İnsanoğlunun içinde yaşadığı çağın, toplumun kabullerinden etkilenmemesi neredeyse imkânsızdır. Zira iletişim ve buna bağlı olarak etkileşim, altın çağını yaşamaktadır. Dünyanın herhangi bir yerinde meşhur olan, başka bir ifadeyle tutan bir uygulama veya moda türü unsurlar, yerine göre binlerce kilometre mesafeyi çok kısa sürede aşıp kişinin duyu, duygu ve düşünce alanına girmektedir. Bu kişinin kentli, kırsal, zengin, fakir gibi herhangi bir sosyal tasnifte yer alması fark etmemektedir. Zira toplumun bütün kesimi, duyu, duygu ve düşünce alanına giren bu uygulamadan haberdar olmaktadır. Kimileri bu haberdarlığını, en hafifiyle bilgi düzeyinde bırakırken kimileri aktif bir şekilde hayatının hatta anlam dünyasının bir parçası haline getirmektedir. Söz konusu uygulamaların, kabullerin hayat tarzına dönüşmesi, tamamen bireylerin izin verdiği veya tercih ettiği ölçüde gerçekleşmektedir.

Çağımızda egemen kültürün ürettiği, içinde farklı uygulama ve kabullerin bulunduğu her türlü “gündemler” ve “günler”, herhangi bir gümrüğe tabi tutulmadan çeşitli araçlarla toplumların duygu ve düşünce dünyalarına rahatlıkla taşınabilmektedir. Bu kültür taşıyıcısı “gündemler” ve “günler” parlatılırken, başka bir ifadeyle hayatın olmazsa olmazı niteliğinde bir gereklilik formuna büründürülürken, bunlarla hedeflenen bir takım amaçların olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Söz konusu “gündemler”i ve “günler”i tasarlayan veya tarihi bir kökene dayandırarak güncel formatta takdim edenlerin, kültürel ve ekonomik içerikli bir toplum mühendisliği çabası içinde oldukları izahtan varestedir. Zira dünyanın tek bir merkezden yönetildiği izlenimi veren ve içinde insanın psikolojik özelliklerini istismar aracı edinen bu mühendislik neticesinde, kişiler yerel değerlerinden koparılmakta, tüketim girdabına sürüklenmekte, manevi açıdan başıboş hale dönüştürülmekte ve iç dünyasındaki tutarlılığını kaybetmiş bir zihine sahip olmaları sağlanmaktadır. Böylece zihninde hayatı baştan sona tutarlı şekilde kavrayan önermelere sahip olmayan birey, algılarla yönetilmek için hazır hale getirilmektedir. 

İthal “günler” ve “gündemler” aracılığı ile kişinin kültürünü dejenere eden, aile yapısını bozan, toplumsal huzurunu dinamitleyen, ruh köklerini zayıflatan, değerlerini yerle bir eden ve nefsinin elinde oyuncak olmasını sağlayan bu zehirli sürecin akıbeti ve tahribinin boyutları üzerinde uzun uzun düşünme ihtiyacı vardır. Kendisini dünyaya getireni senede bir gün hatırlamakla iktifa eden, küçüklüğünden itibaren hastalığında ve zor anlarında daima yanında olanı yılda bir kez anmakla zırh kadar sağlam olan aileyi, insanın yetiştiği yuvayı korumak oldukça güçleşir. Bunun yanı sıra duyguları harekete geçirerek ihtiyaçtan fazlasının satın alınması için ihdas edilen günler ile ömür yapraklarının bir bir düştüğü, hayatın muhasebesi yapılması gerekirken içinde Yaratanla bağlantının örselenebildiği anların özel günler ve gündemler barındırıyormuş gibi takdim edilmesi, diğer yandan emeksiz kazanmanın özendirilmesi hakkaniyet, aileye bağlılık, israftan kaçınma gibi kendimize ait olan değerlerin erimesi, başka kültürlerin görselleştirilmesi açısından ibretliktir.

Zamanla başkalaşma ve dinamiklerini kaybetme olarak sonuçlanacak bu gidişatın tashih edilmemesi, yerlilik ve değer süzgecinden geçirilmemesi durumunda dini, milli, ahlaki, fikri ve birçok alanda ithal algılarla işgal edilmiş düşünceye sahip bireyler meydana çıkacaktır. Bu nitelikteki bireylerden bir gelecek tasavvuru üretmesini beklemek beyhude olacaktır. Oysaki gelecek tasavvurundan yoksun bir toplumu neyin beklediğini kestirmek oldukça güçtür. İnsanlığa ideal bir hayatı vaat eden İslam’ın vücut bulduğu bir toplumun, esen ecnebi kültür rüzgârlarına kapılarak nesillerini, çağlarını, maddi-manevi birikimini ve gücünü heba etmesi, dinî bir vebal olduğu kadar tarihi bir hezimettir. Bu sorumluluğun sonuçlarıyla karşı karşıya kalmadan önce benliğimizi mana ve madde boyutunda inşa eden erdemleri hayata geçirmekten başka çaremiz gözükmemektedir. Bu meyanda, bizi biz yapan erdemlerimizi ve değerlerimizi yok etme amacı taşıyan ithal günlerin ve gündemlerin esiri olmaktan kurtulmak, prangalanmış mana ve yağmalanmış maddenin gerçek hürriyet ve istiklali için atılacak ilk adımdır.