Hz. Peygamber (s.a.v.) anlatıyor:

“Bir kadın, ölümüne sebep olduğu bir kedi yüzünden azaba uğradı ve bu yüzden cehenneme girdi. Hapsettiğinde kediye bir şeyler yedirip içirmediği gibi, yeryüzündeki haşereleri yemesi için de onu salmamıştı.”

Yolculuk sırasında susayan ve bir kuyuya inip su içen adam da, çıktığında susuzluktan toprağı yalayan bir köpek görmüştü. Ona karşı merhametli davranarak tekrar kuyuya inmiş, pabucuna doldurduğu suyu çıkarıp köpeğe içirmişti. Rahmeti sonsuz olan Yüce Allah, adamın bu davranışını beğenmiş ve onu bağışlamıştı. Sahâbîler bu garip hadiseyi Hz. Peygamber"den işitince merak ederek sormuşlardı:

“Hayvanları sulayınca da sevaba erişir miyiz?” Resûlullah (s.a.v.):

“Elbette, her hayat sahibini sulama karşılığında size mükafat vardır.” 

“Her canlıya yapılan iyilikte bir sevap vardır.” buyurmuştu. (Müslim)

Onbeş asır öncesi söylenmiş Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ait bu sözleri okuyunca, İslam’ın ne büyük bir medeniyet olduğunu anlamak zor değildir. Günümüz dünyasında oluk oluk insan kanı akarken, her gün binlerce insan açlıktan ölürken Hz. Peygamberin bin beş yüz yıl önce hayvanların hayat hakkı olduğunu, onları öldürmenin cehenneme götüren günahlardan sayıldığını, şefkat ve merhamet göstermenin de insanı yücelttiğini dile getirmesi, bir cana kıymanın Müslümanlıkla bağdaşmayacağını net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Can’ı kim taşırsa taşısın, ister insan ister diğer yaratıklar olsun, o canı yaşatan yaşar, öldüren yanar. İslam’ın verdiği mesaj budur. Nitekim Kur’an, bir cana kıyanı bütün insanlığı öldürmüş, birinin hayatının kurtulmasına sebep olmayı da bütün insanlara hayat vermiş gibi kabul ediyor. (Maide,32) Bu yüzdendir ki; Allah’a, Peygambere ve kitabına inananlara “güven veren” anlamında “Mü’min” denmiştir.

Mü’min; can ve mal emniyetinin teminatıdır.

Mü’min, ibadet ederek Allah’ı yüceltir, bütün yaratıklara şefkat ve merhamet ederek de onlara güven verir. Hz Muhammed (s.a.v.), sadece inananlara değil, canlı cansız, inanan inanmayan bütün yaratılmışlara rahmet olarak, merhamet ve şefkat kaynağı olarak gönderilmiştir (Enbiya,107)

Mü’min aldatmaz, aldatan Mü’min olamaz.

Kur’an’da üç çift kavram vardır, bir çok yerde tekrar eder ve her yerde birlikte yer alırlar.

• İman-amel-i salih:
“İman” sözcüğünün geçtiği yerde hemen peşinden “amel-i salih” kavramı gelir. İman edin ve iyi davranışlar sergileyin! der Kur’an.

İman ettiği halde “akla, vicdana ve dine uygun güzel işler yapmak” anlamındaki amel-i salih yoksa, o iman en hafif tabirle eksiktir, bazı yorumculara göre böyle bir iman geçersizdir. Çünkü Allah iki kavramı hep birlikte zikretmiş, ayırmamıştır. Salih Amel, kalpte yer etmiş bir imanın göstergesi ve meyvesidir.

• Allah’a kul olmak-Anne/Baba’ya iyilik yapmak: Allah’a kul olun, anne babaya iyilikte bulunun! Allah’a kul olmanın emredildiği her yerde, anne ve babaya iyilik yapmak da emredilmiştir. Anne ve babaya iyilikte bulunmayan kimsenin Allah’a kulluğu eksiktir.

• Namaz-Zekat: Namazı dosdoğru kıl, zekatı ver! Aynı şekilde, onlarca defa Kur’an’da namaz emredilmiş, hemen peşinden fakir ve yoksulların hakkı olan zekatın verilmesi de emredilmiştir. Zekatını vermeyen zengin kimsenin namazı da eksiktir.

Bunun önemi şudur;

İslam, can ve malın korunması hakkında bu kadar hassas olduğu halde, İslam’a inananların aynı hassasiyeti göstermemesinin nedeni, Kur’an’da hep birlikte zikredilen bu üç çiftin Müslümanların hayatında birlikte yer alamamasından kaynaklanmaktadır. İman var, ancak inandığını hayata yansıtma noktasında ciddi eksiklikler var demektir.

Kendiyi öldürenin cehennemde yanacağına inanan birinin, insanın canına kıyması kolay olmamalıdır.

Kazandığı alın teri malında fakirin hakkı olduğuna inanan biri, başkasının malına göz dikmemelidir.

Anne-babasına iyilik yapmayan ve onları ihmal eden birinin, Allah’a karşı vazifesini tam olarak yerine getirmediği bilinmelidir. İslam, insanı iyi insan yapmayı hedefler. İyilik yapma alışkanlığı, anne-babaya iyilik yapmakla kazanılır ve karakter haline dönüşür. 

Dokuz ay karnında taşıyan, onu doğuran, büyütmek için her şeyini feda eden annesine ve babasına iyilik yapamayan, üzerinde hiç bir hakkı bulunmayan başka kimselere iyilik yapması beklenemez. Dolayısıyla, başta anne-baba olmak üzere diğer mahlukata karşı iyilik yapamayan kişi, gerçek manada Allah’a kul ve iyi bir insan olamamıştır.

Allah (cc), iman etmemiş olsa bile dünyada anne babaya iyi davranmayı emretmektedir. (Lokman,15). İyi bir vatandaş, iyi bir komşu, iyi bir yönetici, iyi bir işçi olabilmek için iyi bir evlat olmak gerekir.

Samimi bir iman; akıl, vicdan ve dine uygun güzeİ işler yaptırır.

Gerçek anlamda Allah’a kul olmak, başta anne-baba olmak üzere bütün yaratılmışlara karşı şefkat ve merhametli olmayı kazandırır.

Dosdoğru kılınan Namaz, fakir ve muhtaçlar ile her can sahibini gözetmeyi ve korumayı alışkanlık haline getirir.

Allah, ahiret, cennet, cehennem, hesap, mahşer gibi hakikatlere gerçekten inanan kimse, hesabını veremeyeceği davranışlardan uzak durmaya ve kaçınmaya çalışmalıdır.