Ümmü Seleme (r. anha) annemiz anlatıyor: "Resûl-i Ekrem (s.a.s) sabah namazını kılıp selam verince şöyle dua ederdi: Allah'ım senden faydalı ilim, temiz (tayyib) rızık ve kabul olunmuş amel istiyorum." (İbn Mâce, İkâmetu's-Salât, 32)

Güne bu dua ile başlayan Resûl-i Ekrem (s.a.s) Efendimiz, bir başka hadiste de şöyle buyurmaktadır: "Bütün insanlar sabah işe başlar; kimi kendisini Allah'a satar ve azat eder; kimi de şeytana ve nefsine satar ve kendisini helâk eder" (Sahih-i Müslim, Taharet 1).

Yukarıda vermiş olduğumuz hadiste Efendimiz, Rabbimizden güne başlarken üç hususu arzuluyor. Bunlar faydalı ilim, temiz rızık ve kabul olunmuş ameldir ki insanın maddi ve manevi hayatının kaynağı konumundadırlar. Bunları sırasıyla şöyle izah edebiliriz.

1- Faydalı ilim: Tahsil eden kimseyi maddi ve manevi aydınlatan, dünyasını ve ahiretini imar eden, hem kendisine hem de içinde bulunduğu topluma yararı dokunan ilimdir. Esasında ilim, hem ferde hem de topluma fayda vermesi amacıyla üretilir. İlim, fakirin eline ekmeğini, zenginin gönlüne merhameti ulaştırır. İlim gencin ahlakını güzelleştirir, ihtiyarın ümidini arttırır.

İlimden fayda temin etme konusunda günümüz dünyası, sınıfta kalmış durumda. Zira tahsil edilen ilimle üretilen unsurlar, tüm insanlığa saadet getirmesi gerekirken büyük bir kesimi ciddi zararlara uğratmaktadır. Örneklendirecek olursak şu anda teknoloji devlerinin sömürgeleri bulunmakta, bu bölgelerin tüm kaynakları hunharca kullanılmakta ve modern kölelik sistemleri devam ettirilmektedir. Yani tahsil edilen ilim faydadan çok zarar getirmekte. Hâsılı insanlık, bugün tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar ilim üretiyor üretmesine ancak yine tarihin hiç döneminde olmadığı kadar faydalı ilme muhtaç bir konumda bulunmaktadır.

2- Temiz (Tayyib) Rızık: Temiz ve yararlı olduğu için insan tabiatına hoş gelen, aklın ve dinin benimsediği şeyler hakkında kullanılan tayyib kelimesi Kur'an'ı Kerim'de birçok defa farklı bağlamlarda zikredilmektedir. Bizi daha çok ilgilendiren konumuzla ilgili olması yönüyle rızıkla ilgili olan kısımdır. Efendimiz, duada helal lafzını değil tayyib lafzını kullanıyor. Bu lafız günümüz açısından daha büyük bir önem arz etmektedir. Zira bugün altın tepside önümüze sürülen gıda, artık bizim insani ihtiyacımız olmayıp adeta bir silaha dönüşmüş konumda. Dünya devleri gıda üzerinden dünyada hâkimiyet kurmaya çalışıyorlar. Asırlarca tabiat ortamında yiyip içen, hastalandığı zaman şifasını tabiatta arayan, temel bütün ihtiyaçlarına çok kolay bir şekilde ulaşan insan, günümüzde anne karnına düştüğü andan ölüm anına kadar bir kimyasal ve fabrikasyon zincirine tabi tutulmakta, her ihtiyacı için para ödemeye icbar edilmektedir. Maalesef bugün aldığımız her ürünle biraz daha gıda devlerinin tuzaklarına sürüklenmekteyiz. Bunu biraz daha veciz ifade edecek olursak "gıdaya hükmedenler, dünyaya hükmediyorlar."

3- Kabul olunmuş amel: Yukarıda vermiş olduğumuz ikinci hadis, bize insanların her sabah evlerinden çıkıp hayatı yaşama gayretleri esnasında, kimisinin kendi nefsini Allah'a satıp bakileştirmesini kimisinin de nefsini şeytana satıp kendisini helak olmaya sürüklediğini anlatmaktadır.

Nefsini Allah’a satan kimse, elindeki bütün nimetleri Allah hesabına alıp verir, yaptığı her işi Allah'ın emirlerine göre icra eder,  kendisini bu dünyada bir misafir bilip ev sahibinin emirlerine göre hareket eder. Islahı esas alır, ifsadı engellemek gibi büyük vazifeyi yüklenir ki bu yaptıkları nefsi Allah'a satmakla izah edilir. Bu kimse ürettiği zaman, fayda esası üzerine hareket eder, ıslah temelli üretir, yakmaz, yıkmaz, öldürmez. Dolayısıyla ameli kabul olunmuş bir amel olur. Zira fıtrat üzere yaratılan insana, fıtratına muvafık ürünler pazarlar.

Nefsini şeytana satan kimse ise arzularını ilah edinir. İfsad eder. Yılan gibi zehirlemekten haz alır. Yakar, yıkar, öldürür. Üretirken maddeyi esas alır, dolayısıyla fayda değil zarar verir. Yanan her yuva onu memnun eder. Zehirlenen her genç onun kasasını kabartır, yıkılan her aile onun kar marjını yükseltir, ruhsuz kalan her genç onun kalifiye eleman kadrosunu kuvvetlendirir.

Sonuç itibariyle, Şeytan,  Allah’ın huzurundan kovulup da Allah’ın lanetine uğrayınca “andolsun ki senin kullarından elbette bir pay alacağım” (Nisa 4/118) diye yemin etmişti. Asırlardır bu yeminine muvafık hareket ederek, kulların bir kısmını saptırıyor ve insanlığın yeryüzüne gönderilme amacından sapması için de her alanda çalışmalar yürütüyor. Nitekim gıda alanı da ilk insandan günümüze kadar insanın imtihanı kazanıp kaybetmesine sebep olduğu için Şeytanın ve nasiplendiği kesimin en fazla çalışma yürüttüğü alandır.  

Cenab-ı hak bizleri kendisine kul kabul etsin, bizlere faydalı ilim nasib etsin ki bu ilimle temiz rızık üretelim, insanlığın Allah’a kul olma gayretlerinde onlara yardımcı olalım ve amellerimiz, katında makbul olsun.

Selam ve dua ile…