaşarken, -kendim bir şey olayım, bir makâma geleyim, baş olayım, başta kalayım diye- tamâmen beşerî/dünyevî maksatlarla başkasının hukukunu çiğneyip hayatı kendimize harâm ve zindân, âhiretimizi de ziyân ve hüsrân etmemeliyiz.

Dünya hepimize yetecek kadar nimetlere sahip, hepimizin huzûr içerisinde yaşamasına fırsat verecek kadar bol imkâlarla donatılmış bir zemindir. Bu hayatta; rengi, dili, ırkı, mezhebi, meşrebi, cemaati, cinsiyeti ne olursa olsun, insanlar barış ve huzûr içerisinde yaşamayı başarmalıdırlar.

İnsanlar birbirlerinin inancına, iffet ve nâmûsuna, can-mal ve nesil emniyetine, birbirlerinin mukaddeslerine kastetmediği müddetçe savaş meşrû değildir ve bu dînimizin va’zettiği hükümlerce de böyledir. Savaş, insanın imanının, güvenliğinin, neslinin, nâmusunun, canının tehlikeye girdiği durumlarda meşrû ve mukadder hale gelir. Hırslarımızın, heveslerimizin ardından koşmak sûretiyle, arzu ve isteklerimizi “tanrı” edinmek suretiyle yanlışlara düşmemek için her bir sorumluluk sahibi mü’min fertlerin üzerine düşen görevler vardır.

Biz ülke olarak çok hassas bir dönemden geçiyoruz. Bazen öyle bir dil ya da öyle bir üslup kullanıyoruz ki, bir çırpıda bütün geçmişteki iyiliklerimizi, gayretlerimizi silip atabiliyor, karşımızdakinin de insan olduğunu, onun da iffetinin, izzetinin, nâmûsunun, hak ve hukûkunun, iman ve inanç sahibi olduğunun bilgisini unutabiliyoruz.

Söylediğimiz her sözün, yaptığımız her işin, kalkıştığımız her eylemin, niyetimize koyduğumuz her davranışın hesabını inceden inceye vereceğimiz bir gün var önümüzde. Kur’an bu hususa birçok âyetiyle işâret eder.

Hesâbı verilebilir bir hayatı yaşamaya koyulmalı, bizi cennete ve Rabbin rızâsına götürecek bir azîmet ve ruhsatı kendimize azık edinmeliyiz. Bizim Kerbelâ’dan çıkaracağımız en önemli derslerden biri bu olmalıdır.

Yeni Kerbelâların yaşanmaması için, dünyamızı şefkat ve merhametin, sevgi ve huzûrun, hak ve adâletin, hakkâniyetin eğemen olduğu bir zemin haline getirme gayretine koyulmalıyız. Zira bize hep ezberletildiği gibi “maraz, merhametten değil” asıl maraz/hastalık merhametsizlikten doğuyor. Böyle bilmeli, böyle iman etmeli ve Kerbelâ’yı bu düşüncelerle yeniden okumalı, anlamalıyız.

Hz. Hüseyin (r.a.) ve onun şahsında bütün şühedâyı rahmetle yâd ediyor, Rabbimizin bütün şehîdlerimizin şehâdetini kabûl buyurmasını niyâz ederken, bizler de, çıkaracağımız dersler ve ibretlerle Rabbimizin bizden râzı olacağı bir hayatı O’ndan diliyoruz.

-