1935 yılında inşa edilen ve "Japonya'nın İlk Camisi" unvanına sahip Kobe Camii, tarihteki üç büyük felakete rağmen ayakta kalmayı başardı.

Cami, Kobe şehrinde yaşayan ve o dönemde sayıları 250'yi geçmeyen İdil - Ural Tatar Türkleri ile Tüccar Hintlilerden oluşan küçük bir Müslüman nüfusu tarafından inşa edildi.

Çek Mimar Jan Josef Svagr tarafından, dış mimarisi geleneksel Hint stilinde, içi ve özellikle cam işçiliği ise Türk mimarisinden esinlenerek yapıldı.

Cami ilk olarak 1938 yılındaki büyük çaplı Hanshin Seli'ne şahitlik etti. Bu selde Kobe şehrinde 750 kişi öldü.

Caminin atlattığı ikinci büyük felaket, tüm dünyanın birlikte yaşadığı büyük bir yıkım olan iki atom bombasının atılması oldu. En az 220 bin kişinin ölümüne yol açan ve şehri neredeyse tamamen yok eden atom bombaları, Kobe Camii'ne nispeten küçük çapta zararlar verdi. Caminin duvarlarında bazı küçük çatlaklar, camlarında küçük kırıklar ve caminin dışında ise yanmaya bağlı siyahlıklar meydana geldi. 

Savaş sırasında Japon Ordusu camiyi kamulaştırdı ve ayakta kalan bir yapı olarak sığınağa çevirdi. Cami son olarak 1995 yılında son elli yılın en yıkıcı depremi olan 7.2 şiddetindeki Büyük Hanşin Depremi'ni yaşadı. Bu depremde yaklaşık 6 bin 500 kişi yaşamını yitirdi.

Kobe Camii, söz konusu felaketlere rağmen dimdik ayakta kalması sebebiyle bölgede "Mucize Camii" adı ile bilinmektedir. 

Cami günümüzde Müslümanlar için ibadete açık olmakla birlikte yerli ve yabancı çok sayıda turistin de uğrak mekanı olmaya devam etmektedir. 

The Economist dergisinin verilerine göre Japonya'da 2010 yılında 110 bin olan Müslüman nüfus, 10 yıl gibi kısa bir süre içerisinde iki katından fazla artışla 230 bine ulaşmıştır. Bu nüfusun yaklaşık 50 bini, Japon Müslümanlardan oluşmaktadır.

Editör: Mehmet Çalışkan