İstanbul Müftülüğü, Erciyes Üniversitesi, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi ve İslam İşbirliği Gençlik Forumu (ICYF) iş birliğinde, "Kalp, nefs ve ruh" temasıyla “6. Uluslararası Maneviyat Psikolojisi Sempozyumu” düzenlendi.

Sempozyumun açılışında konuşan İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, insanlığın özellikle 16. yüzyıldan sonra Rönesans ve reform hareketlerinin akabinde, felsefede ontolojik anlayışların geldiği noktanın, “Allahsız kâinat, ruhsuz insan ve cevhersiz eşya algısı” olduğunu belirtti.

Bu algıyla Batı'nın 20. yüzyılın başına gelindiğinde kutsalı unuttuğunu ve insanın ruhunun olmadığına inandığını aktaran Yılmaz, 20. yüzyılın ikinci yarısından sonraki süreçte ise ruhun varlığı konusunun yeniden Batı dünyasında kabul görmeye ve bilim dünyasının eksik bıraktığı tarafların yavaş yavaş farkına varmaya başladığını vurguladı.

Prof. Dr. Yılmaz, şöyle devam etti:

"Özellikle modern psikolojinin kurucularının ürettikleri insanın kendini gerçekleştirmesi algısı ve olgusu, aslında bir bakıma insanın bütün varlıklara meydan okuması ve başarıya ulaştığı takdirde müthiş bir ego şişmesiyle kendini patlatması demekti. Dolayısıyla psikolojinin vadettiği ve gösterdiği kendini gerçekleştirme algısının karşısında bizim İslam psikolojisi diyebileceğimiz Kur'an'dan, sünnetten ve tasavvuf geleneğinden beslenen algımızda aslonan kendini aşmaktır, müteal olana ulaşmaktır. Yani faili hakiki olarak bu algıya ve anlayışa ermektir. İslam tasavvufunun ve psikolojisinin insanları taşımak istediği nokta burasıdır ve bu noktaya ermiş bir insan hayata bakarken, başarıya ulaştığı zaman asla bunu egosundan, nefsinden değil, gayretleriyle birlikte Allah'ın lütfu olarak algılar, hamdeder. Başarısızlığa ulaştığı zaman ise 'Bunda bir hikmet vardır.' diyerek çözüm yolları üretmeye çalışır."

"Her şeyin ruhi kaynaklı olduğunu bilen insanlar çözümü kolay üretebiliyor"

Modern psikolojinin, insana sürekli kendini gerçekleştirmeyi telkin ettiğini ve her şeyi de oraya odakladığı için insanın kendisini aşması ve müteal olanla buluşması gibi bir derdinin bulunmadığını belirten Yılmaz; insanın sevgi, kaygı ve nefretlerinin bu konuda çok önemli bir yerinin olduğunu vurguladı.

Günümüzde narsizm, egoizm gibi bencillik ve insanları aldatma duygularının bir takım psikolojik rahatsızlıklara sebep verecek nitelikte olduğuna dikkati çeken Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu yüzden insanın başkalarına yaptığı zulüm ruh dünyasını da psikolojisini de bozar. Dolayısıyla İslam tasavvufu ve ruhiyatı insanı, hayatı tevhid nazarıyla okumaya ve bu gözle yorumlamaya çağırmakta. Böylece de o iç çatışmalarından kurtulmasına vesile olacak bir imkân sunmaktadır. Hayatta her şeyin manevi ve ruhi kaynaklı olduğunu bilen insan, çözümü de çok kolay üretebilmektedir. Hayatın her şeyinin ruhi olduğu algısına ve anlayışına ulaştığı zaman insan, hayatı daha kolay okuyabiliyor. İnsanlara maneviyat rehberliği yapmak konumunda bulunan personelimiz KYK'larda, hastanelerde, sevgi evlerinde diğer alanlarda hizmet eden kardeşlerimizin yapacağı en önemli şey, insanlara bulundukları durumun üstesinden gelebileceklerine ve inandıkları takdirde buna muvaffak olabileceklerine onları ikna etmek ve her defasında en zor şartlarda bile bir çıkış yolunun bulunduğunu anlatmaktır. Bunlardan geri dönüşümlerimiz çok iyi seviyededir."

"Çağın en önemli meselesi, kutsalın hayatın dışına itilmesi"

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi (İZÜ) Rektörü Prof. Dr. Mehmet Bulut ise “maneviyatın kutsalı arama çabası” olduğunu belirterek modern zamanların en önemli meselesinin kutsalın hayatın dışına itilmesi olduğunu söyledi.

“Modern Avrupa” medeniyetinin 16 ve 17. yüzyıldan itibaren şekillenmeye başlayan bilim paradigmasının, aynı zamanda kutsalı hayatın dışına itme süreci olduğunu aktaran Bulut, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Modernite, insanın her şeyi kontrol altına alabileceği ve her konuda tasarruf hakkı olabileceği bir süreçtir. Kadim geleneğimizde bunun alternatif paradigması, insan eşref mahlûkattır, başta kendisine olmak üzere bütün varlıklara karşı sorumluluğu vardır. En önemli 2 sual hesap gününde, biri insanın yaratanı ile olan ilişkisinde tevhit üzere bir hayat yaşayıp huzuruna iman ile gitmektir. İkincisi de varlıklarla ilişkisinde hakka düşmemek, yani kul hakkına sebebiyet vermeyecek bir hayat yaşamak. Modernite, bu 2 alanı da unutturmaya dayalı bir süreçtir. İçinde bulunduğumuz çağın en önemli meselesi, kutsalın hayatın dışına itilmesidir. İnsan gaflete meyleden bir varlık. Gafleti doğuran insanın nefsine tabi olması. İnsan, kutsalı hayatın dışına itmenin, Allah'ı unutmanın ve gaflete düşmenin bedelini çok ağır ödüyor. Bunu sadece dinin dışında olan seküler alanda hayat yaşayanlar değil, dindar olanlar da yaşıyor. Yani bu köklü birikimimize dayalı mirası, epistemolojik ve ontolojik olarak yeniden ele almamız gerekiyor."

Osmanlı Arşivleri Kongre Salonu’nda düzenlenen ve iki gün boyunca devam eden sempozyumda; "Psikolojik Kirlilik ve Algı Yönetimi", "İslam Geleneğinde Manevi Danışmanlık", "Sufilerde Ruh ve Nefs Terbiyesi", "Manevi Tekamül ve Şükür", "Kuran'da Kalp Kavramı", "Çok Katmanlı İnsan Ontolojisi ve Psikolojisi: Meratib'un Nefs" gibi konu başlıkları ele alındı.

Editör: Mehmet Çalışkan