İstanbul ilçe müftüleri Silivri’de Mevlid-i Nebi Haftası'nı konuştu

Silivri Müftülüğünün ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantıya İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, il müftü yardımcıları ve ilçe müftüleri katıldı.

Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan programda ilçe müftülerine hitap eden Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, geçmişten günümüze Mevlit Kandili kutlamalarıyla ilgili bilgi verdi. 

Prof. Dr. Yılmaz şunları kaydetti:

Hz. Peygamberin (s.a.s.) doğumunun kutlanması yani mevlit geleneği asr-ı saadetten çok sonraki bir dönemde gerçekleşmiştir. Hadislerde 12 Rebiülevvel Pazartesi gününü işaret eden rivayetler bulunmakla birlikte, Hz. Peygamberin (s.a.s) doğumunu kutlama geleneğinin ilk defa Fatimiler döneminde Mısır’da başladığını biliyoruz. Selahattin Eyyubi’nin kayınbiraderi Muzafferuddin Kökböri tarafından Bağdat, Musul, Cizre, Sincar ve Nusaybin illeriyle Erbil’de kutlamalar yapılmıştır. Daha sonra Selçuklular zamanında Anadolu ve Osmanlılar zamanında da bütün Osmanlı coğrafyasında bu gelenek yaygınlaşmıştır. Irak’tan Fas’a kadar kutlamalar yaygınlaşmıştır. Özellikle Fas’ta bugün hala çok önemli kutlamalar yapıldığını biliyoruz.”

Yılmaz, Süleyman Çelebi tarafından kaleme alınan “Vesiletü'n Necat” adlı eserin halk tarafından çok sevildiğini belirterek şöyle devam etti:

Osmanlı döneminde Süleyman Çelebi’nin yazdığı Vesiletü'n Necat adlı maruf ve meşhur eser halk tarafından çok sevilmiştir. Camilerde, dergâhlarda, evlerde Peygamber Efendimizin (s.a.s.) mevlidi münasebetiyle okunması gönüllerde bir coşku meydana getirmiş, Hz. Peygamber sevgisine ayrı bir katkı sağlamıştır. Bunun için devlet düzeyinde de kutlamaların yapıldığını biliyoruz. Osman Gazi’den itibaren Osmanlı’da değer kazanmış, Kanuni’den itibaren devlet tarafından kutlanmış, özellikle 3. Murad zamanında saraya da bu kutlamalar girmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, TBMM’nin ilk kurulduğu dönemde 12 Rebiülevvel’in tatil edilmesiyle ilgili bir kanun çıkarıldığını ve birkaç sene tatil olduğunu biliyoruz. Sonraki dönemlerde –ta ki Kutlu Doğum olarak yeniden gündeme gelinceye kadar- halka mâl oldu, devletle irtibat biraz daha azaldı. Son olarak belki diğer İslam ülkeleriyle birlikte kutlanması münasebetiyle Mevlid-i Nebi Haftası’na dönüştürüldü.” 

Mevlit Kandili'nin bidat olduğunu savunanların olduğunu kaydeden Prof. Dr. Yılmaz, “Fıkhî hükmüyle ilgili ‘Resullah (s.a.s.) zamanında olmayan bir şey, selef devrinde yoktu, bidattir.' diyenler hep olmuş. Ulema arasında caiz olup olmadığı tartışılmış. Oruç mu tutmak, ikram mı yapmak lazım diye tartışılmış. Hz. Peygamber doğmuş dolayısıyla sevinçli günde ikramda bulunmak lazım diyenler de olmuş, Efendimizin gelişini bir coşku vesilesi görüp oruç tutulması eftaldir diyenler de olmuştur. Demek ki ikisi de caiz oluyor. İkisine de mani bir hüküm olmadığı anlaşılıyor. Önemli olan o sevginin ifade edilmesidir.” dedi.

Mevlidin dini hayata olumlu bir etkisi olduğunu kaydeden Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Özellikle Balkanlarda ve ülkemizde dini yasakların egemen olduğu dönemlerde insanların rahat nefes aldığı ve soluklanma mekânı gibi değerlendirdiği mevlit okumaları ve kandilleri olmuştur. İstanbul’un belli muhitlerinde insanların dinle münasebeti belki sadece mevlitle sınırlı kalmıştır. Mevlit okutmakla ilgili selefilerin etkisiyle zaman zaman hepimizin savrulduğu olmuştur. Ama gördük ki, mevlidin toplumda bir karşılığı var. İnsanlar mevlitle dine tutunuyorlar. Dolayısıyla o bağı da kopardığınız zaman insanların dinle, diyanetle, inançla hiçbir bağı kalmayacak. Annesinin babasının vefatından sonra ‘Mevlit de okutmadı.’ diyecekler korkusuyla pek çok insan camiye geliyor, mevlit okutuyor. 1990’larda Balkanlar’a ya da Sovyetler yıkıldıktan sonra bu ülkelere gittiğimizde orada insanların hala evlerinde, kütüphanelerinde mevlit kitaplarını gördüğümüzde çok irkilmiştim. İnsanlar oralarda hakikaten dini ve dini hayatı mevlit okuyarak kurmuşlar.”

Mevlidin Hz. Peygambere olan sevgiyi pekiştirdiğini belirten Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, konuşmalarını şöyle tamamladı:

“Mevlit; hem nazmı hem musikisi hem de o mecliste yapılan ikramlarla kardeşliğimizi, dostluğumuzu, Peygamber sevgimizi pekiştiren önemli bir vesiledir. Bize lazım olan Hz. Peygamber (s.a.s.), onun yüce ahlakı, üsve-i hasene şahsiyeti ve kimliğidir. Hz. Peygamberin anıldığı, anlatıldığı mekânlarda rahmet-i ilahinin nüzul ettiğini hepimiz görüyoruz. Bu vesileyle Mevlid-i Nebi Haftası’nın hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.”

Editör: Mehmet Çalışkan